22 Temmuz 2014 07:00

Mustafa GÜVEN
BES İzmir Şube Üyesi


AKP’nin, Gezi direnişinde zirveye çıkan kutuplaştırma siyasetinin bir sonucu olarak, emek ve demokrasi alanındaki çatırdamalar gözler önüne seriliyor ve bu durum emek ve demokrasi güçlerine yeni olanaklar yaratıyor. Öte yandan bu güçlerin sürece ne oranda müdahale ettiğinin sorgulandığı turnusol bir dönemden geçiyor olduğumuzu söyleyebiliriz.

Tam da sendikalardan daha ileri şeyler beklendiği bu dönemde sendikacıların ölüm sessizliğinde olması aslında emekçiler arasında da sıkça tartışılıyor. Emekçilerin gündemini ele almadaki kopuk, kesintili bakış, programsızlık, emekçilerin en acil sorunlarında bile sendikaların mücadele merkezi olma niteliğinin sorgulanmasına neden oluyor.

Bu süreçte yapılan KESK kongresinde de gerek kongreye gelene kadar yürütülen tartışmalarda, gerek alınan kararlar ve yönelimlerde emekçilerin gündeminden hızlı bir kopuşun gerçekleştiğini görüyoruz. Gezi’yi referans göstererek yapılan değerlendirmeler, alınan dersler, AKP’nin diktatörleşmesi, emekçilerin sorunları, Ortadoğu, Kürt sorunu, gericileşme, laiklik kaygısı, birey özgürlükleri, çevre katliamı, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, adaletsizlik, birleşme zorunluluğu, Soma’dan alınan dersler, Anayasa, demokrasi, Avrupa Birliği, Rojava… Tartıştığınız her ne olursa olsun dönüp dolaşıp bugün artık ilan etmemiz gereken “dar KESK’çi” bakış açısının içerisinde eriyip gidiyor. Bir yandan Gezi’yi referans alıyor, diğer yandan emekçilerin nasıl birleşeceği konusunda hiçbir fikri yok. Sendikal rekabetçi tutumundan vazgeçemiyor. Kürt sorununda tarafım diyor, emekçilerle tartışacak bir süreci örgütleme kararlılığı yok. AKP gerici bir diktatör diyor, birey ve inanç özgürlükleri konusunda net bir tutum alamıyor. Varsa yoksa tüm sorunların çözümü KESK tüzük tartışmaları…

Aşağıdan yukarıya kurulan bir örgütün yukardan aşağıya dizayn edilme hastalığına tutularak, emekçiden azade yürüttüğü tartışmalar, aldığı kararlar KESK’teki bürokratikleşmenin zihnen tamamlandığının bir göstergesi. KESK’te kendi siyasetine alan açma mücadelesiyle emekçilerin gündeminin alakası olmadığı gün gibi aşikarken bunun neresi Gezi neresi Rojava! Önce KESK’i değiştirelim sonra kamu emekçileri hareketinin hattını oluşturalım politikası aslında Gezi’yle birlikte iflas eden idealist bir tutumdur. Her sorunu bir komisyon marifetine havale eden, emekçilerden kopuk, sendikal örgüt kültürünü, ciddiyetini bozuşturan bu bürokratik anlayış aynı zamanda sınıf hareketini okumaktan uzaktır. Oysa minik Gezi’ler, sınıf hareketine damga vurmaya devam etmektedir. İzmir’de hastanelerinin kapatılması kararına karşı direnen Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi çalışanları ve hastaların bizatihi mücadelesinde minik bir Gezi bulabilirsiniz. İşkolundaki tüm sendika ve kitle örgütlerini talepleri etrafında birleştiren “Göğsünü Siper Et Platformu”nun kazanımla sonlanan mücadelesinde, 9 Eylül Üniversite Hastanesinde kazanımla sonlanan asistan grevinde, İzmir Atatürk Eğitim Hastanesinin 12 Mayıs’ta tüm çalışanların ortaklaştırarak kazanımla biten mücadelelerinin birer Gezi dalgası olduğunu söyleyebiliriz.

Emekçiler sorunları karşısında “nasıl çözeriz” arayışındayken onların gündemine dokunmayan sendikal karar ya da kurulların yaşamsal gerçekliği yoktur.

