İngiliz parlamentosu İskoçya’nın bağımsızlığını önleme gayretinde
Bir halkın kendi kaderini tayin etme hakkı ile ilgili tartışmalar, kurulu devlet yapısını hep rahatsız ediyor. İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılması ile ilgili referandum 18 Eylül’de gerçekleşecek ve oy pusulasında “İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mı?” sorusu yöneltilecek.
Bir halkın kendi kaderini tayin etme hakkı ile ilgili tartışmalar, Türkiye’de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de sıkça tartışılıyor ve kurulu devlet yapısını hep rahatsız ediyor. İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılması ile ilgili referandum 18 Eylül’de gerçekleşecek ve oy pusulasında “İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mı?” sorusu yöneltilecek. Eğer oy kullananların yüzde 50’den fazlası evet oyu verirse Mayıs 2016’da İskoçya bağımsız bir ülke olarak kendi parlamentosunu seçecek.
Dünyanın birçok yerinde dikkatle izlenilen bu süreç, özellikle Türkiye’de Kürtler ve İspanya’da Katalanlar için önemli bir emsal teşkil edebilir. Geçtiğimiz Çarşamba günü Birleşik Krallık’taki ana akım parti liderleri hepsi bir ağızdan İskoç halkına, bağımsızlığı reddetmesi için çağrıda bulundu. Bu hafta size bu önemli konu hakkında İngiliz ve Almanya basınından yorumlar sunuyoruz.
Fransa’da bu haftaki önemli gündemlerden biri Valls hükümetinin kurulmasından tam 9 gün sonra Ticaret bakanı Thomas Thévenoud’un vergi kaçakçılığı yaptığı ve tam 3 yıldır Paris’teki evinin kirasını ödemediği ortaya çıkınca yeni bir siyasi kriz yaşandı. İstifa ederek partisini disipline etmeyi uman Valls, homojen yeni bir kabine ile kamuoyunun önüne çıkmak isterken, daha işe başlamadan yeni bir skandal ile sarsıntı yaşadı ve aslında Sosyalist Partinin ulaştığı içler acısı boyutları ortaya serdi. Gelecek salı günü hükümetin güven oylaması gerçekleşecek ve bir defa daha ne kadar zayıfladığı ortaya çıkacak. Bu hükümetin 2 yıl devam edip edemeyeceği Fransa’da son haftalarda en çok gündeme gelen konular arasında.
İSKOÇYA’NIN KADERİNİ BELİRLEYECEK SEÇİM
Financial Times
Başyazı
Birlik için onca neden varken, ayrılık budalalık olur. Birleşik Krallık tarihin en başarılı “evliliği”. İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda birçok kabile kavgaları ve savaşları aştı. Hepsi aydınlanma ve imparatorluğun getirdiği ortak enerji ve ekonomik kalkınma sürecinde değer kazandı.
Britanyali tarihçi, Simon Schama’nın dediği gibi bu güzel, karmakarışık birlik, sekiz gün sonra ayrı ayrı uluslar olarak dağılabilir. Referandumda İskoçya halkı Birleşik Krallık'ta kalmak veya 1707’ye dayanan bağlılığı koparmak üzere karar verecek. Halk oylamaları sonucun tahmin edilemeyecek kadar başa baş olduğunu gösteriyor, bu durum tabii ki finans piyasasını telaşlandırıyor, yandaş devletleri terreddütte bırakıyor ve başta oldukça rahat görünen koalisyon hükümeti şimdi İskoçyalıları kendi tarafına çekebilmek için girişimlerde bulunuyor. İmparatorluklar ve ulus devletleri tabii ki de ayrılabilir ve bu hiç olmamış bir şey değil, fakat kriz içinde olan bir ekonomi gelişirken, barış ortamında sağlam zeminleri olan bir demokrasinin ayrılması tarihte çok az görülmüştür. Bugün birbirimizi suçlama zamanı değil. Ayrılığın budalalık olduğunu, tehlikeli ve bilinmezlerle dolu bir yol olduğunu beyan etmemiz yeterli. [..]
