2 Ekim 2014 17:34

Melek KAPLAN
Kağıthane
İstanbul


Arkadaşım Emin ile kaleleri kurmaya başladık. Boş araziden topladığımız taşlarla kalenin sınırlarını belirledik. Her zaman maç yaptığımız yeri halı sahaya dönüştürünce takımlara ayrıldık. Emin, dün miskette kaybedince futbol oynamak istemişti.

Oyuna başladığımızda topu benden önce kaptı. Bizim kaleye doğru ilerlemeye başladı. Tam o anda bir gürültü koptu. Ardından çığlık sesleri geldi. İnsanlar koşuşturmaya başladı. Annem beni kucağına alıp eve nefes nefese koştuğunda, arkadaşlarımın çoktan gittiğini fark ettim ama topum oradaydı. Topum boş sokakta öylece kalmıştı. O sahip olduğun en iyi oyuncaktı.

Annemin kucağından inmeye çalıştım. Beni daha sıkı tuttu. Bağırıp, ağlıyordum. Topumu istediğimi belirten birkaç cümle çıktı ağzımdan. Annem yenisini alacaklarına dair söz veriyordu. Kabul etmedim. Çünkü yenisinin gelmesi zor olacaktı, biliyordum. O topu aylarca beklemiştim. Şimdi sokakta bırakıyordum.

YENİSİNİ ALACAĞIM SÖZ

Artık topumdan göremeyeceğim kadar uzaklaştığımızda etrafıma baktım. Bizim gibi koşan birkaç insan gördüm. İleride bir sürü evin arkasından yükselen dumanlar görünüyordu. Annemin yüzünde korku dolu bir ifade vardı. Bana sıkıca sarılmıştı ve etrafı gözleriyle tarıyordu. Kimi arıyordu? Gelen gürültü neydi? Neden koşuyorduk?

Eve girdiğimizde beni yere indirdi. Kapıyı üst üste kilitleyip arkasına ayakkabıları koyduğumuz ufak dolabı ittirdi. Beni tekrar kucağına aldı. Evin içinde bir sağa, bir sola gidiyorduk. Sesler kesildikten bir süre sonra evimizin kapısı zorlandı. Annem hareket etmeyi kesti. Ne yapacağına karar vermeye çalışıyor gibiydi. Kapının dışından babamın endişeli sesini duyunca annemle hızla kapıya gittik. Kapıyı açtığımızda babam bizi baştan aşağı kontrol etti. Rahatlayıp bizi şefkatle kucakladı. Babama hemen topumu kaybettiğimi anlattım. Annem gibi yenisi alacağına dair söz verdi. Bugün olanlar konusundaki sorularıma sadece beni güvende tutacağına dair sözler verdi.

TEK FARKI YAKINDAN GELİYOR OLMASI

Hala bugün ne olduğunu anlamamıştım. Beni kucağına alıp kocaman öptükten sonra uyumam gerektiğini söyledi. Öyle de yaptım. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama aynı gürültü sesleriyle uyandım. Babam hızlıca gelip üzerime mont geçirdi. Bu seslerin önceki sesten tek farkı daha yakından geliyor olmasıydı. Bir de daha fazla. Kapıdan çıkıp koşan ve bağıran kalabalığın arasına karıştık. Saatlerce sokaklarda koştuk. Babamın kucağından arkaya baktığımda ateş ve duman görüyordum. Neyden kaçıyorduk biz? Çıkan ateşler ne anlama geliyordu? Topum neredeydi? Annemle babama baktım. Hiç uyumamış gibiydiler.

Koşuşturmalar hızlı adımlara dönünce seslerin kesildiğini fark ettim. Yaşadığımız bölgeye büyük bir sessizlik çökmüştü. Hızlı adımlarla yürürken babamın nefes alışverişlerinin derinliğini duyuyordum. Onu daha fazla yormamak için kucağından indim.

‘GELİYORLAR’

Benim gibi bir sürü çocuk vardı kalabalıkta ama yakın arkadaşlarımı göremiyordum. Yarın sabah yine oyun oynayabilecek miydik? Hep sallandığım salıncakta sallanabilecek miydim? Gökyüzünden bazı sesler geldi. Kalabalıktan birkaç kişi “Geliyorlar!” diye bağırdı. Kimler geliyordu? Annem ve babamla beraber ben de yukarı baktım. Bunlar uçaklardı. Kalabalıktaki uğultular kesildi. Her şey çok hızlı oldu.