YENİDEN İNŞA MÜMKÜN

Son dönem sınıf hareketine bakıldığında kısmen kazanımla sonuçlanan tek tek işyeri eylem etkinliklerinin ortak yönünün, emekçilerin ayrımsız birleşmesi ve ortak bir mücadele hattı olduğunu görüyoruz. KESK’in mücadele merkezi olmaktan uzak, emekçileri ayrıştıran klasik laikçi, aşırı siyasallaşmış üstenci dili, argümanları, sendikal rekabetçi tutumu bugün emekçileri birleştirmenin zorunlu olduğu gerçekliği ile uyuşmamaktadır.

Bu anlamda bizlere düşen görev işyerlerinde emekçileri kendi talepleri etrafında birleştiren bir mücadelede ısrarcı olmak ve bunun önünde engel olan sendikal tutumlara “Gölge etme başka ihsan istemem” diyebilmek. Bu anlamda sendikal hareketin tüm emekçileri birleştiren bir mücadele hattında yürüyebilmesi, “klasik KESK’çi ve onu kutsayan” tutumdan hızla kurtulmakla mümkündür.


Üyelere aidiyet duygusu kazandırılmalı

Osman TETİK
Eğitim Sen Cizre Temsilcisi


Kurulduğu 1995 yılından beri gerçek anlamda sendikacılığın yapıldığı tek konfederasyon olmasına rağmen, ülkemizde gerçek sendikacılık kültürü henüz oluşmadığından ve mevcut sözde sendika yasası da sendikacılığın önünü tıkadığından, KESK’in üye sayısı gittikçe azaltmaktadır. KESK çok yoğun bir programla yola çıkmasına rağmen bir türlü sonuç alamamaktadır. Bundan dolayı yoğun programlardan öte tabanın daha aktif katılım sağlayabileceği metotlar geliştirilerek, plan ve programların kamuoyuna daha iyi ifade edilmesi gerekmektedir. Mevcut durumu ile toplumsal gerçekliklerden uzak, üyelerine aidiyet duygusunu tam olarak kazandıramayan bir örgüt olma noktasına doğru gittiğini düşünmekteyiz. Bu haliyle Türkiye’de güçlü bir muhalefet yapması beklenemez.

KESK, siyasi ve sosyal gelişmeler hakkında doğru bilgilendirmeler yaparak Türkiye kamuoyunu değiştirme gücünü sergileyebilir. Özellikle kendi üyelerine yönelik bilgilendirme çalışmaları ve üyelerini aktif bir hale getirmek için yoğun çaba içerisinde olmalıdır. AKP iktidarının gittikçe artan baskıcı tutumu, çalışanların iş güvencesi ve özlük haklarına yönelik olumsuz gelişmeleri başta üyeleri olmak üzere tüm Türkiye’ye doğru bir şekilde aktarmalıdır. Ayrıca Türkiye ve Ortadoğu’da artan faşist ve radikal zihniyetlere karşı aktif mücadele içerisine girmelidir. Klasik homojen ve tekçi ulus devlet anlayışına karşı bu coğrafyanın özüne uygun, halkların kardeşliğine dayalı demokratik ulus perspektifi ile mücadele edilmelidir.

ÇÖZÜM SÜRECİNE AKTİF DESTEK

KESK klasik kınama ve basın açıklamalarının ötesinde, pratik adımlar atmalı sonuç alıcı hamleler yapmalıdır. Bunu yaparken toplumu bir bütün olarak düşünerek (soysal, siyasal, ekonomik, ideolojik) eylem tarzları ortaya koyup, tüm kesimleri kapsayan bir örgüt haline gelmelidir. Ülkemizde yürütülmekte olan çözüm sürecine olan destek daha aktif bir şekilde sürdürülmeli, başta Kürt meselesi olmak üzere sistem tarafından ezilen ve dışlanan bütün kesimlerin özgürlüğü ve demokratik yaşama katılması için çaba harcanmalıdır.

MEMUR-SEN’İN BAŞARISI DEĞİL

Memur-Sen’in üye sayısının artması kendisinin başarısından değil aksine muhalif sendikaların başarısızlığından kaynaklanıyor. Memur-Sen’in iktidardan beslendiği bilinen bir gerçektir. Fakat bu durum kamuoyuna yeterince anlatılamamaktadır. Ayrıca Türkiye’de demokrasi kültürü tam olarak oturmadığından muhalif sendikalarda mücadele etmek zordur. Birçok çalışan bireysel çıkar ve menfaatleri peşine takılarak iktidara yakın olan Memur-Sen’e üye olmaktadır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et