İskoçya’nın bağımsızlığı, AB başta olmak üzere, Birleşik Krallığın uluslararası kurumlardaki etkinliğini zedeler. Aynı zamanda, eğer İskoçya bağımsızlığı seçerse, Britanya adalarının nasıl ortak korunacağı, hangi para biriminin kullanılacağı ve Birleşik Krallığın geri kalan uluslarının siyasi düzenlemesi gibi, oldukça karmaşık ve halen cevaplanamamış sorular su yüzüne çıkacak. [..]
Ayrılığa karşı argümanlar nostalji üzerine dayanmamalı. İskoçya Bölgesel Yönetimin Başbakanı Alex Salmond’ın başını çektiği, ciddi maddi güce sahip olan ve enerji dolu olan bağımsızlığa “Evet” Kampayasını, “Better Together’ (yani birlikte daha iyiyiz) kampanyasıyla karşılaştırdığımızda, “Better Together” kampanyasının üzülecek derecede duygu ve hırstan yoksun kaldığını görüyoruz. [..]
Alex Salmond, hemşehrilerinin duygusal bağlarına dayanarak vatandaşlarına belki iyi ulaşabiliyor, fakat İskoçya’nın bağımsızlıktan sonraki olası ekonomik, sosyal ve uluslararası sorunları nasıl aşacağı konusundaki açıklamaları yetersiz kalıyor. [..]
Alex Salmond, bağımsızlığın ülkenin gelecekteki refahı için en iyi garanti olduğunu iddia ediyor. Bu hesaplar çok önemli konularda - yani gelecekteki petrol fiyatları ve İskoçya’nın İngiltere’nin borcunun ne kadarını üstleneceği konusunda - oldukça hayalperest varsayımlar üzerine kurulu. [..]
İskoçlara ve tüm Birleşik Krallığa, Britanyalı olmaktan ne kadar yararlandıklarını hatırlatmak için çok geç değil. Birleşik Krallık geniş ve kapsayıcı bir dünya için uğraşıyor. Birleşik Krallık paha biçilmez bir şey ve sıradan bir süs gibi kenara atılmamalı. Eğer isterse, bir hafta sonra, İskoçlar bu başarıları geliştirmek, ileriye dönük daha büyük hedefleri gerçekleştirmek üzere oylamaya gidebilir. Kendi kabuklarına çekilmektense, üç yüz yıllık köklü bir ortak tarihi ve kültürü paylaştığı, geleceğinin ortak çizildiği ve bugüne kadar herkes için yararlı olan bir ülkeyle beraber yola devam etmeyi de seçebilir.
(Çeviren: Çınar Altun)
İSKOÇYA’NIN BAĞIMSIZLIĞINDAN KORKULMASININ NEDENİ NE?
Björn FİNKE
Süddeutsche Zeitung
İskoçyalılar bağımsızlıktan yana oy kullanacaklar mı? Yatırımcılar ekonomik sonuçlarından korktukları için şimdiden İngiliz hisse senetlerini satmaya başladılar. Kesin olan şu: Eğer ayrılıktan yana olanlar referandumu kazanırlarsa İngiltere ve Avrupa Birliği’nin geri kalan ülkelerinin problemleri artacak.
İskoçların bu kadar cesur olacağına kimse inanmıyordu. Yatırımcılar hazırlıksız yakalandı. Yapılan bir anketin sonuçları halkın hemen hemen yarısının ayrılıktan yana olduğunu ortaya koyuverince Londra Borsası’nda Sterlin’in ve İngiliz hisse senetlerinin değeri birden bire düştü. Önümüzdeki günlerde seçim hakkına sahip yaklaşık 4 milyon İskoç, 2016 yılından itibaren İngiltere’den ayrılıp ayrılmayacaklarına karar verecekler. Şimdiye kadar yapılan anketlerde bağımsızlık yanlılarının başarısız olacağı tahmin edilmekteydi. Yeni anket herşeyi altüst etti.
307 yıldan beri İngiltere’ye bağımlı olan halkın ‘elveda!’ diyeceği yüzde yüz kesin değil ama bu tehlikeyi gizlemek de imkansız hale geldi. Yatırımcılar bu korkuyla İngiliz hisse senetlerini satmaya başladılar, eğer krallık parçalanacak olursa doğal olarak bu ekonomiye de yansıyacak. Ortaya çıkabilecek yeni durum endişe ve korku uyandırıyor. En fazla da İskoçyasız kalacak İngilizler ve Avrupa’nın geri kalan ülkeleri için...
