13 Temmuz 2014 13:59

Çizginin üstündeydik, geçtik öldük

Maden ocağındaki yangın değildi bu. Madencilerimizin bulunduğu maden ocağındaki yangındı. ‘İnsanlık uyansın artık!’ yangınıydı. İhmallerin habercisi bir yangındı. Yangın daha söndürülemedi itfaiyeci abim

Çizginin üstündeydik, geçtik öldük
Paylaş

Hazal Özmüş
İstanbul


İnsan sayısı azaldı. Hepsi öldü! Hayır, sadece ölmek tabuta girmek değil. İnsanların içinde ölen insanlık duygusunu diyorum. Görüyorum ki ölü sayısı oldukça fazla!
Ne oldu? Kimler öldü? Kimler öldürüldü? Kimler niye öldürdü? Kaza mıydı? Hata mıydı? İhmal miydi?
İnanmıyor belki de insanlık. Öyle değil mi? 301 kişi, can, insan, yürek, baba, sevgili, eş, kardeş, abi, dayı, amca, belki de dede...
Günahları neydi? Çalışmak mı? Çocuğuna haram lokma yedirmemek için ter dökmek mi? Bir avuç kömür için ömürlerini vermek mi? Adalet miydi şerefiyle yaşamak için kömür çıkarırken ölmesi?
Peki morglar yetmedi mi cesetleri-mize? Kavun deposuna ve süt deposuna koyulacak kadar küçük mü gördünüz bizi? Her neyse... Biz zaten ölüyüz değil mi? Olmamız gereken yer süt deposu!
BU ÇOCUK FARKLI
15 yaşında çocuğunuz olsa tahminen okulda olurdu. Ben 16 yaşındayım ve hala okuldayım. Ama bu çocuk farklı. Kalem yerine kazma tutan, arma yerine baret takan, sıra yerine taşta oturan, kantindeki döner yerine gazeteye sardığı ekmek arasını paylaşıp yiyen, hayat dersinden 100 aldığı halde sınıfta kalan genç bir çocuk.
Zehirden oksijenleri kalmamıştı onların. Bizim doya doya kullandığımız havaya ihtiyacı vardı. Oksijenleri tükendi en sonunda! Gaz maskeleri de vardı oysa. Ama o maskelerin de dayanma süresi vardı. Maskeler de ölmüştü. Dayanamamıştı ne oksijen, ne maskeler, ne de insanlar!
YANGIN SÖNMEDİ SÖNMEYECEK!
“Onlarınki amelelikse ben de amele-yim, onlar çalışansa ben de çalışanım, aldıkları 800-900 liraysa ben de o kadar alıyorum, tehlikede-lerse ben de tehlikedeyim!” diyebilir miyiz? Ne yapı-yoruz biz? Sabah kalk okula git, gül, eğlen, konuş, derste uyu, sınava gir, notların umrunda olmasın... 40 dakikada sınıfı hapishane gibi gör. Madenciler ne yapsın? Her gün biraz daha artan ve acıtan nasırlarıyla savaşırken o, kazmasını elinden bırakmayı hiç düşünmedi.
‘Son Dakika: Soma’da Maden Ocağında Yangın’
Televizyonda böyle demişlerdi, oysa ki ben öyle düşünmüyorum. Maden ocağındaki yangın değildi bu. Madencilerimizin bulunduğu maden ocağındaki yangındı. ‘İnsanlık uyansın artık!’ yangınıydı. İhmallerin habercisi bir yangındı. Ölümü hatırlatan yangındı. Yüreklerimizi parçalayan, gözlerimizden yaş akıtan, tüylerimizi ürperten yangındı. Yangın daha söndürülemedi itfaiyeci abim! Yangın sönmedi, sönmeyecek!


ONLAR...
ONLAR evine ekmek götürmeye çalışan, yerin metrelerce altında kıvranan, belki de yürekleri yanan insanlardı... Onlar duvarlara sevdiğinin adını kazıyan, kazma küreğe can veren, ekmek parası için, çocuklarını okutmak için çalışan işçilerdi. Yaşlı ve hasta annesine ilaç almak için, güzel bir düğün yapabilmek için çalışıyorlardı... Pardon! Çalışmıyorlardı, aslında her gün ölüyorlardı orada. Karanlıklarına baretlerindeki ışıkla aydınlık buluyorlardı. Işığa alışkın olmadıklarından gün yüzünde gözleri yaşarırdı. Ama her şey değişti. Onların artık gözleri yaşarmıyor. Çünkü onlar yok! Geriye kalanlar ise artık sohbet etmiyor, gülmüyor ve hatta ağlayamıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Atık Nesnelerin Şiirle Buluştuğu Sergi \'100 Atık 100 Şiir\'

SONRAKİ HABER

Kömür kokulu çocuklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa