Almanya’nın Kürdistan aşkı nereden geliyor?
IŞİD saldırılarından sonra Almanya, oluşan bu durumu fırsata çevirmek için harekete geçti, Peşmerge güçlerini açık şekilde silahlandırmaya başladı. Kürtlerin kaosu fırsata çevirmelerinin yolu ise, yüzyıllardan beri kendilerini bölge gericiklerine peşkeş çeken emperyalist devletlere karşı açık tutum almasından geçiyor.
Yücel ÖZDEMİR
Almanya’nın, IŞİD’in saldırıları nedeniyle Irak Kürdistanı Özerk Bölgesi’ne (Güney Kürdistan) silah göndermesi basında ve kamuoyunda daha çok “insani yardım” amaçlı olarak değerlendirildi. Terör örgütünün yaptığı katliamlara karşı Kürtlerin de silahlanması gerektiğini savunanların çoğu, bu “yardım”ın arkasında asıl olarak bölgesel çıkarların olduğunu ya görmek istemiyorlar ya da buna rağmen bu tutumlarını sürdürüyorlar. Halbuki, geçmişten günümüze kadar Almanya’nın Kürtlerin yaşadığı topraklara ilgisi olmuş, ancak bu ilgi genellikle bölgenin egemen devletleri üzerinden gerçekleşmiş. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde genel olarak bölgeyle iyi ilişkileri kurma politikası izleyen Almanya, daha sonraki dönemde ise Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilere önem vermiş, Kürtler ise sürekli ötelenmiştir.
Hal böyle olunca da, Ortadoğu’nun bu kadim halkı Almanya için arka planda kalmıştır denebilir. Ancak son yıllarda gerek Almanya’nın uluslararası politik alanda ağırlığını arttırma yönündeki hesapları gerekse Ortadoğu ve özel olarak Irak-Suriye’de olup bitenler, bölgeye daha özel bir politika ile yaklaşmayı gündeme getirmiştir.
Örneğin Erbil’de Alman Konsolusluğunun kurulması da bunun bir adımıydı. Ve son IŞİD saldırılarından sonra Almanya, oluşan bu durumu fırsata çevirmek için harekete geçti; Peşmerge güçlerini açık bir şekilde silahlandırmaya başladı. Bu adım bir taraftan Federe Kürdistan Bölgesi’nde 70 milyon avro değerinde silah satma anlamına gelirken, diğer taraftan ise bölgede etkili olmak için sürdürdüğü politikaların sonuç vermesi olarak da okunabilir.
GÜNEY KÜRDİSTAN: PETROL MERKEZİ
Almanya’nın Güney Kürdistan’a göstermiş olduğu bu yakın ilginin bir yanını bölgesel paylaşım planlarında ayak basılacak bir yer arayışı oluştururken, diğer yanında ise, Güney Kürdistan’ın sahip olduğu zengin petrol ve hammadde kaynakları bulunmakta. Çeşitli tahminlere göre Irak, petrol rezervlerinin büyüklüğü açısından dünyanın en zengin üç ülkesi arasında yer alıyor. Hatta, var olan rezervin tespit edilebilenin de üzerinde olduğunu, bu yüzden de dünya birincisi olduğunu iddia edenler de yok değil.
Tahminlere göre Güney Kürdistan’da 45 milyar varil petrol bulunuyor. Bu da Güney Kürdistan’ın önemli bir petrol havzası olduğu anlamına geliyor. Buna dünyanın en büyük petrol havzalarından birisi olan Kerkük de dahil edildiği takdirde, bölgenin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. 2007-2009 yılları arasında yapılan tespit çalışmalarında Kerkük’te 1 milyar varilden fazla petrolün olduğu tespit edilmişti. Güney Kürdistan’da halen günde 40 bin varil petrol çıkarılıyor. Jünge Welt’te Jörg Kronauer’in CDU’nun dış politika uzmanlarından biri olan Friedbert Pflüger’in kaleme aldığı bir makaleye dayandırarak yazdığı yazıya göre, Kerkük de dahil edildiğinde, Güney Kürdistan’ın sahip olduğu petrol kaynakları Libya’nın sahip olduğu kaynakları da geçiyor. “Bu da bölgenin dünyanın 8. büyük petrol havzası olduğu anlamına geliyor” diyor.
GÜNEY KÜRDİSTAN ÜZERİNDEN YAPILAN PAYLAŞIM HESAPLARI
Güney Kürdistan’ın sahip olduğu yer altı kaynakları ve siyaseten etkiye açık zayıf statüsü, emperyalist devletlerin ve bölge gericiliklerinin bu bölge üzerinde paylaşım ve kontrol hesaplarını alabildiğince yoğunlaştırmış görünüyor. Dolayısıyla insani yardım adına gönderilen silahlar asıl olarak gelecekte paylaşımın nasıl olacağına dairdir. Mevcut Barzani yönetiminin kapıları sonuna kadar bütün emperyalist devletlere ve bölgedeki gericiliklere açması, bölgenin dış güçler tarafından karıştırılmasına yol açacak gibi görünüyor. Bu nedenle çareyi dış güçlerde arama yerine Kürt halkında aramak gerekiyor. Bölgedeki Kürtlerin bir ulus olarak kendi çıkarlarını korumak için bir araya gelmesi hem Güney Kürdistan’ın talan edilmesinin önüne geçecek, hem de her açıdan desteğe ihtiyaç duyan Rojava’nın (Kuzey Suriye) yaşamasını olanaklı hale getirecektir. Zira, bölgede çıkan petrol sadece bir aileye değil bütün bir halka aittir. Bu nedenle Kürtlerin kaosu fırsata çevirmelerinin yolu, yüzyıllardan beri kendilerini bölge gericiklerine peşkeş çeken emperyalist devletlere karşı açık tutum almasından geçiyor. O zaman sadece Kürtlerin değil Ortadoğu’daki bütün halkların kaderinde önemli değişiklikler olabilecektir.