Torbadan madencilere işsizlik çıktı: Açlıkla ölüm arasında!
Torba yasanın yürürlüğe girmesiyle Zonguldak’ta 22 maden kapandı, 4 bin 500 işçi işsiz kaldı. Zira torba yasayla yer altı işlerinde çalışma süresinin haftada en çok 36 saat, günlük çalışma süresinin ise 6 saatle sınırlanmasına ‘baş kaldıran’ 22 işletme kapısına kilit vurdu.
Bülent FALAKAOĞLU
İstanbul
Torba yasanın yürürlüğe girmesiyle Zonguldak’ta 22 maden kapandı, 4 bin 500 işçi işsiz kaldı. Zira torba yasayla yer altı işlerinde çalışma süresinin haftada en çok 36 saat, günlük çalışma süresinin ise 6 saatle sınırlanmasına ‘baş kaldıran’ 22 işletme kapısına kilit vurdu.
Bu şartlarda üretim yapmaları halinde zarar edeceklerini iddia eden 22 özel maden patronu, önceki gece saat 24.00 itibariyle üretimi durdurdu. Üstelik, torba yasada son dakikada yapılan düzenlemeyle, saatlerle ilgili değişiklik 1 Ocak 2015’e ertelenmesine rağmen.
Yerin 85 metre altında çalıştıktan sonra işsiz kaldıklarını öğrenen elleri ve yüzleri kömür karası maden işçileri şaşkın. Ek bir maliyet istemeyen, kârlarından taviz vermek istemeyen patronlar yaptıkları eylemle işçilere ve hükümete ayrı ayrı mesaj veriyor.
22 patronun hepsi Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan (TTK) rödovans (kiralama) sistemi ile saha almış kişiler. Şimdi bu kişiler hükümete diyorlar ki... “Biz seninle ucuz emek, çok çalıştırabilme gibi uygun sömürü şartlarında anlaşma yaptık. Kömür sahası kiraladık. Şimdi sen şartlarımızı bozuyorsun! Ya bizi finanse et ya da hadi güle güle!”
İşçilere ise, “Ya ölümüne çalış ya da aç kal” mesajı veriyorlar.
HÜKÜMETİN AYAĞINA DOLANIYOR
Maliyeti çoğaltmamak için işçinin güvenliğine yönelik tedbir alınmıyor. Her ay ortalama yüz işçi ölüyor. Binlerce işçi iş kazası geçiriyor.
İşçiler yine de gidip çalışıyor. Peki neden?
Nedenlerden biri işçilerin her koşulda çalışmak zorunda bırakılması. Çünkü işçiler, ‘güvenlik yok’ diyerek işi bıraktığı takdirde o iş için bekleyen binlerce genç işsiz var.
Hani Marx’ın “yedek işçi ordusu” dediği milyonlarca işsiz!
AKP iktidarı 14 yıldır bu orduyu azaltmayı (işsizliği düşürmeyi) becer(e)medi. 2001 krizinden sonra yüzde 9’a yükselen işsizlik AKP iktidarı boyunca hep yüzde 9’un üzerinde kaldı.
Hükümet bu işsizler ordusundan güç alarak çalışanları da perişan etmedi mi? Çalışma yaşamını esnetti. Daha çok ve kuralsız çalışmanın önünü açtı. Öte yandan kısa zamanlı, geçici işleri meşrulaştırdı. Taşeronluk üzerinden ucuz işçiliği dayatırken daha çök sömürü üzerinden büyümeyi ‘verimlilik’ diye savundu.
Sendikalı oranını iyice düşürmek için 30 kişiden az kişinin çalıştığı yerlere sendika yasağı getirdi. Yetmedi çocuk işçiliğin önünü açtı. Yetmedi, Başbakanlık Yatırım Ajansı’nın internet sitesinden Batı sermayesine çağrı yaptı: “Gel gel, bizde işgücü çok ucuz. Bizim işçiler az hastalanır çok çalışır.”
Sonuç yoğun alınteri sömürüsü ve kanla beslenen bu sisteme öfke büyüyor. Toplu ölümler çoğaldıkça yarattığı çark hükümeti zorluyor. Orta Vadeli Programı’na bu çarkı daha da ağırlaştıracağını (köle pazarlar gibi işçi pazarlayan bürolarla, bölgesel asgari ücretle vs.) yazmasına rağmen hükümet çok sınırlı da olsa, göstermelik de olsa bazı adımlar atmak zorunda kalıyor.
