5 Ekim 2014 10:01

Gazali’den İŞİD’e ilim ve bilim

Kenan ATEŞ*

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir sempozyumda yaptığı konuşmada, fizik, kimya ve matematiğin zorunlu ders olması tartışılmıyor da din dersinin zorunlu olması neden tartışılıyor anlamına gelen sözler söyledi. Söylenenler sadece bu kadarla kalsaydı, Erdoğan AİHM’in zorunlu din dersine karşı çıkışına argüman geliştirmiş denilebilirdi. Oysa bu konuşmanın gelişi güzel söylenmiş bir söz ya da ağızdan kaçırılmış bir gaf olmadığı; fizik, kimya, matematik gibi bilimin temel dallarının zorunlu ders olmaktan çıkarılması hazırlıklarının bir yansıması olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Çünkü AİHM’in kararından hemen sonra, AKP’ye yakın eğitim vakıflarından Ensar Vakfı da, “Dört işlemi okul dışında öğrenmek mümkünken AİHM dahil neden hiçbir makam matematiğin seçmeli ders olmasını tartışmıyor” diyerek neredeyse Erdoğanla aynı açıklamayı yapmıştı. Zaten, MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nun, fizik, kimya, matematik ve diğer zorunlu derslerin saatlerini azaltma ve bunları giderek seçmeli yapma hazırlığı içinde olduğu da ortaya çıktı. Belli ki Erdoğan’ın sözleri basitçe bir dil sürçmesi değil.

Aynı zamanlarda, İslam’ı en doğru yorumlayan ve uygulayanın kendisi olduğunu iddia eden İŞİD, basından öğrendiğimize göre, ele geçirdiği Musul ve Rakka gibi yerlerdeki okullarda, fizik, kimya, matematik, felsefe, müzik, resim gibi dersleri değil zorunlu olmaktan çıkarmış, tümüyle müfredattan kaldırmış durumda. Bütün bunlar tesadüf mü? Tabi ki tesadüf değil. Olan, takkenin düşüp kelin görünmesidir; bilim karşıtı düşüncenin, yerini sağlamlaştırınca özünü ortaya koyması, yüzündeki örtüyü kaldırması, aslına dönmesidir. 

İSLAM BİLİMİ

Biraz tarihe bakalım. Bilim tarihinde “İslam bilimi” denilen İslam tarihinin görkemli bir dönemi vardır. Bu dönem de tesadüfi ortaya çıkmamıştır. 

Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra İslam orduları Roma ve Pers ordularını bozguna uğrattılar. Bunun ardından uzun yıllar İslam ordularının karşısında duran güç adeta kalmadı. Emeviler ve ardından gelen Abbasiler döneminde İslam toprakları büyüdükçe büyüdü. Fetihler Orta Asya’dan Afrika’ya, oradan İspanya’ya dek yayılmıştı. Sürekli büyüyen ve gelişen İslam dünyası ortak bir yönetim, kültür, din, yazı dili geliştirmişti; serbest ticaret koşulları ortaya çıkmıştı. Serbest ticaret ve haç olgusu serbest dolaşımı da sağlıyordu. Bunun yanı sıra Batı’da Kilisenin despotizmi, Ortaçağ karanlığı, baskıcı Hıristiyan dünyası bilim ve kültür insanlarının İslam dünyasına akışını getirdi. Sürekli büyüme ve gelişme az çok bilime de gerek duyuyordu. Bu koşullarda İslam halifeleri bilim insanlarını himayelerine aldılar. Bunların sonucunda, Batıda cendereye alınmış ya da kovulmuş bilim, İslam dünyasında sığınacak yer buldu, yeşerip hızla kök saldı. Bu yüzden gelişmenin en belirgin olduğu dönemde, özellikle de 9, 10 ve 11. yüzyıllarda İslam bilimi altın çağını yaşadı. Farabiler, İbn-i Sinalar, El Buruniler, Al Hazenler hep bu dönemin bilim insanı, bilgin ve felsefecileridir. 

İMAM GAZALİ

11. yüzyıldan itibaren gelişme durmaya başlamıştı. Bilime ihtiyaç kalmamıştı. İslam yönetimleri entelektüel ve kültürel bir durgunluğa girdiler. Din adamlarının etkisi ve muhafazakarlık güçlenmeye başladı. Bunun sonucunda 11. yüzyılda İslam bilimi denilen dönem kapandı. 

Kapanışı İmam Gazali de denilen El Gazali yaptı. Gazali, İhya-i Ulum ud-Din (Din Bilimlerinin Dirilmesi) adlı kitabında, akıl yürütmeye dayalı eğitim ve öğretimin din duygularını öldürdüğünü ve bilimsel düşüncenin egemenliği kırılmadıkça dinsel duyguların dirilmeyeceğini öne sürdü. Tanrısal bilgilere akla dayanan bilimsel düşünceyle değil, tasavvufçuların sema ve zikir gibi akıl dışı yöntemleriyle ulaşabileceğini ortaya attı. Gazali, kitabında genç Müslümanlar´a, bugün youtube’da, övüle övüle videolarda “Ey Oğul” adıyla yayınlandığı gibi, şöyle sesleniyordu: “Ey oğul, hiç kimse ile herhangi bir konuda düşünce tartışmasına girme! Çünkü düşünce tartışması, yıkımlara sebep olur. Zararı yararından büyüktür.” 

