Bir iş sadece bir iş değildir
Mersin’de MHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin Parkomat ihalesini alan taşeron Parktur firmasıyla sözleşmesini tek taraflı fesh etmesi nedeniyle kapı önüne konan 97 işçi 11 Ağustos’tan bu yana Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında Atatürk Parkı’nda süresiz oturma eylemindeler.
Ayşe Nur BAYKAN
Şebnem YURTMAN
Mersin’de MHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin Parkomat ihalesini alan taşeron Parktur firmasıyla sözleşmesini tek taraflı fesh etmesi nedeniyle kapı önüne konan 97 işçi 11 Ağustos’tan bu yana Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında Atatürk Parkı’nda süresiz oturma eylemindeler. Her ne kadar şehrin merkezi caddelerinde yol boyunca işletilen paralı otopark uygulaması kalkmış gibi görünse de halk da işçiler de bu uygulamanın kalkacağına pek inanmıyor. Kime sorsak Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın belediye başkanlığını bırakıp geldiği Tarsus’ta üç yıldır Parkomat uygulamasının olduğunu ve Mersin’de de şimdilik kalkan parkomatların bir süre sonra muhtemelen belediye başkanına yakın birileri tarafından işletileceğini söylüyorlar. 40 gün önce parayı verenin park edebildiği caddelere şimdi “park yasak” tabelaları asıldı. Gerek işçilerin tepkisi gerekse halkın tepkisi nedeniyle soğumaya bırakılan parkomat meselesi, işçilerin 40 günü aşkındır sürdürdükleri direniş nedeniyle hep gündemde kalıyor. Bir taraftan taşeronluk sistemi tartışılırken diğer taraftan da her direniş gibi parkomat işçilerin direnişinden de pek çok kadının hikâyesi çıkıyor. “İş ve ekmek için eylemdeyiz” diyen işçilerin geceli gündüzlü sürdürdükleri direnişte 2 çocuk annesi Nihal Türkgöven de var. Nihal’in hikayesi bir yandan taşeron gerçeğini ortaya koyuyor koymasına da, satır aralarından çıkarılacak öyle sonuçlar var ki kadınlığa, kadın işçi olmanın, tek başına çocuklarına bakmak ve bir gelecek inşa etmek zorunda olan bir kadın işçi olmanın zorluklarına dair... Hele hele de öyle bir dayanışma ve birbirine kol kanat gererek yaşam savaşı verme hikayesi var ki... Bir “iş”in bir kadın için bir erkekten farklı olarak ne anlama gelebileceği, “iş” için verilen mücadelenin bir kadın işçi için sadece ekmek değil aynı zamanda bir hayat mücadelesi olduğu gözler önüne seriliyor onun anlattıklarıyla.
BAŞKA TÜRLÜSÜ MÜMKÜN OLMAYAN BİR DAYANIŞMA
Nihal eşi öldükten sonra iki çocuğuna tek başına bakmak zorunda kalmış. Evine ekmek götürebilmek için gece gündüz çalışan, tek bir işte çalışarak kazandığı para ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyince aynı anda pek çok farklı işte çalışmak zorunda kalan bir kadın o. Bir restoranın mutfağında bulaşık yıkayıp, orada işi biter bitmez para kazanmak için başka bir geçici işe koşan, oradaki mesaisi bitince çocuklarına yetişme telaşına giren, o telaş biter bitmez daha dinlenmeye fırsat bulamadan başka işe koşan Nihal, sonra Parkomat’taki işi bulmuş. Çalışma şartları oldukça ağır, ama yine de sıkı sıkı sarılmış işine. “Sabah 8.45’te başlayıp 11 saat aralıksız çalışıyorduk. İş sürekli ayakta çalışmayı gerektiriyor, öğle