‘Derman gitti ve yara kaldı’
Aslında bu albümün bir şarkısı üzerine daha evvel yazdım; albüme adını veren, A1 olan ve bu yazının da başlığını içinde taşıyan o şiir ve o şarkı. “Birîn” (Yara), Mehmet Atlı’nın üçüncü solo albümü. Evvela Almanya’da, akabinde Türkiye’de yayımlandı. Kom Müzik tarafından basıldı, nihayet elimize değdi CD olarak. Kış albümü “Birîn”, her şeyden önce Atlı’nın kartonetten selam eden atkılı fotoğrafıyla.
Mehmet Said AYDIN*
Aslında bu albümün bir şarkısı üzerine daha evvel yazdım; albüme adını veren, A1 olan ve bu yazının da başlığını içinde taşıyan o şiir ve o şarkı. “Birîn” (Yara), Mehmet Atlı’nın üçüncü solo albümü. Evvela Almanya’da, akabinde Türkiye’de yayımlandı. Kom Müzik tarafından basıldı, nihayet elimize değdi CD olarak. Kış albümü “Birîn”, her şeyden önce Atlı’nın kartonetten selam eden atkılı fotoğrafıyla. Eğer hiç görsel görmeseydim, Atlı’nın nasıl biri olduğunu bilmeseydim, CD’den değil de sözgelimi bir teypten, bir plaktan dinleseydim geçmiş zamanda; sanırım gene böyle düşünecektim. Bu albüm bir kış albümü. Bu bir duygu ve aslında doğru bir ifade olmaktan uzak, mesele bir albüm üzerine konuşmaksa. Ama Mehmet Atlı müziği için, hele bir de bu albüm için diyebileceklerim, ancak mecazdan el alabilir bolca. Çünkü albüme adını veren şarkı Birîn’i –bilgisayarda müzik oynatan programın marifetiyle söylersem– yaklaşık 400 defa dinledim ve dinlerken yaklaşık 15 bin vuruş Çukur yazdım. Dolayısıyla, mesafem olduğunu iddia edemeyeceğim bir albüm üzerine konuşacağım. Üstelik “Birîn” üzerine bir yazı yazmışlığımla.
Mehmet Atlı yaklaşık yirmi yıldır hayatımızda. Önce Koma Dengê Azadî’nin (“Grup Özgürlük Sesi”) solisti olarak duyduk sesini. “Fedî” isimli albüm, o dönem ilk gençliğini yaşayan bizler için çok ufuk açıcı, çok heyecan verici bir albümdü. “Ji dengê zikê birçî” (“aç karnın sesinden…”) diye başlayan o şarkıyı duyduğumuzda, artık Kürtçe müzik bizim için başka bir şey haline gelmişti. Öncesiz değildi elbette “Kom”lar (gruplar), öncesinde hem kayıt altına alınamamış bir gelenek, hem de Koma Wetan gibi, Şivan Perwer gibi, Ciwan Haco gibi örnekler mevcuttu. Ama denebilir ki, 90’ların ortasından 2000’lerin başına bilhassa “Fedî” ve Koma Amed’in “Dergûş” (“Beşik”) albümleri Türkiye’de üretilen Kürtçe sözlü müziğin gidişatına ciddi ve nitelikli katkılarda bulundu. Zaman, yeni yeni açılan ve gündelik hayata katılan kültür merkezlerinin zamanıydı. Devletin elbette esirgediği ve asla ciddiye almadığı Kürt müziği kendine Kürt Özgürlük Hareketi’nin sanat merkezleri üzerinden çıkış yolu bulmuştu. Bir kısmı İstanbul’da, bir kısmı Diyarbekir’de yaşayan müzisyenler, mümkün mertebe konserlerle, değilse sanat merkezleri üzerinden dinletiler ve programlarla dinleyicileriyle buluştu. Bu esnada bahsi geçen merkezlerde yoğun bir kurs pratiği de mevcuttu; birçok sanat heveslisi sadece müzik değil, tiyatro, resim gibi alanlarda da çalışma imkânı buldu. İşte bütün bunların içinde, “arada” bir zamanda Dengê Azadî çıktı ve siyaseten çok net bir şey söylemeye ihtiyaç duymadan “Fedî”yi yaptı. Dengê Azadî’den de Mehmet Atlı’yı tanıdık. Ardından iki solo albüm: “Jahr (Stranên bê Zeman û bê Ziman)” [Zehir, Zamansız ve Dilsiz Şarkılar] ve “Wenda” [Kayıp]. Bu iki albümün ardından, hakikaten “beklenen” albüm: “Birîn”. Kom Müzik etiketiyle. Nihayet.