Bu sefer de patronların öfkesiyle karşılaşıyor. Patronların mazereti hep aynı... 200 yıl önce de Türkiye’de işsizlik sigortası düzenlendiği 15 yıl öncesinde de!
PATRONLAR 200 YIL ÖNCE DE AĞLIYORDU
1800’lü yılların İngiltere’sinde işçiler büyük şehirlerin kenarlarında, dar ve çamurlu sokaklarda, bugün “gecekondu” dediğimiz alelacele yapılmış, bazen penceresiz ve ışıksız küçücük evlerde yaşıyorlardı. Bir evde bazen iki veya üç aile bir arada yaşıyordu. Manchester’in “Küçük İrlanda” mahallesinde iki yüz ev vardı, fakat bu evlerde dört bin kişi yaşamaktaydı. İşçi ücretleri fevkalâde düşüktü. Buna karşılık çalışma saatleri 11-16 saatti. Patronlar, plansız şekilde üretim yaptıkları için, biraz mal birikince üretimi durduruyorlar, işçilere yol veriyorlardı. Açlıktan ölen işçiler vardı. Bir işçiye “Çocuğun var mı?” diye sorduklarında, “Hayır, iki çocuğum vardı, Tanrı’ya şükür ikisi de öldü” şeklinde sevinç ifadelerinde bulunmuştur.
Fahir Armaoğlu’nun, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi adlı çalışmasında anlatılan bu tarihte bile patronlar çalışma saatleri 1 saat azaltılırsa ‘batarız’ diye ağlıyordu! Üniversite hocaları da iktisat derslerinde bu durumu savunuyordu. (Bakınız, ‘senyörün son saati, işçinin ilk saati olsun!’ başlıklı, Arif Koşar yazısı.)
Yani patron cephesi 200 yıldır önceki noktada!
İŞÇİLER ORTADA MI KALACAK?
Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Demir, 22 maden patronu adına yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Torba yasa ile her bir ton kömür yüzde 40 oranında zamlanacak. İşçiler bugün kabul edilen maaş ile ocağa girerse kıdem tazminatları da yeniden belirlenecek. Satamayacağımız kömürü üretmeyeceğimiz gibi, ödeyemeyeceğimiz maaşı vermeyi taahhüt edemeyiz. Bizim arkamızda, bizleri KİT’ler gibi süspanse edecek devletimiz yok” dedi.
Patronların işçilere ve hükümete yönelik ‘kapatıyoruz’ şantajı karşısında işçiler ortada mı kalacak? Şayet patronların şantajı tutarsa ya hükümet geri adım atar ya da zaten mantar gibi çoğalan kaçak maden ocağı sayısı daha da artar.
İşçilerin kurtuluşu bu mudur?
Patronlar gidiyorsa gitsin. İşçilerin ortada kalması için bir sebep yok! Bu maden sahaları zaten kamunun yani devletin. Devlet işletsin. İnsani koşullarda, yaşanabilir bir ücretle işletsin. Soma faciasının ardından oluşan işçi komitelerinin talepleri neydi: Taşeron sistemi yasaklansın. Madenler kamulaştırılsın. İş güvenliğiyle ilgili düzenlemeler yenilensin. Bağımsız kurullar, meslek odaları bu denetimleri yapsın. Katliamın sorumlularından hesap sorulsun.
Bütün bunlar bugün de talep edilmeli. Ama unutulmamalıdır ki, söz konusu talepler Soma katliamından beri talep ediliyor ama yerine gelmiyor. Öyleyse talep etmekle yetinmeyip mücadele etmek lazım, ta ki talepler karşılanana kadar.
Patron kapatıyorsa, ‘devlet işletsin’. İşletmiyorsa, işçiler üretsin, işçiler yönetsin. Hükümet üretilene sahip çıksın. Çıkmıyorsa hükümet de gitsin!
Bu yola sahip çıkılmazsa, açlıkla ölüm arasında tercih yapmaktan başka bir yol kalmaz, işçiler için.