17 Ağustos 2014 09:51

Bir bebeğe bir savaşçı busesi!

Ortam; en alttakinin durumuna göre ölçülür’müş. Yani, bugünün tabirleriyle en sondan gelen, en alt tabakada olan, en aşağı yerdekiler bugünkü toplumun değerlendirilmesinde belirleyici olandır. İstediğiniz kadar teknolojiyi ilerletin, açlığın yok olmadığı bir dünyadayız. İstediğiniz kadar demokrasiyi ilerletin, hâlâ kimlik savaşlarının eşiğindeyiz.

Bir bebeğe bir savaşçı busesi!
Paylaş

Müge TUZCUOĞLU

Ortam; en alttakinin durumuna göre ölçülür’müş. Yani, bugünün tabirleriyle en sondan gelen, en alt tabakada olan, en aşağı yerdekiler bugünkü toplumun değerlendirilmesinde belirleyici olandır. İstediğiniz kadar teknolojiyi ilerletin, açlığın yok olmadığı bir dünyadayız. İstediğiniz kadar demokrasiyi ilerletin, hâlâ kimlik savaşlarının eşiğindeyiz. İstediğiniz kadar uzaya çıkın, bir dağın tepesinde inançları ve kültürleriyle yaşamaya çalışan bir halkın katledilmesini engelleyemiyoruz. Dünya bugün yüzyılların dilini, kimliğini, dinini; bir dağın tepesinde soykırıma uğratıyor. Hem de en iğrenç haliyle: Tecavüz, fuhuş, kafa kesme, organlarına ayırma…

Yüzyılımız; barış hareketlerini, söylemlerini, arayışlarını yüceltmekte. Refah seviyesine ulaşma gayretleriyle, savaşlar tepilmekte. Özellikle Türkiye’nin birçok halkı için savaş, ‘ilkel bir yöntem’. Bu yüzyılda, ‘silahla değil, kalemle, sözle, bilimle, ilimle hareket etmenin geçerliliği ve doğruluğu’ savunulmakta.

İnsani olan ve yeryüzüne hakim olması istenilen ruh hali ve düşünce dünyasına çok uygun!

Peki henüz öyle bir dünyada yaşamıyorsak?

Hâlâ, sırf Êzidi olduğu için kafası kesilen insanlar, sırf Êzidi olduğu için kafa kesen insanlar, sırf Êzidi olduğu için kafasının kesilmesine üzülmeyen insanlarımız var. Ne kadar barış desek de, teknoloji desek de, bilim desek de var! Aynı dünyadayız. Bugüne kadar bildiği tek yöntem şiddet olan insanlar var.

Bu; iyi olmak veya kötü olmak ile alakalı bir durum değil. Yine de dünyanın, sırf Êzidi olduğu için kafa kesen insanlarla mücadele edenlerin yüzü suyu hürmetine döndüğünü söylemek gerek. Bu mücadele, dünyayı kurtaracak olan mücadeledir kanımca.

Bununla mücadele etmenin yanında, böyle düşünmek ve hissetmenin de hakkını vermek gerekir. Yani çoooook uzağımızda kılmamak o dağı! Vücudumuzda neresi ağrırsa orası olur ya bütün dünya, işte yeryüzünde kanayan yer şu anda bütün dünya. Ve o dünyayı hissetmek, o dünyayı düşünmek en insani olandır. Bazen, (ama bazen) sadece onurlu bir insan, değerlerini koruyan bir insan, erdemli ve güçlü bir insan olmaya çalışmak bile başlı başına bir savaştır! O değerleri sonuna kadar savunmaya çalışan herhangi bir mahalledeki herhangi bir kadın, onurla ayakta durmaya çalışan yoksul bir aile sürekli kirlenen ve kirletilmeye çalışılan dünyada, yaşamı devam ettirirler. Çoğunlukla bunun farkındadırlar. Çünkü kirliliğin de farkındadırlar ve bu bilinçle her şeyi göze alarak temiz kalmaya uğraşırlar.

Savaşlar kirletir; doğru. Ancak her savaş kirli ve keyfi değildir. Hayat, başlı başına bir savaştır. Kimi zaman elinde bir ekmek hamuru tutma mücadelesi, kimi zaman helal bir para tutma savaşı, kimi zaman gerçekleri onurluca yazmak için bir kalem, bir fotoğraf makinesi, bir ayakkabı boyası, simit tezgahı... Birbirinden çok farklı değildir. Bu hayattaki, değerli bir yaşam kurma uğraşının araçlarıdır.

Elimizde avucumuzda ne varsa, veya ne olmasını istiyorsak; bu yaşama katmak istediklerimizin de çabasıdır aynı zamanda. Bir fotoğraf düşmüştü Şengal’den; YPG’li, bir bebeği öpüyor. Savaşın içindeki bir bebeği, bir savaşçı yaşatıyor.

Sonra o fotoğrafın ardından; birisi eline silahı almış gitmiş. Bir diğeri fotoğraf makinesini almış gitmiş… Bir başkası kalemini defterini almış gitmiş…

Savaş kirletir; doğru. Ama hepimiz bu savaşın bir parçasıyız. Verdiğimiz yaşam mücadelesi ve elimizde avucumuzda tutmaya çalıştığımız her şey bu savaşın birer parçası. Hangimiz “Afrikalı çocuklar açlıktan ölüyor, sen lokmanı bitirmiyorsun?​” öğüdüyle büyümedik. En altta olan başka bir kesimin, vicdanımızı oluşturmasıydı, bizi biz kılan. Açlık ile terbiye ediliyorduk.

Şimdi coğrafyamız en altta olan başka bir kesimin vicdanıyla oluşturuyor bizleri…

Hangimiz, sırf Êzidi olduğu için kafası kesilen bir insana karşı duyarsız kalabiliriz?

Kafası kesilmesin diye kendi toprağından başka bir toprağa kaçırılan bir bebek ve onu koruyan bir savaşçı busesi içinde… Hangimiz diyebiliriz ki savaşmıyoruz? Savaştığımız kendimiz bile olsak, savaşıyoruz!

Şimdi asıl soru:

Bebek mi, savaş mı, kalem mi?

Yani yaşamak mı, yaşatmak mı?

ÖNCEKİ HABER

İnsan her şeydedir ve her şey insandır biraz

SONRAKİ HABER

Topuk hizası değil topuklu ayakkabı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa