Halı saha fantezisi: Emlak fuarı ve yeşile boyama üstüne
Kupon arazi ve arazi ve arazi takibi neşriyatları, çevre ve şehircilik eski bakanının aydınlatıcı tapeleri, iş cinayetleri ve buna bağlı gündeme gelen yıldız mimarın sorumluluğu nedir tartışmaları...
Sinan ERENSÜ*
Kupon arazi ve arazi ve arazi takibi neşriyatları, çevre ve şehircilik eski bakanının aydınlatıcı tapeleri, iş cinayetleri ve buna bağlı gündeme gelen yıldız mimarın sorumluluğu nedir tartışmaları... Ve sadece son onbeş gün içerisinde aldığı bunca darbeye rağmen ayakta kalmayı başaran emlak sektörü... Ne zaman patlayacağı meselesi muhalif kalemler için neredeyse bir Godot’u Beklerken antrenmanına dönen emlak sektörü eğer gerçekten bir balonsa bu balonluğun elastikiyetinin onu şimdilik –beklentilerin tam aksine– dayanıklı kıldığını söyleyebiliriz. Balonun patlayacağını tahmin etmek kadar, neden bir türlü patlayamadığının hakkını verebilmek... Esas mesele zaten tam da bu olmamalı mı?
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Yeşilköy’de düzenlenen CNR Emlak 2014 Fuarı, emlak ve inşaat sektörünü bu bağlamı ile ele almamıza fırsat verecek bir –son yılların moda tabiriyle– laboratuvar niteliğindeydi... 11-14 Eylül tarihleri arasında düzenlenen, tam ve daha sıkıcı adıyla anmak gerekirse Konut, İşyeri Satınalma, Kiralama ve Finansman Fuarı, sektöre –tüm skandallara, elde kalan dairelere, artan toplumsal tepkiye, bir türlü istenilen seviyeye inemeyen faiz oranlarına rağmen– ‘yıkılmadım ayaktayım’ diyebilme fırsatı sunuyordu. Ancak fuar sadece sektör ve yatırımcılar açısından değil, emlak ve inşaat dünyasının nasıl işlediğini anlamaya çalışan araştırmacı, gazeteci ve aktivistler için de bulunmaz bir fırsattı. (bu arada aktivistler demişken bu tarz fuarlar neden yaratıcı eylemlere de ev sahipliği yapmazlar, şaşılacak şey doğrusu!).
Birbirinden şık, renkli ve heybetli tanıtım stantlarının, dev konut projesi maketlerinin ve bitmek tükenmek bilmeyen yiyecek içecek ikramlarının arasında tanıdık konut inşa ve emlak satış kodlarının ötesinde belirgin olarak görülen iki eğilim hakimdi fuara. Biri fuarı neredeyse çift dilli bir kimliğe sokan körfez sermayesi ilgisi diğeri ise farklı biçimleri ile yeşil mimari... Ve hatta Sapanca, Bursa, özellikle de Trabzon kırsalında yapılan villa projelerinin bolluğu ve hedef kitlesi göze alındığında körfez sermayesi ve yeşil mimarinin kombinasyonu...
Türk Ekonomisini çok daha ciddi bir düzlemde kesen Körfez sermayesini bir kenara bırakıp yeşil mimariye bakalım: Sürdürülebilir çözümler, yaşanabilir bir kent, eko-mimari ve yeşil siteler... Emlak fuarında fütursuzca kullanılan yeşil kavramlardan sadece bazıları... Yeşil aşkı o kadar ileri gitmiş, çevre dostu bina kategorisi o kadar esnetilmiş durumda ki balkonlarına ağaç dikilmiş rezidanslar, uzakta bir köyün arazisi ucuza kapatılarak yapılan site ve elbette Belgrad Ormanı’na sokulan hançer Maslak 1453 çevreye duyarlı projeler olarak lanse ediliyor, bu projeler emlak sektörünün gelecekte hangi rotada gideceğine kanıt olarak görülüyor. Bu alanda en uyanık davranan elbette sektör lideri Ağaoğlu... Fuar alanının ortasında sektördeki ağırlığını ve kamuoyundaki bilinirliğini kanıtlamak istercesine olanca haşmeti ile yükselen Ağaoğlu standını yapay ağaçlara iliştirilmiş kuş kafesleri içerisinden çıkan kuş cıvıltıları eşliğinde dolaşıyorsunuz. Standın girişine park etmiş bisikletle tamamlanan kuş cıvıltıları tüm gücüne ve ihtişamına rağmen Ağaoğlu konutlarının aslında ne kadar doğaya saygılı, sakin ve yaşanası olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor olsa gerek. Eğer tüm bu semboller yeterli değilse, standın içerisinde Ağaoğlu ziyaretçilerini yeşil bir zemine işlenmiş büyük Ağaoğlu Logosu etrafına yerleştirilmiş iki adet bir buçuk metrelik rüzgar santrali bekliyor. RES ve HES piyasasında da var olan grup Başakşehir, Ataşehir ve Maslak projelerinde kojenerasyon tekniğini kullanarak enerji tüketimini kendi üretiminden sağlamayı, böylece Ağaoğlu sakinlerine hem daha verimli hem de daha ucuz ısınma ve elektrik hizmeti vermeyi vaat ediyor. Konut yatırımlarımda(!) sürdürülebilirliğin benim için çok önemli olduğuna ikna ettiğim Ağaoğlu çalışanları kojenerasyonun sitelerin ancak yüzde 20’lik enerji ihtiyacını giderebileceğini açık edip dikkatimi LEED Sertifikası, çöp toplama hizmetleri ve orman manzarası gibi diğer yeşil özelliklere çekmeye çalışıyorlar. Top sahası site olmuş çocuğun yeni açılan halı sahayı ilk gördüğü günü andıran bir gülücük konduruyorum suratıma, broşürleri incelemeye ve bir sonraki Maslak 1453 tanıtım brunch’ına katılmaya söz veriyorum.
