23 Temmuz 2014 06:00

Zeynep Altıok, Anka\'yı anlattı: Barışı biz getireceğiz

Didem ÇELİK

Metin Altıok kendi sesiyle açıyor kitabın ilk sayfalarını ve şiirlerinden bir gurbet sunuyor Ankâ ile, yorulduğumuz acılar yerine özlediğimiz gurbeti yani neşeyi anlatıyor dinleyene.  Sivas Katliamında kaybettiğimiz şair Metin Altıok’a nefes olan Ankâ’yı, kızı Zeynep Altıok Akatlı ile konuştuk.

Ankâ, babanızın hatırasını saklamak isteyen herkes için çok güzel bir hediye. Albüm fikri nasıl oluştu?
Çok teşekkür ederim. Hediye hem bana hem duyan, dinleyen, paylaşana. Babamın şiiriyle, sözüyle yaşamasını çok önemsiyorum. Zor zamanlardan geçiyoruz, acılar büyük ama paylaşarak direniyoruz. Bu yüzden şiirin ve müziğin birleştiriciliğini hem kendim hissetmek hem paylaşmak istedim. Babamın şiirleri daha önce birkaç vesileyle bestelenmişti. Fazıl Say, Çiğdem Erken ve Güvenç Dağüstün’le sohbet sırasında Metin Altıok şiirlerinden yapılacak bir proje hayal ettik. İşe mevcutlardan başladık ama bir yanı eksik kalıyordu. Babamın şiirine, kimliğine yakışır bir iş olabilmesi için onun değerlerini yansıtacak sesler, türler de olmalıydı. Babamın acılarını taşımalı, ortak olmalı, ömrünün bir kısmını geçirdiği güneydoğuyu duymalıydık. Babamı en iyi anlayan sanatçılardan can dostum Fazıl’ın ve albümüne büyük emek veren sevgili arkadaşım Çiğdem Erken’in katkılarıyla çok yıllık bir hayal ve iki yıla yakın zamanda, birbirinden özel sanatçı ve müzisyenin ve albümün yapımcılığını üstlenen Anadolu Müzik ekibinin emeğiyle hazırlandı Ankâ.

Neden Ankâ?
Ankâ, babamla aramda özel yeri olan bir figür. Çocukken babamdan dinlediğim Zümrüd-ü Ankâ kuşunun masalını babam kitabıma benim için çizmişti. O figür ve hikayesi benim için çok özel. Hal böyleyken bir de babamın talihsiz kaderini adeta şiirlerinde sıklıkla söz ettiği bir bilici gibi dile getirdiği o dörtlük: Ömrümce kendimi hep sözde buldum/ Söz cehennemdi yanıp kavruldum. Yeniden doğdum kendi külümden/ Ben Ankâ’ydım konuşuldum.
Bu albüm de şiirleriyle, müzikle babamın 21 yıl sonra kendi küllerinden doğacağı bir iş. Bu nedenle sevgiyle albümün adını Ankâ koydum.  

Hangi şiir size babanızı anlatan?
Babamın şiiri kendisidir. Her şiirinde onun özelliği, zenginliği, iyiliği hissedilir. Şarkıların hepsinde babamı buluyorum. Albümdeki iki şarkı doğrudan bana ithaf edilmiş şiirlerdir. İkisi de Çiğdem Erken’in bestesi: Havı Dökülmüş Sevincin ve Baharat Yollarında. Bu ikisinde ikimizi buluyorum.

“İKTİDARIN KARA DİLİ BARIŞI TEKELİNE ALIYOR”
Albümdeki şiirleri kimler seçti?

Albümdekiler, sanatçıların kendilerinin belirlediği ya Metin Altıok’u onlara en iyi anlatan ya da belki  kendilerinden bir şeyler buldukları şiirler. Benim öneri de bulunduğum tek şiir Kimliksiz Ölüler şiiri. Yaşanmış bir acının ardından yazıldığı ve bugünlere kadar adaletinin bulamamış Kürt halkının sesini duyurabildiği için.