Uçaklar olduğumuz yerden geçerken gecenin karanlığından daha kara olan bir şeyler bıraktılar. O siyahlıklar hızlıca yerle buluştuklarında betonlar dağıldı. İnsanlar yere düştü ve çığlıklar yükseldi. Uçaklar geldiği hızla giderken insanlar hızlıca kaçmaya başladılar. Bu sırada babamın elinden koptum. İnsanlar koştukça beni de o yöne sürüklüyorlardı. İtişmeler arasında anneme, babama geri dönemiyordum.

Onlar da bana ulaşmak için çabalıyorlardı ama kalabalık çok karışıktı. Artık onları göremiyordum. Tek başıma kalmıştım.

PAYLAŞILAMAYAN NE?

Kalabalıkla beraber koşmam gerektiğini düşünüp koştum. Gözümden akan yaşları durduramıyordum. Annemle babamı istiyordum. Herkes korku içindeydi. Büyük meydana ulaştığımızda kalabalık farklı yönlere dağıldı. Etrafı görebileceğim minicik boşluklardan üniformalı abiler gördüm. Sıraya dizilmişlerdi ve ateş etmeye başladılar. O an savaş olduğunu anladım. O an insanların öldürüldüğünü anladım. İnsanlar neden kavga ediyordu ki? Ben bugüne kadar sadece arkadaşımla top kavgası yapmıştım.

Kalabalığın hızla azalmasını izledim. Kalabalığı oluşturan insanların kırmızı sıvılarla beraber yere yığılışlarını izledim. Neden savaşırdı ki insan? Neydi paylaşılamayan? Konuşamıyordum. Yutuyordum kelimeleri. Bağıramıyordum. Sadece susuyordum. Ağladığımı bile bilmeden koşarak uzaklaştım kanlı meydandan.

OYNADIĞIM PARK DEĞİL

En güvenli yer evim gibi gelmişti. Belki de annem ve babam beni orada bekliyorlardı. Saklambaç oynarken her bölgesini keşfettiğim sokaklarda koştum. Evimi gördüğümde içimde oluşan umut kayboldu. Yıkılmıştı. Duvarlarında delikler vardı ve çatısı çökmüştü. Kim bu hale getirmişti evimizi? Annemle babam neredeydi? Kuşların sesini bastıran toplar neden atılıyordu?

Aslında bildiğim sokakları tanıyamıyordum. Yürürken parka baktım. Artık oynadığım park değildi burası. Her gün sallandığım salıncağım bile parçalanmıştı. Kafamı yukarı kaldırdım. Güneş doğmuştu. En çok sallanırken gökyüzüne bakmayı severdim. Elimi ileriye doğru uzatıp sanki bulutları tutacakmışım gibi yapmayı severdim ama artık güneş bile aynı parlamıyordu. Bulutların beyazlığı yoktu. Sıcaklığı hissedemiyordum. Düşlerim yıkılmıştı.

ÖLDÜRÜLMEMİZE NE ZAMAN KARAR VERİLDİ?

Nereyi gittiğimi bilmeden ilerliyordum. Annemle babamı bulma umuduyla koşuyordum. Sesler daha da yükseldi. Korktum. Koşarak bir duvara sindim. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Sadece arkadaşlarımla koşarken böyle atardı kalbim. Sanki kulaklarımda duyuyordum. Sanki yerinden çıkacaktı. Önümden geçen insanlar görüyordum. Aynı yaşta olduğum çocukların anne ve babalarına sıkıca sarıldıklarını görüyordum. Sonra yerde yatan insanlara sarılıp ağlayan, bağıran başka insanlar görüyordum ama annemle babamı göremiyordum.

Orada bir süre öylece durdum. İnsanları izledim. Daha sonra karşı sokaktan çıkan annemle babamı gördüm. Beni arıyorlardı. Yapıştığım duvardan kalktım ve onlara doğru koştum. Birden bir gürültü koptu. Uzakta değil çok yakınımdan geldi. Yere düştüm. Ciğerlerimdeki havanın boşaldığını hissettim. Vücudum yanıyordu. Her yerinde ağrılar vardı. Annem beni görmüş ve yanıma çökmüştü. Ağlıyordu. Kimdi bunlar? Neden canımızı yakıyorlardı? Peki ne zaman karar vermişlerdi öldürülmemize?
 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et