29 Haziran 2011 10:59

Orhan Alkaya’ya Mektup

Merhaba Sevgili Orhan Alkaya,Sana eylemlerden, direnişlerden, günün hayhuyundan uzak bir şeyler yazmak istedim. Şiirin gibi hem günün içinde hem yarınla dünü kucaklamış bir şeyler çıktı karalamalarımdan. Hep günün gitgellerini konuştuk da ondan belki. Sahi seninle düpedüz bir keyif akşamı hatırlamayışım bir kusu

Orhan Alkaya’ya Mektup
Paylaş
Sennur Sezer

Sana eylemlerden, direnişlerden, günün hayhuyundan uzak bir şeyler yazmak istedim. Şiirin gibi hem günün içinde hem yarınla dünü kucaklamış bir şeyler çıktı karalamalarımdan. Hep günün gitgellerini konuştuk da ondan belki. Sahi seninle düpedüz bir keyif akşamı hatırlamayışım bir kusur mu? Kimin bu kusur?
Şiirinin bir mesafesi var ya okura, onu yazmalıyım öncelikle (ve altını çizerek). Hani bir tabloya çok yaklaşanı uyarır gibi bir şey, “Biraz uzaklaş daha iyi göreceksin”. Şiirini okuyacak olanların duracakları yer çok önemli. Belki bir kapıyı kilitsizken bile açamamanın sıkıntısıyla çekip giderken dönüp arkaya bakılan yerdir o nokta. Ama mutlaka dönüp bakmamız gerekir arkamızda bıraktığımız kapılara.
Sevgili Orhan,
Tuz günlerini yaşadık, yaşadık tüketemedik. Tuzun kokusuna alışır olduk belki de. Bir başkası açmalı kapıyı ve haykırmalı, “tuz koktu”… Güllerin yerine taktığımız tuzlar da. Ama bu yenilgi değil. Yenilgi yarasına tuz basmamaktır. Ölmeye hazırlanmış ihtiyarların durmadan söyledikleri bahçelere inanmaktır. Bu görülmedik bahçeleri özlemektir.
Oysa yenilmek yeniden doğmak oluyor senin yazdıklarında.
Çünkü sevmek yenilenmektir.
Hiç sevdiğin yüzün bin bir görünüşünü ezberlediğini sanırken bin ikincisiyle yeniden aşka düştün mü? Böyle bir şarkının birkaç sözcüğü fısıldanıyor sanki arkalarda.
Gerçek yenilmek bıkmaktır, kanıksamaktır, alışmaktır
Bıktığımız kaba sabalığı inceliklerle değiştirenlerdendin. Parmağının ucunda bir küçümseme. Bir örtünün kıvrımı, bir ekmeğin doğru kesilişi ve doğru sunmak bir yemeği konuğa senin için önemli gibiydi. Öylesine dik  dik bakan bir yanı vardı sözcüklerinin. Oysa biraz dikkat edilse ve içtenlikle yaklaşılsa bir yer sofrasını övecek gibiydin.
Bu senin çelişkin. Şiirinin çelişkisi.
Seçkin ve sıradan. Onurlu ve gönülsüz. Tutkun ve küskün…
Sevgili Orhan,
Güzelliğin, inceliğin ve haklılığın yok edilmesi denendi, deneniyor, denenecek. Sizin gençliğiniz üzerine sürüldü savaşın kör kadanaları, artlarında dikenli silindirler. Yerle bir olmuş bir geçmiş ve gelecek sereceklerdi ufka. Küçücük filizler ve fidanlar aldı gözümüzü. Yenilmek yenilenlerden ayrı bir kavram olduysa, bunda sizin payınız var. Yenilmiş sayılsanız da yenilmeyi öğrenmediniz. İncelikle reddettiniz yenilgiyi. Şövalyelerin zırhları masallardadır. Siz savaşa çıplak elle çıkanlardandınız.
Şiirin savaşı inceliklidir ve sözcükler silah olacaksa savaş alanı değişmelidir, gibi duruyor sözcüklerin. İncelikle göğüsleyerek saygısızları bir alanı kuşatıyorsunuz sessizce. Sen ve arkadaşların. Şiire fısıltıları getirmeyi sevdiniz.
Boynunu aşka uzatır gibi ölüme uzatan kuşakları kucaklayanlarız biz. İki gözümüz iki çeşme  yıkadık sevdiklerimizi. Ölümleri kutsamak yerine cepheyi seçtik.
Silahımız  sözcüklerdi.
Siz de cepheyi seçenlerdendiniz. Bize saygı duysanız da şiiri silah saymayacak kadar değerli sayanlardansınız. Bence sözleriniz yine silah. Ama yaralayacaklarınız sizin kadar incelikli olmak zorunda. Öyle yeter ancak sözcüklerin gücü…
Ölü sayılmayan bunca kalabalık ötede, sesleri çınlıyor alanlarda. Gül sesiyle yıkanmış alanlar. Hazırladık çığlıklarımızı fısıltılarınıza katmaya.
Sevgili Orhan Alkaya,
Günlerin hayhuyuna teslim olmadan bir çift söz etmek zorlaştı. Her sözcüğünün kıratı öyle ölçülü ki, seçtiğin sövgüleri ödünç alabilirim. Sövebilmek yenilmemektir çünkü.
Yakamıza gül ya da yasemin takabileceğimiz günlerin özlemiyle kucaklıyorum seni.

ÖNCEKİ HABER

POSCO’ya karşı sesler güçleniyor

SONRAKİ HABER

Ogün Samast kararı 25 Temmuz'a kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa