13 Temmuz 2014 13:13

Aydınlıklar getir ceplerinde baba

Herkes emeğinin karşılığını alsın ve korkarak gitmesin işe, madencinin ölümü ihmalden olmasın. İnsan canı pahalı olsun ucuz değil. Ve bir çocuğun gözyaşı sevinçten olsun hüzünden değil.

Aydınlıklar getir ceplerinde baba
Paylaş

Esin Dal/Antalya
Her yeni gün, bir yeni insan demektir. Bir ölse insan bin doğar şafakla ve tutuşur dudaklarında bir savaş türküsü... Ölüm gelip nabzında çığlık çığlığa bir istekle kavrulana kadar; bir elinde yaşam, bir elinde ölüm savaşır durur. Savaş ki ne savaş. Bu sizin bildiğiniz gibi ülkeler, insanlar arası bir savaş değil, bu daha vahşi ve bir o kadar cesur bir savaş; bu yaşam savaşı, bu hayat kavgası. Bir emekçinin ellerindeki nasırlardan içeri sızmış bir insanlık dersi.
Siz bilir misiniz ne demektir bir babanın her gün bir karanlığa girip aydınlıklar getirmesi ceplerinde? Aslında ışıldayan kömür değil, onun kömür karası gözleridir. Her sabah umutla uyanmak ve selam vermek güneşe alınmasın diye. Yine geleceğim akşamüzeri demek, batmış olsa da o dönerken, diğer sabahta sadık kalmak selamına... Bilir misiniz bu ne demektir? Kapkara olmuş bir babaya aydınlıklarla sarılmak, her akşam aslında biraz aç yatmak, yırtık ayakkabının üzerine basarak saklamak...
Nedendir dünyanın bu adaletsizliği? Yer çekimi gibi emekçilere de yasa koysun doğa. Kendi adaletini kendisi sağlasın. O zaman bu gezegenin adı dünya olmaktan çıksın, hak diyelim, adalet diyelim, emek diyelim, eşitlik, aydınlık diyelim ona. Herkes emeğinin karşılığını alsın ve korkarak gitmesin işe, madencinin ölümü ihmalden olmasın. İnsan canı pahalı olsun ucuz değil. Ve bir çocuğun gözyaşı sevinçten olsun hüzünden değil.


SOMA'NIN ARDINDAN
Dilancan Karabatak/Mut Anadolu Lisesi
Mersin

Duyuyor musun yerin metrelerce aşağısından sesimizi? Senin için bu feryatlar. Senin için ağlıyor analar. Ve senin için söyleniyor bu marşlar. Yumruk olmuş direnen eller bu sefer senin için havada. On binler senin için meydanlarda. Yüzün gibi karardı Türkiye.
Çünkü devlet eliyle sonu olmayan bir uçuruma atıldın. Çünkü sorulmadı hiç son dileğin sana. Çünkü masum olduğunu bile bile celladın olmayı göze aldılar. Çünkü menfaat büyüdükçe kalp küçülüyordu.
Peki bu yeniden başlamasından korktuğumuz kaçıncı sondu? Yahut bu bir son muydu? Yüzlerce kişinin ölümüyle mi gelirdi sonlar? Yoksa onların gittiklerinde bırtaktığı boşluğu başlangıçlar mı doldururdu? Belki de en acısı hiçbirinin gerçek cevabının olmamasıydı. Evet her kafadan bir ses çıkıyor olabilir. Ama ölüm kelimelerle ifade edilemeyecek bir acı...
Onlar özgürlüğe giden tek yolun bu dessas düzene karşı direnmek olduğunu biliyorlardı. Ve katıksız özgürlüğü bulana dek direneceklerdi, eğer ölüm onları bulmasaydı. Oysa bu hayattan pek de beklentileri yoktu. Ne ev, ne araba… Yuvalarına sıcak ekmek götürsünler, çocuklarının yüzü gülsün yeterdi. Para pul onlar için hikayeydi. Yoktu öyle bir dünya onlar için. Anlıyacağınız; tek dilekti mutluluk…
Şimdi bunların hepsi bir yana herkesin içi rahat olsun. Çünkü onlar bizim barış için uçurduğumuz güvercinin kanatları, uzattığımız zeytin dalının yaprağı ve iş, ekmek, özgürlük mücadelesine doğacak güneşin ışıkları artık.

ÖNCEKİ HABER

Hep Yoksullar Güzel Ölüyor

SONRAKİ HABER

Sınav neden var?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa