21 Eylül 2014 12:54

Proaktif dış politika ikizimiz: Katar

Ferhat SARI

Katar, Osmanlı İmparatorluğu ve takibindeki İngiliz idaresi altında geçen yılların ardından 1971’de bağımsızlığını kazanmış küçük bir Körfez ülkesi. 19. yüzyılın ortalarından bu yana El Tani hanedanlığının yönetiminde. Kişi başına düşen mili gelir bakımından dünya birincisi. Kanıtlanmış doğal gaz rezervleri açısından dünya üçüncüsü. Ayrıca 20 milyar varil civarında petrol rezervine sahip. 1.8 milyonluk nüfusunun  yüzde 13’ünü Katar kökenliler oluşturuyor. Geriye kalan büyük çoğunluk Hindistan, Nepal, Pakistan, Filipinler, Bangladeş ve Sri Lanka gibi ülkelerden gelen göçmen işçiler. Devletin resmi mezhebi Vahhabilik. Yaşayanlarının yüzde 71’i Sünni, yüzde 10’u Şii, yüzde 8’i Hristiyan. Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Körfez Arap ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin 6 üyesinden biri. Aynı zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ve Arap Ekonomik Birliği Konseyi üyesi.
Bir önceki Şeyh Hamad Bin Halife El Tani’nin 1995 yılında babasını devirip iktidara geçmesiyle birlikte, Katar dış politika sahnesinde kendisinden yavaş yavaş söz ettirmeye başladı. İkinci Irak Savaşı döneminde Amerikan Merkez Komutanlığı karargahına ev sahipliği yapmayı kabul etmesi ve El Udeyd Üssü’nün Irak’a yönelik hava saldırıları için tesis edilmesi dışarıda bırakılacak olursa, Katar, Arap Baharı’na kadar olan zaman diliminde kimsenin ayağına basmamaya dikkat eden ve İran, Rusya, Çin gibi aktörleri de gözeten esnek bir politik hat izledi. Sudan, Lübnan, Filistin, Afganistan sorunlarında arabuluculuk görevleri üstlenen Katar, Mishaal El Gergawi’nin Al Monitor’da yayınlanan bir yazısında ifade ettiği üzere bu dönemde “becerikli bir cambaz olarak görünmeye” çalıştı.
Dış politika kapsamında pek çok araç geliştiren Katar yönetiminin ilk işi 1996 yılında El Cezire’yi kurmak oldu. Arap Dünyası’nı hedef alarak yayın hayatına başlayan kanal günümüzde uluslararası, belgesel, çocuk ve spor kanallarını da içeren devasa bir medya ağına dönüştü. Eğitim ve bilim alanında Katar Vakfı eliyle Eğitim Şehri, WISE ve ROTA gibi projeler yürütüldü. Kültür alanında ülkede inşa edilen İslami Eserler ile Modern Sanatlar müzeleri ve organize edilen film festivalleri Katar’ın uluslararası alanda oluşturmaya çalıştığı imajı için önemliydi. Spor alanında 2006 Asya Oyunları’na ev sahipliği yapıldı. 2010 yılında 2022 yılında yapılacak Dünya Kupası’na ev sahipliği hakkı elde edildi (Pep Guardiola, Zinedin Zidane, Gabriel Batistuta, Lionel Messi ve Pele Katar’ın Dünya Kupası elçiliğini yaptı). Ayrıca Aspire Futbol Akademisi eliyle Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan 400 bin yoksul gencin yeteneklerinin değerlendirilmesi olarak sunulan “sosyal sorumluluk” projesi hayata geçirildi. Bu kapsamda Manchester United, Bayern Münih, Liverpool ve Everton gibi takımların altyapıları ile ortak çalışmalar yürütüldü. Arap Baharı sonrasına gelen dönemde devlet mülkiyetindeki Katar Spor Yatırımları tarafından Fransa’nın ünlü kulüplerinden Paris Saint Germain satın alındı. Katar Vakfı ve Katar Havayolları dünyaca ünlü Barcelona kulübüyle astronomik rakamlar karşılığında sponsorluk anlaşmaları imzaladı. Ekonomi alanında özellikle 2002-2008 yılları arasındaki dönemde petrol ve gaz fiyatlarının yüksek seyretmesinden iyi faydalanan Katar, T.C. Doha Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği belgelerine göre, Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde kurulan Katar Yatırım İdaresi aracılığıyla uluslararası piyasalarda gayrimenkul, finans, enerji ve haberleşme sektörlerinde yoğunlaşan yatırımlar yaptı. Katar Yatırım İdaresi yönetimindeki şirketler Arap Yarımadası’ndan Kuzey Afrika’ya, Güney Asya’dan Batı Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada faaliyet sürdürdüler.

