27 Temmuz 2014 07:30

Euripides ruhundan Dionüsos’un doğuşu

Elif YALAZ

Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu” adlı kitabında Nietzsche’nin, “En tuhaf ve zor sorunlarında bile yaşama ‘Evet’ diyebilmek, en yüksek tiplerin kurban edilmesinde bile, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşam istemi -Dionysosça dediğim şey işte bu” sözlerinden anlaşılacağı gibi, Dionüsosça prensibi idealleştirdiğini görebilmekteyiz. Euripides’in ise, “Tragedyanın doğuşu”na daha yakın bir dönemde yaşaması ve bununla birlikte tragedyanın kendisinin en önemli yazarlarından biri olmasına rağmen, Dionüsos’la özdeşleştirilen davranış biçimlerini, Nietzsche’ye oranla daha kuşkucu olarak tanımlayarak ele aldığını “Bakkhalar” adlı oyununda, Dionüsos’un kadınları vahşileştirmesi, bütün şehri sürgüne sürüklemesi (1324-25), Pentheus’u annesi tarafından parçalatması, Kadmos’un deyişiyle onu ‘ölçüsüz’ce cezalandırmasından anlayabiliriz.
Oyunun başında haksızlığa uğramış bir Tanrı olarak gösterilen Dionüsos, oyunun ilerleyen sürecinde Euripides tarafından, seyircinin tanrıya korkarak ya da onu sorgulayarak yaklaşmasını sağlıyor. Nitekim koronun, oyun başında Dionüsos’tan yana olması, oyunun sonlarında ise koro başının Kadmos’a üzülmesi bu durumu açıkça göstermektedir. (“Kadmos, torunun hak ettiği cezayı buldu. Ama senin için gerçekten üzülüyorum.” 1327-28) Teiresias ve Kadmos arasındaki diyaloglarda, Kadmos’un Teiresias karşısında, inanç açısından Dionüsos’a bağlılıkları arasındaki farkları görüyoruz. Teiresias, tanrıya nasıl inanılması gerektiğini anlatırcasına Kadmos ile konuşmaktadır. Teiresias’ın oyundaki yeri, onun içten bağlılığının karşısında, Kadmos’un göstermelik inancının seyirci tarafından açığa çıkması için var gibidir. Yazar adeta olumluyu, olumsuz olanı açığa çıkartmak için kullanmış gibidir. (191-192)
Kadmos’un ‘eski törelerden vazgeçmemek, geleneği sürdürmek, birliği sağlamak adına Düonüsos’a katılması (330-35), aldığı cezanın -insani bakış açısıyla- ölçülü olduğu izlenimini vermemekle birlikte, içsel olarak Dionüsos’a “inanır gibi” yapması, çağımızın İslam inancı açısından da “münafık” olan birey ile özdeşleştirilebilir. İslam inancında var olan “münafıkların, yani Müslüman olmayıp da Müslüman gibi görünenlerin, ebedi cehennem ateşinde yanacağı” inancı, Dionüsos’un Kadmos’a verdiği cezayı -İslami bakış açısıyla- olması gereken olarak tanımlayabilir. Dolayısıyla, M.Ö V. Yüzyılda var olan Dionüsos tanrı inancı ve bu inanç gereği, oyunda seyirciye aktarılan “ölçüsüz ceza” algısı, XXI. yüzyılda, yani günümüzde, ülkemizin çoğunluğunu oluşturan Müslüman inancı açısından adil olarak algılanabilir niteliktedir.
Dionüsos, hem bir erkekten (Zeus), hem bir kadından (Semele) doğmuş, akıl ve sınır tanımayan, sarhoşluğun, dönüştürülmenin, şehvetin, hazzın, coşkunun, tanrısıdır. Böylelikle Dionüsos’ün oyundaki ölçüsüzlüğü, Dionüsos’un kendisinin ‘öz’ünün bire bir yansımasıdır. Dolayısıyla dönemin Atina’sındaki mantığı, iradeyi, sınırı ve kendi gücüne inancını hatırlatan Pentheus, oyunun başından itibaren aslında Dionüsos tanrıya “mahkum” durumundadır... Dionüsos, oyunun en başında salt bir kanıt olarak Zeus’tan doğan bir tanrı olduğunu ispatlamak için değil, aynı zamanda annesi Semele’nin “incinen onurunu” kurtarmak için Thebai’ye gider. (39-43) Bunun yanında Dionüsos, salt Pentheus’a değil, bütün Thebai halkına kendisini bir tanrı olarak kabul ettirme arzusundadır.
