Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modern Resim Sanatı
Melike FUTTU
İstanbul
Türkiye’de resim sanatının gelişip serpilme sürecine dair önemli ipuçları veren ve geniş bir kültürel birikimi yansıtan “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e ‘Türk’ Resim Sergisi” Sakıp Sabancı Müzesinde ziyaretçilerine açık. Bir nevi resim koleksiyonunun bir parçası olarak, müzenin Hat koleksiyonu külliyatının devamı niteliğinde olan sergi, Türkiye’de görsel imge üretimindeki dönüşümü, sanat ve sanatçı kavramlarındaki değişim ve modern resim sanatın gelişimini gözler önüne seriyor. En önemlisi de serginin Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan modernleşme sürecini; hatta modernleştirme projesini ve batılılaşma çabalarını yansıttığını söylemek mümkün.
DEVLET ADAMI PORTRELERİ
Seçki, saraydan sanatçılar tarafından üretilen erken dönem resminin ilk örneklerinden, Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde İstanbul’da yaşayan gayrimüslim sanatçıların eserlerine kadar uzanıyor. 1850-1950 yılları arasında yoğunlaşan serginin ilk bölümüyse, “Tanzimat’tan Meşrutiyet’e: Saray ve Sanat”. 1839 ve 1876 arasındaki dönüşümü kapsayan bu bölüm, Osmanlı sarayının emrinde çalışan Chelebowski gibi sanatçılardan, Sultan Abdülaziz gibi devlet adamlarının eserlerine kadar bir seçki sunuyor. Özellikle devlet adamı portreleri ve sarayın ihtişamını betimleyen çalışmalar, seçkinin önemli bir ayağını oluşturuyor. Sultan Abdülmecid’in Ferik İbrahim Paşa’ya batılı anlamda yaptırdığı devlet adamı portesinden, Şevket Dağ’ın tuval üzerine yağlıboya şeklinde çalıştığı Ayasofya eserleri, dönemin siyasal portresini sunar nitelikte. Osmanlı Devleti’nin reform hareketleri başlığı altında sunduğu modernleştirme projesi ve batılılaşma çabasının bir aynası olan seçki, dönemin siyasal dönüşümünün kültürel ve sanatsal hayatı nasıl etkilediğini anlayabilmek açısından oldukça önemli.
KADIN VE BEDEN TABUSUNUN YIKILIŞI
Koleksiyonun ‘Yeni Resim Beğenisi: Portre, Manzara, Natürmort’ seçkisiyse Tanzimat dönemiyle minyatür sanatının önemini yitirmesiyle birlikte, görsel imge üretimini minyatür yapraklarından ve duvar resimlerinden tuvale ve portreye, manzara ve natürmort gibi türlere kayışının bir yansıması. Bu geçiş Osman Hamdi Bey, Halil Paşa ve İbrahim Çallı gibi Paris’te eğitim almış sanatçıların figürlü anlatımın uzantısı olarak portre çalışmaları üretmeleriyle sonuçlandı. Padişah portreciliği anlayışını yıkarak, kendi yakın çevrelerine yönelen sanatçılar; özellikle kadınları konu edindikleri portreler üretmeye başladılar. Bu geçiş aslında kadınların Tanzimat’tan sonra kadınların toplumda sosyal, kültürel ve siyasal anlamda daha da görünür olmaya başlayacaklarına işaret ediyordu. Fakat; radikal bir kültürel dönüşüm olarak çıplaklık olgusunun ve çıplak figürünün sanatçıların eserlerinde yer almasıyla kendini göstermeye devam eden de bir geçişti bu. Bir nevi kadın ve beden tabusunun yıkılmaya başladığı bu dönem, hiç şüphesiz Halil Paşa’nın Paris akademik atölye disiplini yansıtan kadın ve erkek figürlerle nü çalışmaları ve İbrahim Çallı’nın ifadeci duyarlılıkla tensel çıplaklıkları resmedişiyle yorumlanabilir nitelikte.
MODERN RESMİN ‘AYRIKSI FİGÜRÜ’
Sergi 1909 yılında kurulan ve ilk sanat meslek birliği olan Osmanlı Ressamlar Cemiyetine üye sanatçılardan seçkilerle cumhuriyet dönemine yumuşak bir geçiş yapıyor. Hüseyin Avni Lifij, Feyhaman Duran gibi sanatçılardan oluşan bu birlik, eserlerinde saf renklere ve ışığa duyarlılığı ön plana çıkararak izlenimci bir sanat anlayışı doğurdular. Kadın ve nü portreler yerine manzara ve natürmorta daha çok ağırlık verdiler. Cumhuriyet döneminin ilerleyen tarihlerinde dışavurumcu kadın bir ressam olarak Fikret Mualla, koleksiyonun çok önemli bir parçasını oluşturuyor. 1930’lu tarihlere kadar kadının yalnızca bir nesne olarak konumlandırıldığı koleksiyonda, Fikret Muallâ, Türkiye’de resim sanatının ‘Ayrıksı Figürü’ olarak, özne konumunda ortaya çıkıyor. Modern sanatın gelişim sürecinde sanatsal gruplaşmaların ve görülen yaygın eğilimlerin dışında kalan sanatçının eserlerinde bohem duygusu hakim. Kente dair gözlemlerini yoğun bir renk duyarlılığıyla dışa vuran Muallâ’nın en neşeli tablolarında bile melankolik bir ruh halinin izleri görülüyor.
Evrensel'i Takip Et