ARAP BAHARI SONRASI

Arap Baharı ile birlikte Katar’ın “yumuşak güce” dayanan dış politikasında ciddi bir değişim oldu. ‘Proaktif dış politika’ya yönelen Katar, halk ayaklanmalarının gerçekleştiği ülkelerde oyun kurucu rolüne soyundu. Bu süreçte El Cezire’yi ve mali kaynaklarını oldukça etkili kullanan Katar, Müslüman Kardeşler ile 1960’lı yıllardan beri kurduğu ilişkiden (söz konusu tarihten bu yana Katar başta Yusuf Karadavi olmak üzere çok sayıda Kardeşler alimine ev sahipliği yaptı. Bu kişiler Katar tarafından özellikle eğitim sisteminin yönetilmesinde görevlendirildiler) faydalanarak söz sahibi olmaya çalıştı. Müslüman Kardeşler’in Mısır ve Tunus’ta iktidara gelmesi, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi Katar’ın iştahını kabarttı. “Proaktif dış politika ikizi” Türkiye gibi Suriye’de Esad’ın birkaç ay içinde devrileceğini düşünen Katar’ın bu hesabı tutmayınca ve sonrasında Müslüman Kardeşler’in Mısır’da darbeyle iktidardan düşmesiyle, işler Katar için iyi gitmemeye başladı. Müslüman Kardeşler’in temsil ettiği çizgiyi kendi hanedanlıkları için tehlike olarak gören Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile arası açık olan ve bunun sonuçlarını Suriye’de ve Libya’da yediği dirseklerle hisseden Katar, bölgenin güçlü ülkelerinden Mısır’ı da böylece karşısına almış oldu. Kendisi ve Türkiye dışında Mursi’ye destek çıkan kimsenin olmaması Katar’ın “değerli yalnızlığını” arttırdı. 2014 yılı Mart ayında Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn Katar’ın iç işlerine karışmaya devam ettiği gerekçesiyle büyükelçilerini bu ülkeden çekti. Onları Mısır takip etti. Mısır, Suudi Arabistan ve BAE arasında Katar’a karşı kurulan cephe, yaz aylarında Libya’da Katar’ın desteklediği grupların bombalanmasıyla ve ülkenin tek meşru temsilcisinin Libya Temsilciler Meclisi olduğu yönündeki açıklamalarla kendisini bir kez daha gösterdi. Yine aynı dönemde İsrail ile Filistinli örgütler arasındaki ateşkes görüşmelerinde Katar’ın Türkiye ile birlikte arabuluculuk noktasında Mısır’ın önünü kesme girişimleri Mısır tarafından boşa çıkarıldı. Suudi Arabistan ve Mısır’ın Suriye konusunda Rusya ve İran’ı da kapsayan diplomatik hamleleri, uluslararası basında Katar’ın Suriye’deki radikal İslamcılar ile kurduğu ilişkinin sürekli vurgulanır hale gelmesi ve hedef tahtasına konulan IŞİD’in büyümesindeki rolüne dair yapılan tespitler Katar’ı iyice köşeye sıkıştırdı. Bu şartlar altında toplanan Körfez İşbirliği Konseyi’nin Ağustos sonunda gerçekleştirilen oturumundan Suudi Arabistan ve BAE istediğini almış olarak döndü. Ortak basın toplantısında konuşan Kuveyt Dışişleri Bakanı yakın bir zaman içinde büyükelçilerin Katar’a dönebileceğini bildirdi. Katar, Konsey toplantısından iki hafta sonra Müslüman Kardeşler yöneticisi yedi kişiyi sınır dışı etti.
Son olarak, ABD’nin, müttefiklerinin kendi hesabına iş yapmasının önüne geçecek şekilde ve muhalifleri (Esad ve İran yönetimleri) ile üstü kapalı işbirliğine açık olarak sahaya tekrar inmeye karar vermesi Katar’ın oyun kurucu olma hayallerinin sonu oldu.

Evrensel'i Takip Et