Yasal tanımı yok antidepresan verelim
İş Sağlığı Yasasının 2. Maddesinde “Bu Kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır” deniliyor. Bu ifadeyle kamu emekçileri de yasa kapsamına alınıyor.
Mustafa GÜVEN*
İş Sağlığı Yasasının 2. Maddesinde “Bu Kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır” deniliyor. Bu ifadeyle kamu emekçileri de yasa kapsamına alınıyor.
Dolayısıyla kamu işyerleri ve tüm kamu emekçilerinin iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı yasada belirtilen koruyucu önlemlerin alınması gerekiyor. Ancak memurların 5510 Sayılı yasada iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolları kapsamında olmaması nedeniyle İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasından kamu emekçilerinin nasıl faydalanacağı konusu koca bir soru işareti olarak ortada duruyor. Hiçbir kamu emekçi sendikası da bugüne kadar konunun takipçisi olmadı.
Ancak sendikaların, işyeri temsilcilerinin İSG Yasasının;
·- 6. maddesinde belirtilen İş Sağlığı ve İş Güvenliği Hizmetlerinin sunulması, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirilmesi,
- 22. Maddesine göre İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulunun oluşturulması
- Bu kurul aracıyla iş kazaları ve meslek hastalıklarının tespit edilmesi kayıt ve bildiriminin yapılması
- İşyerlerinde çalışanın sağlığını olumsuz etkileyen risklerin değerlendirilmesi, kontrol, ölçüm ve araştırma yapılması,
- Çalışanların yasanın 15. Maddesinde belirtilen “sağlık gözetimi yükümlülüğünün” işverence-kamu işveren vekilince yapılması,
- Ve çalışanların risklere karşı bilgilendirme ve eğitim faaliyetinin örgütlenmesi konularında kamu emekçi sendikaları tarafından talep edilmesi mücadelesi verilmesi önünde hiçbir engel yok. Sendikaların mevcut tutumu çokça eleştirdiğimiz hatta iş cinayetlerinin meşrulaştırıyor dediğimiz İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasından maalesef çok daha geridedir.
İşçi sağlığı denildiği zaman sendikacıların herhalde aklına Soma’da olduğu gibi feci katliamlar geliyor. Oysa işçi ve emekçiler her gün Soma faciasını bir şekilde yaşıyor. Sermaye esnek kuralsız çalışma biçimlerini geliştirerek sömürüyü artırırken aynı zamanda onun yaşamını sistematik olarak yok ediyor, öldürmese bile süründürüyor. Salt yoğun çalışma, fazla mesai ve çalışma koşulları nedeniyle 6 ayda bel boyun fıtığı vb. rahatsızlıklara yakalandığı için kıdem tazminatından vazgeçip işi bırakmak zorunda kalan on binlerce işçiden bahsedebiliriz. Benzer şekilde yoğun çalışma, mobbing, stres vb. nedeniyle kamu emekçilerinin yüzde 30’lara varan kısmının anti depresan ve kimi yatıştırıcıları kullanıyor. Kamu emekçilerinin meslek gruplarına göre çeşitli görme, işitme, bel boyun fıtığı, depresyon vb. rahatsızlıkları tamamen çalışma koşullarından kaynaklanmasına rağmen bu rahatsızlıklar normal sağlık problemleri, kişinin kendi kendine edindiği rahatsızlıklarmış gibi gösteriliyor.
Bu anlamda meslek hastalıkları işçiler gibi kamu emekçileri sağlığını esas etkileyen gözle görülmeyen, zaman içerisinde oluşan çoğu zaman işten ayrıldıktan ya da emekli olduktan sonra ortaya çıkan sağlık bozulmalarıdır. Yani tamamen çalışma koşulları ve çalışma çevresi ile ilgili. Eğer Soma’ları yaşamak istemiyorsak her gün yaşanan Soma’ları yaratan esnek kuralsız çalışma biçimlerine karşı sendikaların bu görmezden gelen tutumlarını değiştirmeleri, işçi sağlığı mücadelesinin sınıfın günlük mücadele konusu olduğunun anlamaları gerekir.
* BES İşyeri Temsilcisi/İzmir İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi Üyesi