Yine Gazali, Filozofların Tutarsızlığı (Tahafüt’ül-Felasife) adlı kitabında ise, felsefenin gereksiz hatta zararlı olduğunu savundu. O’na göre: “Akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır. Akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak hakikatten uzaklaşacaktır. Tanrıyı akıl ile açıklamaya çalışmak, Tanrıyı yadsımaktır. Neden-sonuç ilişkisinin araştırılması, Tanrı’nın iradesini inkar sonucunu verebilir. Akıl ve felsefe sorularına yanıt bulmaya çalışırken çelişkiye düşüldüğüne göre hakikate ulaşmak imkansızdır.”

Görüldüğü gibi Gazali, felsefeyi, akılcı düşünceyi, tartışmayı, eleştirel düşünmeyi, kısacası bilimi ve bilimsel düşünceyi yasaklamıştı. Gazali’nin düşünceleri kısa zamanda egemen hale geldi. 12. yüzyılda İbn-i Rüşd ve 14. yüzyıldaki İbn-i Haldun gibi kendisinden sonra gelen büyük düşünürler her ne kadar Gazaliye karşı çıktılarsa da, dönem bir kere kapanmıştı; etkili olamadılar.

Hıristiyan dünyasının Akinolu Toma’sının karanlık görüşlerini oluştururken Gazali’den etkilendiği söylenir. Bu yüzden Hıristiyan dünyasının Akinolu Toma’sının İslam dünyasındaki karşılığı Gazali olarak kabul edilir. Gazali bilimin yerine ‘ilim’i geçirmişti. O günden sonra da İslam dünyasında bilim yerine hep ilim yapıldı. Bugün de öyledir. Gazali’den İŞİD’e bilim değil ilim kabul edilir. 

İLİM VE BİLİM ARASINDAKİ FARK

Sanıldığının aksine ilim ve bilim arasındaki fark sadece bir isim farklılığı; birinin Arapça, diğerinin Türkçe olması değildir. Temelde fark vardır. Bilim İngilizce’de karşılığı science olan ve en kısa anlatımıyla, deneye, gözleme, hipotezlerin test edilmesine, ölçüme, analize dayalı bilgi toplama, bilginin sınırlarını genişletme çabasıdır. İlimse ilahiyattan gelir. İlahi gücün bilgisine ulaşma çabasıdır. Bütün bilgiler, her şeyin anlamı Kur’an’da olduğuna göre Kur’anı anlama, öğrenme çabasıdır. 

İslamcı profesör Selim Uzunoğlu’na göre, ilimle bilim arasındaki farklar şöyledir: “İlim, Allah’ın hikmetlerini anlamak için. Bilim sadece bunun için değil, problemleri çözmek için aynı zamanda. İlim sebep sonuç ilişkisinde sebep olarak olayları Allah’a bağlıyor. Bilim ise sebep olarak ölçülebilir, gözlemlenebilir şeyleri gösteriyor.” Fetullah Gülen’e göreyse “ilim, kalp ve kafanın birleştiği noktadır. Bilim ise sadece gözle görünene itimad eder ve görünmeyenleri de (tanrı) genelde inkar eder.” Yine, Sorularla İslamiyet adlı site ise ilimle bilim arasındaki farkları şöyle açıklıyor:  “İlim, ‘aydınlık’ kokan, ‘din’ kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kişiyi Sırat-ı Müstakîm’e götüren bir ışık kaynağı, bir gerçekler manzumesidir. ‘Bilim’ denilen şey ise, kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandırılan manâ ile karanlıklar, kaos ve karadelikler manzumesidir. İlim, bizde doğup büyümüş, aslını ve çekirdeğini bizden almışken, bilim, rasyonalizmiyle, pozitivizmiyle batının mahsulüdür.” (http://m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=26) :

Görüleceği gibi bu sözleri söyleyen biz değiliz. Dini düşüncenin savunucuları, hem de otorite sayılan savunucuları. Bu sözleri söyleyenler bilimden yana olabilirler mi? Bilimi böyle anlayıp yorumlayanların; bilim yerine bahsettikleri ilimi geçirenlerin; günümüzde, bilimi, bilimsel düşünceyi ve felsefeyi reddeden Gazali’yi en büyük İslam alimi diyerek göklere çıkaranların fizik, kimya ve matematik zorunlu ders olmaktan çıkarılsın diye tartışma başlatmaları neden tesadüf olsun?  Yine İŞİD’in, bilim ve sanatı müfredattan çıkarması neden tesadüf olsun? Gazali’nin müridleri artık açıktan, bilim değil ilim; bilim gitsin ilim gelsin diyorlar.

* Yard. Doç. Dr.

Evrensel'i Takip Et