Ayrılıkçıların başarılı olmasıyla İskoçyalılar kendi kaderlerini kendileri belirlemeye başlayacaklar. Doğal gaz, petrol yatakları ve mesleki açıdan vasıflı halkıyla bağımsız bir İskoçya’nın ayakta kalma sorunu yaşamayacağı herkesçe biliniyor. Bu nedenle yatırımcılar gözyaşı ve ter dökseler de içleri rahat bir şekilde yatırımlarını sürdürebilirler. İskoçyalıların geleceklerinin iyi olup olmayacağı boşanmanın koşullarına ve gelecekteki İskoç hükümetlerinin ekonomi politikası açısından becerilerine bağlı. Halkın yaşam standardının şimdikinden kötü olmayacağı da açık.
AVRUPA’NIN YETERİ KADAR PROBLEMİ VAR ZATEN
İskoçyalıların referandumda bağımsızlığa kendi dillerinde ‘evet’ anlamına gelen ‘aye’ demeleri adada aylar süren ağır görüşmelere ve yatırımcılar açısından bilinmezliğe yol açacak. Bu bilinmezlik, yatırımcıları sınırın iki yanına da -İskoçya, İngiltere ve Waller’e- yatırım yapmaktan alıkoyacak. Almanya’nın en önemli ticari ortağı olan İngiltere’deki dikkat çeken şimdiki ekonomik gelişim sona erecek. ‘Aye-Evet’, Başbakan David Cameron’un makamını kaybetmesine, Birleşik Krallık’ın politik felç olmasına ve İngiltere’nin de belli bir süre içinde Avrupa Birliği’ni terk etmesine neden olacak.
Referandumun son metrelerine yaklaşılırken İngiliz hükümeti İskoçları ayrılmamaya ikna etmek için elinden geleni yapıyor. Örneğin Cameron, başbakanlık binasında göndere İskoç bayrağı da çektirdi. Gerçi İskoçların bayrağı bile hırçın hırçın dalgalanıyor orada ya.
Avrupa’nın yeteri kadar problemi var zaten. avro krizi devam ediyor, konjonktür yükselmiyor, Ukrayna krizi çözülemedi. Ekonomisi felce uğramış, parasının değeri sürekli düşen, hükümeti kaos içinde bir İngiltere, Almanya ve tüm Avrupa Birliği’nin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri şu anda. bağımsızlığa verilen ‘aye-evet’ oyunun tüm Avrupa’yı bu kadar endişelendirmesi, belirginsizliğe sürüklemesinin çok basit bir nedeni var: Gelecek açısından önemli olan hiçbir karar alınmış değil ve kararların alınması aylarca sürecek ağır görüşmeleri gerektiriyor. Kuzey Denizi’ndeki petrol yatakları nasıl paylaşılacak? Devlet borçlarının ne kadarını İskoç devleti üstlenecek? İskoçya Avrupa Birliği üyesi olabilir mi? İskoçlar para birimi olarak neyi kullanacaklar?
Bağımsızlıktan yana olanlar Sterlin’i kullanmaya devam etmekten yanalar. İngiltere’de ise her kesim AB bölgesinde yaşanan sorunlara bağlı olarak Avro’ya geçilmesine karşı. Eğer İskoçlar kendilerine ait yeni bir para birimini devreye sokarlarsa bunun Sterlin üzerine etkisi olumsuz olacak. Kuzey Denizi’ndeki petrol yataklarından elde edilen gelirin çoğu İskoçya’ya akacak. İngiliz ihracat bilançosu petrol ihracatı azalacağı için kötüleşecek. Ülkede ithalat ihracatın çok üstünde olacağı için Sterlin’in değeri daha da düşecek.