yemeğimizi bile ayakta yiyorduk. Yiyorduk bile denmez, atıştırıyorduk öylesine” diyor. İşten çıkarıldıklarını öğrendiğinde “şimdi ne yapacağım” korkusundan çok “bu kadar kolay vazgeçmem” direnci duyduğunu görüyoruz bize anlattıklarından. “Ne yapalım, başka iş bakarız” diye kadere boyun eğmeyip olacakları kendi iradesiyle belirlemek isteyenlerden olmuş, 40 günü aşkındır gündüz diğer işçiler gibi direniş alanında bekliyor, akşamları ise aynı evi paylaştığı engelli bir kadın arkadaşıyla pet toplayarak para kazanmaya çalışıyor. O da pet toplayarak kazandığı parayı onlara gönderiyor. “Hiç gocunmuyorum gece çıkıp pet toplamaktan. Ekmek kavgasından utanılır mı, hırsızlık yapmıyoruz ki!” diyor gülerek. Akşamları birlikte pet toplamaya çıktığı arkadaşı ayağından sakat, onunla hayatlarını sürdürmeye çalışan ve kimseye boyun eğmeyen kadınlar olarak yaşamak için çok büyük bir dayanışma gösteriyorlar. Ancak o, bu dayanışmayı öyle sıradan, öyle sanki başka türlüsü mümkün değilmiş gibi anlatıyor ki! “Gündüz direnişte gece işteyim. Çocuklarıma bakabildiğim, geleceğimi sağlayabildiğim bir iş istiyorum” diyor. Direniş başladığında çocuklarını Tarsus’ta ailesinin yanına göndermiş, halen de orada kalıyorlar. “Ailem çocuklarıma evini açtı. Çocuklarımı gönderdiğimden beri göremiyorum, çünkü direnişimizi bırakamıyorum. Arkadaşlarım buradayken başka bir yere gitmek içimden gelmiyor” diyor.
MEĞER DİRENMEK ŞARTMIŞ!
Anlattıkları ve direniş alanındaki Parkomat işçilerinin birbiriyle sohbetleri gösteriyor ki mesele artık “işimizi geri istiyoruz” meselesi olmaktan çıkmış durumda. “Eskiden mutfakta çalışırken dışarıdan sesler gelirdi, seslerini duyardım insanların,.anlam veremezdim bağırıp çağırmalarına. Mutfaktan da çıkmazdım, Bazen de sokakta ellerinde pankartla, ekmekle bağıranları, araçların önlerini kesenleri görüp manyak mı bunlar derdim kendi içimden. Aradan çok zaman geçmeden aynısını ben de yaşadım. İnsanların ekmek kavgası için, çocukları için mücadele etmesi gerekiyormuş. Değilse ekmek de yok gelecek de”diyor. “Herkes duysun, görsün. Burada bir avuç işçi Mersin’i titretti. Belediye başkanını o kürsüye bu halk çıkardı, indirir de elbet o kürsüden. O, evine buradaki insanların hakkını yiyerek ekmek götürüyor, ben gündüz direnip geceleri pet toplayarak bileğimin hakkıyla götürüyorum” diyor.
BUNCA ZORLUĞA RAĞMEN...
Geri almak için mücadelesini sürdürdüğü işin güllük gülistanlık bir iş olduğunu sanmayasınız sakın onun var gücüyle işine sahip çıkmasına bakıp. Çalışma koşullarının ayrıntısına girince görüyoruz ki “erkek işi” olarak görülüp kadınlara ciddi zorluklar çıkarılan bu iş Nihal’i pek çok sıkıntıya göğüs germek zorunda da bırakmış. “Bu işte hem işveren bize kötü davranıyordu hem de müşteri. Kadın olduğumuzu gören müşteri artık bizi güçsüz gördüğünden midir, yoksa başka birşeyden mi bilmiyorum ama daha fazla aşağılıyordu. Küfürlerine, hakaretlere alışmıştık artık” diyor, söylediği şeyin canını acıttığını görüyoruz yüzündeki ifadede. O, bu kadar zorluğa rağmen sahip çıktığı, kazandığı parayla çocuklarına güzel bir gelecek kurmayı hayal ettiği işini geri istiyor.