Pentheus, Dionüsos’un tanrılığını tanımış olsaydı, Dionüsos’un ‘sınır tanımama’ özünü benimseyerek kendi özünü de aşmış olup, kendisinde de var olan o özü ortaya çıkartmış olurdu. Fakat Pentheus, farkında olmadan Dionüsos ile konuştukça Dionüsos’un etkisi altına girer. Böylelikle Dionüsos, Pentheus’un –özünde zaten olan- zevk güdülerini harekete geçirir, ortaya çıkartır. (812)
Pentheus, harekete geçen zevk güdülerini, düşünsel bir zemine oturttuğunu sanarak aslında tamamen Dionüsosça olanı yapar: Pentheus içindeki “Dionüsosça” olanı kabul etmez, Dionüsos ise Pentheus’un dionüsosça olan güdülerini, onun mantığına büründürerek, merak algısı içerisinde harekete geçmesini sağlar. Ölçü ve mantığın, kararlılığın temsili olan Pentheus, bu özü kendi iradesi ile aşamadığından, hem iktidarından, hem gücünden, hem aklından, hem erkek kimliğinden, hem de şehrinden Dionüsos tarafından uzaklaştırılır.
Başarısızlığa uğrayan Pentheus, aslında Euripides’in, Dionüsos adına hediye ettiği bir kurban gibidir. Aynı şekilde Euripides, Dionüsos’u tragedyanın içine alarak, onu somut bir Dionüsos Tanrı figürü olarak sınırlandırmıştır. Yani Euripides, sınırsız, ölçüsüz ve şekilsiz olan Dionüsos’u biçimlendirerek Bakkhalar oyunu ile  kendi figürü içerisine “hapseder”. Bununla birlikte, yazar figür şekline girmiş olan tanrının, tragedyanın kurallarına göre hareket etmesini  sağlamakta, tragedyaya o şekli kendisi vermektedir.
Euripides, bu bağlamda tiyatroya mahsus olan “temsilcilik” boyutunu kullanmaktadır: Dionüsos, başka bir kılığa girerek Dionüsos’u, yani kendisinin temsilcisi olarak yine ‘kendisini’ tanıtıyor.
Bu şekilde temsil eden ve temsil edilen arasında bir sınır kalmıyor. Dionüsos, Pentheus’a herhangi biri ya da tanrı olarak kendisini tanıtmıyor. Seyirciler onun bir tanrı olduğunu önceden bilerek, Dionüsos’un tanrılığını da kabul etmek durumunda kalmış oluyor. Başka bir deyişle, metin, şenlik içinde ve tragedyada, “aslında Dionüsos tragedyada  temsili olarak değil, zaten oradadır” imajını vermektedir. Böylelikle tanrılara atfedilen şenliklerin bir parçası olan tragedya, bu şenliklerin ilahi gerekçesine (tanrının iradesini etkilemek ve yönlendirmek) seyirci ile birlikte yön verir. Başka bir deyişle Euripides, seyirciye “biz tragedya ile tanrıyı kontrol altına alabiliriz” imajı yaratır, Dionüsos’u tragedyanın içerisine hapsedip, böylelikle şenlikleri ve tragedyanın kendi esas önemini ortaya çıkartarak, sağlamlaştırır.
Yukarıda bahsedildiği gibi, oyunda Dionüsos temsil edilmez; kendi temsilini de yaparak somut bir şekilde oyunun içerisinde olur.
Pentheus ise temsil edene saygı göstermediği için tam da temsil edileni (Dionüsos) aşağılamaktadır. Bu nedenle baştan itibaren batışa doğru sürüklenir. Bu bakış açısıyla Dionüsos, tragedyanın özünde olduğu gibi, oyunda da kendisiyken, Pentheus, dönemin, tragedyasının ilahi boyutunu tanımayan, tragedyadaki ilahi boyutu fark edememiş olan seyircilerin temsilcisi olarak da tanımlanabilir. Euripides, insanın içindeki olası vahşeti oyunda hapsederek, insanları bir anlamda uyarmış ve hatta bu vahşeti de tragedyanın kontrolüne almış oluyor. Bu şekilde seyircilerin de bu vahşi dürtülerden arındırılmasını sağlıyor diyebiliriz.
Euripides’in Bakkhalar’ı, seyirci/okuyucu yönünden, birçok bakış açısı yanında, her dönem için yeni anlamlar üretebilmektedir. Böylelikle bu oyun, günümüze kadar Dionüsos’un, Nietzsche’nin deyişiyle “tükenmezliği”ni de devam ettirmektedir.

Evrensel'i Takip Et