İskoçyalıların ‘elveda’sı Büyük Britanya’yı politik kaosun içine atacak. Mayıs ayında parlamento seçimleri var, İskoçya 2016’dan itibaren bağımsız olacağı için Mayıs’taki seçimlerde İskoçlar da oy kullanacaklar. Bu nedenle seçimler 2016’ya ertelenmeli mi yoksa üstüste hem 2015 hem de 2016’da seçimler yapılmalı mı konusunda karar verilmek zorunda. Bağımsızlık yönündeki bir sonuç Cameron’un istifasına neden olacaktır. Eğer seçimi muhafazakarlar kazanırsa 2017’de halkın AB’de kalınıp kalınmayacağına konusunda referanduma gidilecek. Büyük Britanya’da geleneksel olarak AB dostu olan İskoçyalılar oy kullanmazlarsa referandumdan AB’de kalma kararı çıkması imkansız.
Kesin olan şu: Ayrılıkçılar referandumdan başarıyla çıkarlarsa İskoçya bağımsızlığını kazanacak ama Avrupa kıtası kaybedecek, geri kalan AB ülkelerinin dertleri artacak.
(Çeviren: Semra Çelik)
MECLİS’TE STRESLİ BİR AÇILIŞ
Adrien ROUCHALEOU
Humanité
Meclisi takip eden gazeteci ve uzmanların tümü hem fikir : hiçkimse Bourbon sarayının yaz tatili sonrası açılışının bu kadar kötü bir ortamda gerçekleştiğini hatırlamıyor. Herkesin dilinde iki konu vardı : Thomas Thévenoud meselesi ve 16 Eylül’de gerçeklesecek Valls 2 hükümetine güven oyu.
Valls 2 hükümetinde sadece bir kaç gün bakanlık yaptıkdan sonra vergi beyannamesinde gelirlerini gizlemekden dolayı istifa eden bakanı sosyalist grupta kimse istemiyor. Grup başkanı Bruno Le Roux, daha bir kaç ay önce şahsen kendisinin grup sözcüsü yaptığı kişiyi “bundan sonra milletvekili görevini yerine getiremez” diyerek istifaya çağırıyor. Le Roux, “alınması gereken kararları aldık” diye belirtiyor ve SP’nin birinci sekreteri Jean-Christophe Cambadélis’le birlikte suçlu milletvekilini grubu terk etmesi konusunda ikna edebilmişler. Ama milletvekilliğininden istifa etme konusunda değil. Aslında grup için “en az kötü olanda” bu zaten. Zira, istifa ettiğinde yeniden yapılacak bir seçimde hükümet partisinin kazanması çok zor.
Yalnız mikrofonlar kapandığında başka bir diskur başlıyor. Fikir belirtenlerden birisi “Thomas herkes adına faturayı ödemek zorunda değil. Marsilya’nın (SP) milletvekili Sylvie Andrieux hapis cezasına çarptırıldı ve hala burada”. diyerek öfkeleniyor. Soldan başka bir milletvekili, Senato başkanı Jean-Pierre Bel’in Thomas Thévenoud’un eşi ve kabine başkanını tazminatsız işine son vermesine karşı çıkıyor. [...]
Bir kaç gün önce yayınlanan kamuoyu yoklamalarında aşırı sağın gelecek cumhurbaşkanlığı birinci parti olacağı yönlü haberler, hükümetin elinde kendisine karşı çıkan 40 civarında milletvekiline karşı bir silah oldu. Manuel Valls’ın eğer 16 eylül’de güven oyu almaması durumunda meclisi fes edeceği yönündeki tehditlerinden sonra, şimdi de Bruno Le Roux yürütmenin “gayri meşru olduğu yönlü yürütülen tartışmalara hiç bir güç vermeme” ye çağırdı. Şu ana kadar kollektif olarak beyaz oyu kullanacaklarını belirten milletvekilleri bu çağrıyı duydular gibi davranmaya başladılar. [...]
Eğer 40 civarında olan bu Sosyalist milletvekilleri beyaz oy kullanırsa hükümetin mutlak çoğunluğu 20 civarında oyla gerçekleşmiş olur. Sol Cephe’nin 10 milletvekili hükümete güven oyu vermeyeceklerini şimdiden açıkladılar. Dolayısıyla Valls hükümetinin geleceği Yeşiller partisinin elinde olabilir. Ama Yeşiller partisi genel sekreteri Emmanuelle Cosse, “Partimizin milletvekillerine hangi oyu kullanacaklarına dair çağrısı olmayacak, ama hükümete güvenimizi vermeye çok niyetli değiliz” diye açıklama yaptı.
(Çeviren : Deniz Uztopal)