04 Ağustos 2014 12:05

Korkularla çizili Ebru

Ebru, küçük yaşta çalışmaya başlayan tekstil işçisi bir kadın; şimdi 27 yaşında ve üç çocuk annesi. Kendisini çok sevdiği okuldan alıp atölyeye gönderen babasına hala çok kızgın ve kırgın ama bunu belli etmemeye çalışıyor...

Korkularla çizili Ebru
Paylaş

Leyla GÜZEL
Ebru, küçük yaşta çalışmaya başlayan tekstil işçisi bir kadın; şimdi 27 yaşında ve üç çocuk annesi. Kendisini çok sevdiği okuldan alıp atölyeye gönderen babasına hala çok kızgın ve kırgın ama bunu belli etmemeye çalışıyor. “Koşullar yüzünden okuyamadım” derken yine de gözlerinin dolmasına engel olamıyor.
“Okuldan alındığım yıl memlekete gitmiştik fındık toplamaya. Geldiğimde okullar açılmıştı. Babam anneme ‘Okullar açıldı, geç kaldı artık, girsin işe çalışsın’ dedi. Babam çok otoriter bir insan. Ağabeylerim okula giderken okuldan kaçarlardı. Öğretmenlerim ‘kız çalışkan, neden okutmuyorsunuz?​’ dediler. Babam ‘Oğullarım okumadı kız çocuğu mu okuyacak?​’ diyerek beni okula göndermedi.

KOCA KOCA MAKİNELER
Ben ne anlardım o yaşta işten. Beni bir atölyeye götürdüler. Koca koca makineler, çıkardıkları sesler, kocaman, hiç tanımadığım insanlar... Çok korkmuştum.
Oraya alışamadan çıkarttılar beni, başka bir atölyeye işe gönderdiler. Tam altı yıl çalıştım o atölyede. Benim için kötü 6 yıldı sadece. Çalışanların çoğu kadındı. Ama çok eziyet ederlerdi. Küfür ettiklerinde korkar sesimi çıkaramazdım. Patronum çok kötü davranıyordu bana. Her gün iki defa süpürürdüm atölyeyi; öğlen paydosunda ve akşam iş çıkışında.
Belkız abla vardı, makineciydi, bir gün ‘Yazık bu kıza neden iş saatinde değil de iş çıkışında süpürtüyorsun, evine geç kalıyor’ dedi. Patron da ona ‘Herkes zehirleneceğine bir kişi zehirlensin’ dedi. Ben çalışırken aldığım parayı eve verirdim. Bu benim kötü geçen altı yılımda küçük bir ayrıntı sadece.” İşte çocukluğundan çalınmış yılları böyle tarifliyor Ebru.

ÜÇ YERİNE BİR BEKÇİ
İki abisi, anne babası ile birlikte beş kişilik bir ailede büyümüş Ebru. Çocukluğu elinden alınmıştı. Hem ailesine olan öfkesi, hem çalışmaktan yorulmuş olması 21 yaşında 6 aydır tanıdığı bir insanla evlenmeye itmişti onu. Sünni olduğu için ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlenmişti yine de. Evlendiği yılın kasım ayında ilk çocuğuna hamile kalan Ebru’nun deyimine göre hayatında “değişen tek şey” başında artık üç değil bir bekçi olmasıydı. “Başka hiç bir şey değişmedi. Bir de fatura nedir, kira nedir bilmezdim. Şimdi hepsini düşünüyorum nasıl çözeceğim diye kafa patlatıyorum” diyor.
Artık çocuk değildi; 21 yaşında, yetişkin, evli bir kadındı. “Evlenecektim öyle ya da böyle, bir mesleğim yoktu, klasik ev kadını olacaktım. Şimdi üç çocuğum var ve çalışıyorum, iki kişi çalışıyoruz, kazancımız anca ucu ucuna yetiyor. En büyük çocuğum okula başlayacak. Ne yapacağımı bilmiyorum. Çalışsam çocuğum okulda başarısız olacak, çalışmazsam eşim tek başına bu kadar sorumluğun üstesinden nasıl gelecek bilmiyorum. Okul aydınlıktır, özgüven sağlar insana. Benim özgüvenim yok. Bugün tekstilde çalışıyorum. Başka bir işe girmek istesem cesaret edemem. Eşimle ne zaman kavga etsem, ‘Sen çek git. çocuklarımı sana vermem’ diyor.Ve ben korkuyorum bir gün böyle bir karar verirsem çocuklarımı nasıl bırakacağım?​”
Bu ülkede kadın olmak zor ama çalışan bir anne olmak daha zor. Ebru kendi deneyimleri üzerinden bunu şöyle ifade ediyor: “Çalıştığımız atölyelerde kadın işçiler sigorta yapmıyorlar. Eğer çocukların varsa çoğu yerde işe dahi alınmıyorsun. Tekstilde çok sigorta yapan yok. Bir iş yerinde bana sordular ‘eşin sigortalı çalışıyor mu’ diye. Çalışıyor dediğimde ise ‘İyi asgari geçim indirimi parası alıyordur o zaman’ diye gülümsedi patron...”

BASKI KORUMAK İÇİN DEĞİL

Toplum kadında görür suçu. Namussuz olan kadındır her zaman. Toplumun devletinden en küçük aile birimine kadar kadına bakış aynıdır. Evet Ebru çocuk yaştayken tanışıyor bununla, büyüyor, anne oluyor ve hala yaşamaya devam ediyor. “Kız çocuklar her zaman namusları korunması gereken varlıklar olarak görülürler. Annem benim işten çıktığım saatte cama çıkar ben eve girene kadar beklerdi. Beş dakika geç kalsam ‘nerede kaldın’ diye yerdi başımın etini. Kız çocuklarına uygulanan bu baskı kızlarını korumak için değil, çevrenin diline düşmekten korktukları içindir. Toplumun ne düşündüğünü önemsiyorlar."

HİÇ GÜVENDE HİSSEDEMİYORUM
Ebru ile sohbet ederken “korku” sözcüğünü ne kadar sık kullandığı dikkatimi çekiyor. Kurduğu cümlelerin çoğunda kaygıları dile geliyor. Belki de bu yüzden “Evde, sokakta iş yerinde kendini güvende hissediyor musun?​” diye soruveriyorum.
Önce biraz düşünüyor sonra “Hayır” yanıtını veriyor. “İş yerinde kendimi hiç güvende hissedemiyorum. Özellikle evli isen hal ve hareketlerine dikkat etmen gerekiyor. Erkeklerle konuşman dedikoduya neden oluyor. Tekstilde çalışan kadınlar hem patronlar hem de çalışan işçiler tarafından tacize uğruyor. Ben de çokça yaşadım. Kendimi rahat hissedeceğim kıyafetler giyinmeyi seviyorum. Eğer bluzum kalçamı örtmüyorsa sokakta gezerken özellikle erkeklerin yoğun olduğu yerlerden geçerken utanıyorum. Kasılarak geçiyorum. Kalçamı sıkıyorum sallanmasın diye. Karanlıkta eve gelirken çok korkuyorum biri saldıracak ya da tecavüze maruz kalacağım diye. Ölmekten korkmuyorum, kadın olmaktan kaynaklı korkuyorum.”

ÖNCEKİ HABER

Eller

SONRAKİ HABER

Bilgin olsun sevgili halk, adaletin tecelli etti!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa