Aynı hayatlar aynı çözümler
Bir taşeron işçi olan Çağdaş günde 12 saat çalışıyor. Belki de bu yüzden taşeron senin için nedir diye sorduğumuzda, uzun çalışma saatleri ve bunun getirdiği yorgunluk diye tarifliyor taşeronu. Çünkü o gün yaptığı işe göre de çalışma saatleri değişiyor
Aysel Ebru OKTEN
Kocaeli
Soma sonrası yaşadıklarımız memleketin hali açısından farklı bir durum. Bizler de Kocaeli'de işçi havzalarında, fabrika önlerinde, mahallelerde Soma sonrası yaygın olarak Evrensel dağıtımına başladık.
Dağıttığımız gazete sonrası tanıştığımız genç işçilerle piknik yaptık. Hepsi başka memleketlerden başka ailelerden gelse de nasıl da birbirlerine benzediklerini, yaşamlarının onları nasıl ortaklaştırdığını görmüş olduk bu piknikte.
'UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ VE YORGUNLUK'
Çağdaş 24 yaşında, Erzurumlu genç bir işçi, ömrünün belki de en güzel yıllarını gurbette çalışarak geçiriyor. Bir taşeron işçi olan Çağdaş günde 12 saat çalışıyor. Belki de bu yüzden taşeron senin için nedir diye sorduğumuzda, uzun çalışma saatleri ve bunun getirdiği yorgunluk diye ta-rifliyor taşeronu. Çünkü o gün yaptığı işe göre de çalışma saatleri değişiyor. Maddi zorluklar sebebiyle ortaokuldan sonra okuyamayan Çağdaş, sonrasında yeniden okula başlamak istese de ne şartlar el vermiş ne de o kadar yıldan sonra yeniden okul sıralarına oturmak çekici gelmiş. 7 aydır taşeron işçi olarak çalışıyor, Kürt olduğu için de batıda türlü zorluklardan geçmiş. Onu buraya abileri çağırmış, bu şehirde yaşam kavgasının zorluklarından payını almış abisi evlenip ev alınca, onun kredi masraflarını ödeyebilmek için dört koldan çalışmaya başlamışlar.
İNSAN GİBİ DAVRANILSIN
Çağdaş'a göre taşeron işçilik güvencesizlik demek. Bu kadar borç içinde düze çıkmak için bir taraftan çalışmak zorunda olduğunu söylerken diğer taraftan başka hayalleri olsa da, yarın işten atılmayacağının bir garantisi olmadığını dile getiriyor. Ufukta evlilik var mı, nedir geleceğe dair planların dediğimizde ise; kız arkadaşını bile 5 ay önce gördüğünü, bu şekilde evliliğin hayal olarak kaldığını dile getiriyor. Bir ev almak, ev için kredi çekmek, o krediyi ödemek insanın ömrünün en güzel yıllarını bu koşullarda çalışmayla geçirtiyor, o yüzden zor diyor evlenmek de çocuk sahibi olmak da.
CEKETİNİ ALIP ÇIKAMIYORSUN
KREDİ ödemek ve bir borcu bitirmek söz konusu olunca o da diğer işçiler gibi kolayca ceketini alıp çıkamamanın zorluğunu yaşamış. İşyerinde en çok canını sıkan şey, başlarındaki kişinin onları ellerindeki işi yaparken güçlerine göre sınıflandırmasıymış. "Biz köyde güçlü hayvanları seçer, bütün işleri onlara yaptırırdık." diyor ve bugün fabrikada bu sistemin onları aynı bu duruma düşürdüğünden bahsediyor. Son zamanlarda önemli bir sıkıntısının da Suriyeli işçilerin öne sürülmesi olduğundan bahsediyor. Suriye'de yaşanan savaş yüzünden Türkiye'ye gelen Suriyeli'lerin burada patronlar tarafından kendileri için tehdit olarak kullanılması ve ucuz işgücü olarak görülmesi zoruna gitmiş.
Sence ne değişmeli, bir taşeron işçisi olarak hayattan ne bekliyorsun diye sorduğumuzda öncelikle kendilerine insan gibi davranılsın istiyor. İnsan gibi davranılması için de bu köle düzenine ses çıkarmaları gerektiğini ifade ediyor. Avrupa ülkelerindeki işçilerin kendilerinden daha iyi durumda olmasını da mücadele etmelerine bağlıyor, bizim de tüm bunları değiştirmek için mücadele etmemiz gerekli diyerek bitiriyor sözlerini.
İŞSİZLER ORDUSU NASIL BÜYÜYOR?
Bir başka işçi Cihan da 30 yaşında, Elbistanlı, o da gurbette çalışıyor. Ona taşeron ne anlama geliyor dediğimizde, emeğinin karşılığını alamamak şeklinde cevap veri-yor. Petkim lojmanlarında kalan Cihan gurbette taşeron çalışmayı şöyle tarif ediyor: "Birbirini hiç tanımayan 8 kişinin 6 m2'lik odalarda, 500 kişilik yemekhane-lerde, ortak banyolarda yaşamını sürdürmesidir." Okul hayatı deyince de başlıyor kendi matematik hesabıyla anlatmaya: "Erdoğan başbakan olduğunda ben liseyi bitirdim, düşündüm ki 2-3 yıl dersaneye gitsem, 4 yıl üniversite okusam 7 yıl. Sonra 2-3 yıl da KPSS için dersaneye gitsem, kazanıp bir de atama beklesem nereden baksan 12 yıl, yani yeni baştan ilköğretimden başlayarak liseyi okumak kadar. Devlete okul için bu kadar harç verip işsiz kalacağıma, en azından paramı kazanıp kendi ayaklarımın üzerinde dururum dedim ve üniversiteye gitmedim." Aslında ülkedeki eğitim sisteminin nasıl bir işsizler ordusu yarattığına açıklık getiriyor.
'MEVSİMLİK İŞÇİ GİBİ GÖRÜYORUM'
Gelecek senin için ne ifade eder diye sorduğumda, ben kendimi mevsimlik işçi olarak görüyorum diyor. Tanıdık vasıtasıyla girdikleri bu işte bir sonraki şantiyeye alınıp alınmayacağını bile bilmeden hayata dair bir plan yapamıyor. Söz evliliğe geldiğinde ise yine matematik hesabını konuşturuyor. "Evlenip çocuk sahibi olsam bile yine gurbette çalışmak zorundayım, öyle olunca da 10 yıl gurbette 15 gün izin alsam 200 gün bile etmiyor. Ben çocuğumu 200 gün görüp onun babası bile olduğunu hissettiremedikten sonra nasıl olsun. O da bu şartlarda mümkün değil ne yazık ki." Tüm bu sorunlara karşı işçiler olarak birlik olup taşeronu kaldırmak ve güvenceli bir gelecek istiyorsak önce güvenceli bir işimizin olması gerek diyerek konuşmasını tamamlıyor.
Biz de bir kez daha görüyoruz ki; ne kadar farklı hayatlardan gelseler de işçilerin yaşadıkları ve yaşadıkları sorunlara çözüm yolları aynı. Bu sistemi değiştirecek şey birlikte mücadele etmekten geçiyor.