Tarık ALİ
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Gazze’de BM okulunun bombalanmasını “açıklanamaz” ve “çok çirkin” sözleriyle kınadı. Yetkilileri, katliamları “dünya için bir utanç” şeklinde tanımladı. Kim utanç içinde? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, düzenli olarak bağımsız Filistin’in lehine oy kullanır. Veto eden Güvenlik Konseyidir ve herkesin bildiği gibi Güvenlik Konseyi ABD’nin kontrolündedir bu konuda Rusya ve Çin de aynı çizgide durdu.
Peki ya “uluslararası toplum”, bir başka deyişle ABD, AB ve NATO? İsrail’i desteklediler. İnsan hakları endüstrisinin ideologlarına gelince, “İnsani Müdahale”lerin kraliçesi Samantha Power, Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin temsilcisidir ve sarsılmaz bir İsrail yandaşıdır. Temsilciler Meclisi ve Senato, oy birliğiyle İsrail’e açık çek yazmıştır; Sosyalist Fransa hükümeti Paris’te Gazze’deki dehşeti protesto için düzenlenen eylemleri anti-semitizmi teşvik edeceği(Bu karar yürüyüşü düzenleyen Fransız Yahudi örgütlerinin tepkisini çekti) gerekçesiyle yasaklamıştır; İngiltere Dışişleri her zamanki gibi edilgen; Almanya ise Rusya’ya yaptırım uygulamakla o kadar meşgul ki gözleri Gazze’ye kapalı. Öyle ki Filistinlilerin 2. Dünya Savaşı sırasında 3. Reich’ın işlediği ve ondan sonraki demokratik Alman hükümetlerinin halen bedelini ödediği Yahudi Soykırımı’nın dolaylı kurbanı olduğunu da kabul edemiyorlar. Doğu Avrupa’daki uydu ABD devletlerinin tavrı farksız tıpkı İskandinav ülkeleri gibi. Tek farkla, İsveç Dışişleri Bakanı ve veteran Nato’cu Carl Bildt ABD politikalarını destekliyor ancak İsveç Kral ve Kraliçesi Filistin eşarplarını takarak İsrail zulmüne karşı halk gösterilerine katıldı.
Arap dünyasında tabanda müthiş bir öfke var ama Riyad’daki Vahhabi monarşi, Ürdün’deki İsrail koruması altındaki kral ve Mısır’daki General Sisi, Tel Aviv’in Gazze saldırısını etkin bir biçimde destekliyor. Hamas’tan nefret ediyorlar ve İsrail bu örgütü yok ederse sevineceklerini gizlemiyorlar. Peki ya Hamas’a oy verenler? Halkı da feshedip yenisini mi seçecekler? Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan çoğunlukla etkisiz ve abartılı da olsa çok gürültü çıkarıyor ancak İsrail’le diplomatik ilişkileri kesmeye yanaşmıyor. Neticede Türkiye, NATO’nun uzun süreli bir üyesi ve eğer Irak Kürdistanı ABD ve İsrail’in hamiliğinde bağımsız bir devlet olursa, Erdoğan’ın ülkenin doğusundaki taşkınlıkları önlemek için onların yardımına ihtiyacı olacak.
Asya çoğunlukla sessiz kalsa da –Çin ticareti düşünüyor, Hindistan İsrail’le yakın, Japonya’nın halen kendi dış politikasını oluşturmasına izin yok- Güney Afrika’da Desmond Tutu ve diğerlerinin öncülüğünde BDS kampanyasına (Boykot, Tecrit ve Yaptırım” destek büyüyor. Apartheid benzerlikleri hafife alınmıyor ve ANC ile Güney Afrika Parlamentosu oy birliğiyle İsrail elçisini ülkeden kovma yönünde oy verdi ancak bu talep Başkan Zuma tarafından görmezden gelindi.
En güçlü siyasi tepki Müslüman nüfusun ya hiç olmadığı ya da çok az olduğu bir kıtadan geldi. Venezuela ve Bolivya, 2009 Gazze saldırısı sonrası İsrail’le olan ilişkilerini kesmişti. Ekvador, Peru, Şili, El Salvador ve Brezilya’daki İsrail elçilerinin ise şimdi çantalarını toplamaları isteniyor.
İşgal altındaki topraklarda tabanda güçlü bir birlik var ve çoğunlukla sessiz kalan, Gazze’ye gitmeyi reddeden Mahmud Abbas artık “İsrail savaş suçları” hakkında konuşmaya başladı ancak onun savunma sistemi ve FKÖ liderliği Oslo Anlaşması’ndan bu yana İsrail ordusu ile işbirliği içinde. Hamas da Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in, seçilmiş liderinin Washington’a teslim olmayı kabul etmesiyle benzer bir pozisyona çekilebilirdi ancak Sisi’nin darbesi bu ihtimali yok etti ve sonuç olarak Hamas yeniden bağımsız hareket edebilmeye başladı.
Bölgede askeri bir çözüm söz konusu değil. İsrail bir nükleer güç ve dünyadaki en büyük altıncı ordu(Halk böyleyken ahlaki, siyasi ya da askeri olarak Hamas’la kıyaslamak gülünç). İsrail, dış bir güç tarafından değil kendi içerisinden tehdit altında. Geriye kalan yegane çözüm herkes için eşit haklara dayalı tek bir devletin yaratılması ve bu olana kadar Filistinlilere yardım etmenin orta vadedeki birincil yolu BDS(Boykot, Tecrit, Yaptırım) kampanyasına destek olmak. Yeterli olmadığını biliyorum ancak yapabileceğimizin en asgarisi bu.
London Review of Books’tan çeviren: Mithat Fabian SÖZMEN
3 Ağustos 2014 09:26
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

DEM Parti’de toplantı üstüne toplantı
Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

İzmir’de üç tütün fabrikasında grev var
'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Elif Görgü'nün haberi
Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Ragıp Zarakolu'nun yazısı
Evrensel'i Takip Et