Umudu kadınlar büyütüyor
Sen önce ‘gel’ de, sonra da dövülmelerine göz yum. İpe sapa gelmez sebepler ortaya sür. Yok, ‘işsizlik bunların yüzündenmiş’ de… Bunlar gelmeden önce kocam kalıpçıydı, o zaman da yoksulduk şimdi de yoksuluz.
Kader BAYRAM
Suriyeli kadınların anlattıklarıyla yüreğimiz buz kesmişti ki, Antepli kadınların gösterdiği dayanışma, umutlarımızı ılık ılık akıttı yüreğimize. Ortalık ırkçı söylemlerle toz bulut içindeyken, mahalleli kadınların söyledikleri puslu havayı dağıttı. Olaylara bire bir tanık olanlar sanki kendileri yaşamış gibi gözleri dolu dolu, sesleri titreyerek anlattılar. Tüm erkek egemen sesi paramparça etmişti, titrek ama kararlı sesleri. Nasıl olmasın ki, üç yıldır aynı yoksulluğu ve yoksunluğu paylaşıyorlardı Antep’in sokaklarında.
Ayşe Teyze’nin evinin sağı, solu, karşısı, arka duvarı hep Suriyeli. Duvarlar ortadan kalkmış, bir ev gibi olmuşlar. Yeni komşularını anlatırken çok heyecanlı. Ortalıkta dolaşan tüm yalan yanlış yakıştırmaları alt etmek istercesine anlatıyor. “Çevrenin her yardımına koşarlar. Hürmetliler ayrıca. Erkekleri oğlum olsun alınları yerde, dönüp kimseye bakmazlar. Biz tüm komşular bir kötülük görmedik ki. Yeri geldi aç kaldılar açız demediler. Ben nasıl inanayım şimdi uydurulan karı kız meselelerine! Bu kadar insan geldi, elbette kötüleri vardı. Sanki biz de yok mu?” diye soruyor orada bulunan diğer kadınlara.
Sonra başlıyor çevrede bodrum katları, dükkânları saymaya. “Kışlık erzaklarını fareler yüzünden koymadıkları yerler, sokakta kalmış bu Suriyelilerin sarayına dönüşmüş durumda. Fiyatları oldukça tuzlu ama çaresizlikten her şeye razılar.” Kiraların Suriyeliler nedeniyle arttığını söyleyenlere de bir çift lafı var Ayşe Teyze’nin; “Evi kiraya verenler kim? Suriyeliler değil, biz veriyoruz. Fiyatı da biz belirliyoruz. Bu adamlar dışarıda kalmışlar biz ne desek verecekler. Mecburlar, çareleri yok. Sen parayı alırken iyi, sonra da bu insanları suçla. Bunları denetleyen de yok. Fırsatçılık bu. Yetmezmiş gibi bir de şikâyet ediyorlar.”
Urfa’dan 5 yıl önce geldiklerinde kendilerine de aynı şeylerin yapıldığını hatırlatan Ayşe Teyze, “Ben komşularıma kefilim” diyor, “Herkese de söylüyorum, kimseyi de vermeyeceğim. Kampa göndereceklermiş. Oralarda kadınlara neler yapıldığını biliyoruz.”
Uzun bir of çektikten sonra, tabakasını çıkarıp bir sigara sarıp derin derin içine çekiyor. “Olaylar olduğunda kadınları da bekledik, komşunun arabasını da sabaha kadar bekledik tüm komşularla. Gerekirse evime de alırım. Dünyanın neresinde olursa olsun savaş önce kadını, çocuğu ve yoksulu vurur. Çünkü yoksulun savaşı bitmez” diyor.
Bu yürekli kadın, onu dinleyenlerin yüreğinde biriken tüm acıları umuda dönüştürüyor, ‘iyi ki kadınız’ dedirtiyor.
AH YAVRUM YÜREĞİNİZİ NASIL KİRLETTİK BİZ!
“Tekbiiir! diye sesler duyuldu önce. Pencereye koştuk ve karşımızdaki dükkânda oturan Suriyeli kadının çocuklarını alıp darabayı (kepenk) indirmesi bir oldu. Yüreğim cız etti. Sonra Suriyeliler ile ilgili slogan atıldı. Sanki savaşa gidiyorlar. Karşı sokağa geçip arabası olan Suriyelilerin evine yöneldiler. Çoğu 13-14 yaşında. Ellerinde kocaman sallamalar. Ah yavrum yüreğinizi nasıl kirlettik biz?” diye anlatıyor Güllü Abla:
“Yapmayın etmeyin demeye kalmadan arabayı ters çevirip ikiye ayırdılar. Karşı çıkanları tehdit ettiler. Bir anda oldu bitti. Sonra iki gün boyunca o kepenk açılmadı. İki gün boyunca ben de evde ağladım. Bunun yanlışlığını anlatmaya çalıştım, önce kendi çocuklarıma, sonra komşularıma. Bunlar buraya niye geldiler, buraya çağrılmadılar mı? Sen önce ‘gel’ de, sonra da dövülmelerine göz yum. İpe sapa gelmez sebepler ortaya sür. Yok, ‘işsizlik bunların yüzündenmiş’ de… Bunlar gelmeden önce kocam kalıpçıydı, o zaman da yoksulduk şimdi de yoksuluz. Sanki önceden çok zengindik de şimdi fakir olduk...
Yok, ‘namusumuza göz dikmişler’ de. Senin yaptığına ne demeli! Zor durumda diye kadınlara yardım adı altında ikinci, üçüncü eş olarak al, kira karşılığında adamlardan kızını talep et, bu ahlaksızlık olmasın, kuma gelen kadınlar ahlaksız olsun. Tüm pislikleri Suriyelilerin üzerine at, sonra da kuş avlar gibi tuttuğun Suriyelileri kampa gönder. Önce ben de ‘Kampa gitsinler, hiç olmazsa aç kalmazlar’ diyordum. Sonra öğrendik ki kamp dedikleri yer etrafı tellerle çevrilmiş hapis. Kadınlara taciz, tecavüz oluyor...
Zaten savaştan bunlar yüzünden kaçmadılar mı? Şimdi nasıl elimizle teslim edek bir kadın olarak. Bizi birbirimize düşürdüler, oysa bunlara önlem almayıp çıkar sağlayanlara öfkelenmeliyiz. Olanların suçlusu bunlar değil savaş. Savaş olmasa kalkıp gelmezlerdi. Önce savaşa karşı çıkmamız gerek. Bunun vebali hepimize..”
O da biliyor ki artık savaş sadece ölüm demek değil. Kadın bedeni üzerinde tepinilmesi, çocukların havasının kesilmesi, dil bilinmez diyarlara göç, yoksulların ekmeği küçülürken zenginin ekmeğinin büyümeye devam etmesi, ırkçılık gibi bir canavarın hortlayıp insanlığın bitmesi… En önemlisi de daha güzel bir dünyaya dair umudun tükenmesi… Ondan kadınların tüm bu karşı koyuşları, komşularını sarıp sarmalamaları; umudu tekrar büyütme çabası.