KARANFİL EKER MİSİN?
Albümde dokuz şarkı var, bir de sözsüz düzenleme. Bunca bahsini ettiğim, yüzlerce dinlediğim ve albüme adını veren şarkının şiiri Kürtçeye dehşetli emek vermiş bir aileden, Bedirxan ailesinden birine ait. Kamuran Elî Bedirxan’ın şiiri “Birîn”. Öteki albümlerde olduğu gibi, bu albümde de bestelerin kahir ekseriyeti Mehmet Atlı imzası taşıyor. Albümde büyük de bir sürpriz var. Atlı ilk defa Türkçe sözlü bir şey kaydediyor: “Karanfil eker misin?” Erganili Atlı’dan bir Diyarbekir türküsü. Üstelik çok yumuşak, daha ritmik bir icrayla. Künyeden öğrendiğimiz bir yeniliği daha kaydetmeli: Gitar çaldığını konserlerden, videolardan bildiğimiz Atlı, lavta çalmış bu albümde. Sözlük tanımı “mızrapla çalınan, gövdesi uttan küçük bir Batı müziği ve Türk müziği çalgısı” lavtanın. Bunu da mühim yeniliklerden sayasıyım ben Mehmet Atlı müziği için. Ola ki vehim olsun.
Albümde kaynak kişilerinin Aynur Doğan ve Ali Topuz olduğu Zazakî bir şarkı var; “Kavo”. Bu şarkı da Alman caz müzisyenleriyle kaydedilmiş, ki albümün hazırlığı ve kayıtları üç şehirde sürmüş: Diyarbekir, İstanbul ve Nurnberg.
Üç ithaf var: Biri, çok da uzun bir zaman olmadı daha, kaybettiğimiz şair Arjen Arî. Atlı’nın Arî’yle muhabbet bağının olduğunu önceki albümlerden biliyoruz. Öteki ithaf Mehmed Uzun’un, aslında onu da kaybedeli şunun şurasında ne kadar oldu? Ve ne kadar uzunmuş gibi geliyor. Üçüncü ithaf da bir mühim kayba, yakın zamanlı bir üzüntüye: Müzisyen Aram Tîgran. Bu üç ithaf da, Atlı’nın fikrî ve sanatsal motivasyonlarını ima eder nitelikte aslında. Yazdığı sözlerden edebiyatla ünsiyeti çok belli olan, yaptığı müzikle şiire, şehre yaklaşan ve bunu öyle büyük iddialar ve gürültülerle yapmayan bir müzisyen var karşımızda.
Bu “yara” ne denli övülse azdır, bana kalırsa. Tekrar, aynıyla bitireyim:
Bir çukurun civarına ekilen gül tohumu gibi. İlk gençlik yağmuru gibi. Gözümüz hiç bozulmamış, saçımız hiç dökülmemiş, 20’leri bitirmemişiz, hiç seyahat etmemişiz, evler taşımamışız gibi bir “Birîn”. O adam şarkı söylüyor ve biz oturup sokağa bakıyoruz. Bir adam elinde çiçekle yukarıya doğru yürüyor. Uzaktan bir arabanın fren sesi geliyor. Sütçü bağırıyor. Biz susuyoruz. Gül ekmemiz lazım çünkü.
*Şair, mehmetsaida@gmail.com, @bahcelikusur