ORMANA SİTE YAPIP EKOLOJİK KILMAK
Emlak fuarına rengini veren çevre vurgusu elbette koca bir yalandan ibaret. Kent ormanına site yapıp onu ekolojik kılmak (Maslak 1453), Ali Sami Yen arazisine dikilen üç gökdelenin arasında dostlar alışverişte görsün misali sembolik bir park iliştirerek (Torun Center) sürdürülebilir yapmak mümkün değil. Aksini düşünmek sırf yapımında kullanılan dev kireç taşları yerel kaynaklardan geliyor diye uğruna binlerce işçinin can verdiği Mısır Piramitleri’nin ekolojik olduğunu iddia etmekle eş değer olurdu.
Tam da bu nedenden sosyal ve ekolojik yıkım getirecek büyük projelere iliştirilen yeşil PR kampanyaları ile sıkça karşılaşıyoruz. İngilizce’de “green washing” diye anılan Türkçe’ye ise “yeşile boyama” şeklinde çevirebileceğimiz bu eğilim bir yandan kentsel ve kırsal müdahalelerin imajını cilalarken, bir diğer yandan yeşile boyanmış projelerle ilişkilenmek bir sosyal statü göstergesi haline gelebiliyor. Fuarda Ortadoğu Grubu’nun Resim İstanbul Orman projesini standının bir köşesinde sürekli doğa resimleri yapan gerçek bir ressam eşliğinde tanıtıyor olması yeşile boyamanın mecazdan ibaret olmadığına da ışık tutuyor aslında.
Sayfalar boyunca yeşile boyama tekniklerini ifşa edebilir, bu projeleri yapanları açığa düşürebilir, ekolojik olduğunu iddia eden dev projelerle bir güzel dalgamızı geçebiliriz. Ancak ironik olan, çevre dostu kampanya ve ürünlerin çoğunlukla reklam faaliyetinden öteye gidemeyen meşruiyet arttırma çabaları olduğunu ve değil dünyayı bugünümüzü bile değiştirmekten uzakta bulunduğunu müteahhit, yatırımcı, potansiyel ev sahibi, kiracı reklamcı dahil hemen herkesin çok iyi biliyor oluşu. Peki bunun ne önemi var?
Pek de bilmediği coğrafyalar hakkında yazınca bazen çuvallayan ancak psikanalitik tespitleri keskin Zizek’e dönelim. Zizek’e göre günümüzde hakim ideolojinin başarısı işin aslını bilmeden yapan, kandırılan bireyler üretmesinde değil, aksine, işin aslını çok iyi bilmesine ve sisteme inanmamasına rağmen yine de yapan özneler yaratabilmesinde saklı. Yeşile boyama projelerini ifşa etmenin yanı sıra, çevre ve kent sorunlarını doğrudan etkileyen böylesi bir sinizm ile nasıl baş edebileceğimizi düşünüyor muyuz?
Üstelik bu sağ sinizmin bir de -kapitalizmin bazen ekoloji ve çevre meselelerine tırnak geçirebilmesine bozulup hayal kırıklığına uğrayan- sol kardeşi var. Zaten mesele sadece sinizm ile çözülebilecek olsa “abi biz çevre bakanlığı olarak çevre ile ilgileniyoruz; yakın, eş, dost, akraba, çevre yani abi çevre” diyen eski bakandan daha iyi bir performans gösterebilmek mümkün mü?
* Minnesota Üniversitesi/Doktora Öğrencisi