Kimliksiz Ölüler’in hikayesi nedir?
Kimliksiz Ölüler, babamın sağlığında yaşadığı gerçek bir olayın etkisiyle yazılmış, kitaplarında yer almayan, ondan geriye kalan 5 şiirden oluşan bir bütün. Şiir, Bingöl’de asker tarafından öldürülen iki genç gerillanın teşhir edilmesine tanıklık eden babamın duyduğu derin üzüntüyü yansıtıyor. Babam, genç kızın öldürüldükten sonra çırılçıplak teşhir edilip delikanlınınsa parçalanmış yüzü ve baldırının ibret olsun diye gösterilmesine müdahale ediyor ve kızın cansız bedenine sahip çıkıyor. İtirazına rağmen söz geçiremiyor. Olayın etkisinden kurtulamayarak kendini yoruyor, Elazığ Devlet Hastanesinde kalıyor. Ardından “bir kızım evdeyse bir kızım morgda şimdi” dizelerinin yer aldığı  bu şiiri yazıyor.
İktidarın kara dilinin barışı tekeline aldığı günlerde en çok ihtiyaç duyduğum şey babamın sözünü duyabilmekti. Söz, sırça köşklerinden çıkar kurguları yapan, acılarımızı siyasete malzeme eden “akil”lere, siyasilere kalmıştı. Babamın yaşadıklarını kendi sözünden hatırlatmak ve ana dilin yasak sayıldığı, müzakerelerinin özenle dışında bırakıldığı günlerde bu şiirin Kürtçe söylenmesini istedim. Böylece, 5 bölümlü şiirin iki farklı bölümü iki farklı şarkı oldu. Mirady’nin bestesiyle Kırmançı, Kardeş Türküler’in bestesiyle ise Zazaca selam verip kucaklaşıyoruz. Çünkü barışı bizler getireceğiz. Onlar değil.

ANKÂ BİR ACI ALBÜMÜ DEĞİL
Ankâ’da yeni şarkıların yanında eskilere ve sözlerini birlikte yazdığınız Bir Mektup Yazsam’a da yer vermişsiniz...

Ankâ babamın 25 şiirinden yapılan bestelerden oluşuyor ve kendi sesinden Bir Kor Düşseydi ile başlıyor. Babama ithafen yazılan 2 şarkıyı da bonus track olarak albümün sonuna ekledik. Biri Ataol Behramoğlu’nun babam ve giden güzel insanların ardından yazdığı Yangın Yeri şiiri, Zülfü ağbinin sesinden kendi bestesi. Diğeri ise Murat Evgin’in, babamın ardından yazdığım bir Temmuz yazısından esinlenerek yaptığı, sözlerini birlikte yazdığımız şarkı.

Ankâ’yı anlatırken bizi bir araya getirsin demişsiniz.
Ankâ, acılardan doğmuş acılardan esinlenmiş bir albüm ama bir acı albümü değil. Metin Altıok’un naif, sevecen, duygulu dünyasından seslenen sıcak ve dingin bir albüm. Çok insanı buluştursun isterim. Kimini aşk için, kimini paylaşmak için, kimine seslenmek için kimine dostluk için tek tek ve çok çok.

Ankâ kimlerin olsun, dinleyenlere neler bıraksın istediniz?
Bizim gibi hisseden, barışa, sanatın aydınlığına ihtiyaç duyan herkesin olsun istedim. Devrimcilere, öldürülmüş canlarımıza adadım ve bizimle aynı yola bakan tüm yüreklere armağan ettim. Unutmayalım, hissederek yaşayalım, çoğalalım diye.

SEVGİSİ KUŞ HAFİFLİĞİNDE, ŞEFKATİ İSE DAĞLAR AŞARDI
Bizim için Metin Altıok esaslı bir ağabey. Sizin için nasıl bir babaydı?

Benim için de esaslı bir babaydı doğrusu. Çok seven ve çok iyi hissettiren bir baba. Uzun yıllar ayrıydık birbirimizden. Uzaktayken bile yanımda olan “Aramızda dağlar olsa da elim yakındır eline” diyen bir baba. Çok acıyan, kanayan kendini hırpalayan, yüreği dolu ve ağır ama sevgisi bir kuşun hafifliğinde, şefkati dağlar aşıp hep ısıtan ve en mühimi kendini kızına anlatan, acılardan öğreten bir oya gibi işleyen bir baba.
Babasız büyümek zorken, katilinin kim, ne olduğunu bilerek ama bir şey yapamadan yaşamak daha zor olsa gerek. Bunca yıl nasıl geçti?
Geçmedi, geçmiyor, geçmek bilmiyor. Deseniz ki adalet yerini hemen o gün buluverseydi geçebilecek miydi? Elbette hayır ama başka bir form alabilecekti. Şimdi her yıl ilk yıl gibi. Hele Temmuz’lar! Adaletsizlik sürecimizin en üzücü gelişmeleri bile gelir yıldönümüne  yerleşir. Cafer Erçakmak skandalı o zaman patlar, DDK özel içeriklendirdiği kurma raporunu gelir Temmuz’da açıklar.

Evrensel'i Takip Et