7 Eylül 2014 12:53

Nevzat ONARAN

Çok milletli ve çok dinli Osmanlı’da, İttihat ve Terakki’nin gayri Türk’e ve gayrimüslime yönelik 1910’larda temellendirdiği Türk milliyetçiliğinin ‘Türk ulus-devlet’ programı, 1920’lerde yeniden yapılandırıldı ve uygulana geldi…
Programın üç temel politikası vardı.
Birincisi, kimliğe temel karakterini veren dildi. Anadili Türkçe olmayanın dili ‘fiilen’ yasaklandı ve her vatandaşın Türkçe konuşması zorunlu kılındı. Resmen ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyası düzenlendi. Kürtçe, 1930’lardan itibaren fiilen yasaklandı ve halen eğitim dili haline gelmesi önündeki engel de kaldırılmadı.
İkincisi, kimliğin bir diğer öğesi dindi. Bununla Sünni Müslüman ve hatta mezhebi de Hanefi olmayan herkesin asimile edilmesi hedeflendi. Koordinatörü de Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Bunun için Alevi, ‘eşit vatandaşlığı’ talep ediyor.
Düne kadar 12 Eylül faşist cuntanın ‘zorunlu [Sünni Müslüman] din dersi’ ve sorunları aşılamadan, bugün her okulunun birer İmam-Hatip haline getirilmesi tesadüf değildir…
Üçüncüsü, mülkiyetin gaspı ya da transferiydi. Hedef mülkiyetin yani ekonominin Türkleştirilmesiydi. En büyük mal-mülk yağması, Ermeni soykırımı 1915 ve sonrasında Rum sürgünü ve mübadelesinde yaşandı.
Bugünkü finans-kapital oligarşisi, egemenliğini devlet eliyle pekiştiren ve sermaye birikimini yağmadan oluşturan, o günkü Türk-Sünni Müslüman ticaret sermayedarıdır…
Bu üçlü saç ayağın oluşturduğu ‘öteki’nin kimliğini ve mülkiyetini tasfiyenin ekonomi politiği, bildiğimiz gibi ‘Türk-[Sünni] İslam sentezi’ olarak formülleştirildi.
***
1914’lerde bugünkü TC sınırları içinde toplamda yüzde 20 civarında olan Hıristiyan ve Musevi nüfusu oranı, Ermeni soykırımı ve Rum sürgünü ile mübadelesi sonrasında 1927’de yüzde 2,8’e ve 2014’lerde binde 1’e geriledi.
1927’deki nüfus payı korunmuş olsaydı, bugünkü 100 bine ilave olarak en azından 2 milyonu aşkın Hıristiyan ve Musevi daha TC vatandaşı olarak yaşıyor olacaktı.
Peki bu 2 milyon Hıristiyan ve Musevi’ye ne oldu?..
1915’lerden beri icra edilen ‘öteki’ni tasfiye politikası, 1934 Trakya Yahudi Sürgünü, 1938 Dersim Kırımı, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 imhası ve yağması, 1960’larda Rum Sürgünü ve İmroz’un Rumsuzlaştırılması, 1970’lerde Hıristiyan ve Musevi vakıf mülkünün gaspı, 1978 Maraş Kırımı ve 1993 Sivas yangıyla uygulana geldi…
Türk milliyetçiliğinin bu kanlı pratiği, faşizmi içselleştirdiğini ortaya koymaktadır!..
İttihat ve Terakki’nin 1910’larda uyguladığı programın 1920-1930’larda icra edeni CHP ise, daha sonra 6-7 Eylül devlet operasyonunun olduğu 1950’lerde DP ve 2002’den beri uygulayanı da AKP’dir...
AKP lideri Erdoğan ve sözcülerinin, her fırsatta “Yüzde 99’u Müslüman…” demesi ve dünyanın lanetlediği faşist IŞİD’e Müslümanlık muhabbeti etmesi boşuna değildir...
Hele ki, Erdoğan’ın “Bize, affedersiniz daha çirkini Ermeni dediler” söylemi bir ikrardır.
Zaten Hrant da gözümüz önünde katledilmedi mi?…
***
6-7 Eylül 1955 imha ve yağması…
6-7 Eylül, Türkiye’nin Kıbrıs’taki konumunu güçlendirmek adına bizzat Menderes hükümetinin organizasyonudur. Esas olarak İstanbul’da Rum ve Ermeniler özelinde Hıristiyanlar’ın ve Museviler’in canına ve malına yönelikti...
Kontrgerillanın ifşa edilen ilk operasyonudur…
İhale o günün manasına uygun olarak Kıbrıs Türktür Cemiyeti’ne verilmişti…
Nitekim Yassıada Yargılaması’nda Kıbrıs Türk Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil, Kıbrıs’la ilgi eylemin bir tertip olduğunu belirterek, “Halkın heyecanı o kadar coşkundu ki sonunda kantarın topu kaçmış oldu” itirafında bulunmuştur…
İstanbul’un yanı sıra imha ve talan, İzmir ve Ankara’da da yaşandı…
Rumların, Ermenilerin ve Musevilerin evi, işyeri, okulu, mezarlığı, kilisesi ve havrası talan edildi…
O dönem 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Binbaşı Fahri Çoker’in arşiv bilgisine göre, İstanbul’da 5104 kişilik insan sürüsü imhaya ve yağmaya katıldı…
Bunlar, çoğunluğu Rumlara ait olmak üzere 4214 mağazayı, 1004 evi, 73 kiliseyi, 2 manastırı, 26 okulu, 1 mezarlığı, 21 fabrikayı vs talan etmiştir…
Kesin sayısı tartışmalı da olsa yargılamalarda gündeme geldiği kadarıyla 3 kişi öldürülmüştür…
6-7 Eylül’ün bilinen iki resmi simasından biri Başbakan Menderes, diğeri Cumhurbaşkanı Bayar’dır. ‘Eli kanlı’ Bayar, 1914’te Ege’de Rumları evinden kovan provakatör İttihatçı ve 1938 Dersim Kırımı’nda ise Başbakandır…
6-7 Eylül son olmadı…
Yakın dönemde 1990’larda milyonlarca Kürt toprağından sürüldü…
Daha dün Roboskili gençler savaş uçaklarıyla öldürüldü…
Bunun için, İttihatçı programın özü ‘Türk-Sünni Müslüman’ vatandaşlık hükmü, Anayasa’da ve tüm mevzuatta kaldığı sürece, demokratikleşme adına bütün yapılanlar ‘buza yazı yazmak’ olacaktır!..

Evrensel'i Takip Et