05 Ekim 2014 19:16

Kuru toprakların rengarenk çarkıfeleği: Emma Tenayuca

Bakıyoruz televizyon kanallarına ancak devletlerin görebileceği, bizlerin çıplak gözle göremeyeceği sınırlardan geçen insanlar görüyoruz...

Kuru toprakların rengarenk çarkıfeleği: Emma Tenayuca
Paylaş

Müslime KARABATAK
Bakıyoruz televizyon kanallarına ancak devletlerin görebileceği, bizlerin çıplak gözle göremeyeceği sınırlardan geçen insanlar görüyoruz. Haksız bir savaş için başkalarının hayatlarını karartanlardan bahsetmiyorum. O kara adamların kararttığı yaşamlarını kaçarak kurtarmaya çalışanlardan bahsediyorum. Eski mutluluklarını ya harap olmuş ülkelerinde ya da göç yollarında bırakmış ama gözlerinin ta içine yerleştirdikleri acı ve korkuyu yanlarına almış insanlar... Eksik yaşamlarla yola düşmüşler; yanlarında taşıdıkları tüm mülkleri, çocuğunu kaybettiyse anne olmanın, kardeşi kaybettiyse abla olmanın, babasızsa evlat olmanın acısı.
Evsiz barksız sokak ortasında kalmış parlak gözlü çocukların bakışlarından sakının. Ölümden kaçıp yeni bir hayat kurmaya geldiği bu ülke, oyunda mızıkçılık yapmış, hem de bilmedikleri bir dilde. Ülkenin en yoksul vatandaşlarından bile kötü durumda yaşar, sağlıksız koşullarda çocuklarını büyütür, en düşük ücretlerle çalışır ve hatta ülke vatandaşlarının “işlerini çaldıkları” gibi türlü gerekçelerle ırkçılığa maruz kalırlar. Hele bir de kadınsa göç eden, cinsel tacizler, tecavüzler...
Bu sıralar konuşulanlar hep göçün verdiği sıkıntı, göçmenlerin yaşadığı acılar. Ama hep mi umutsuz olmak gerek? Tarih hep kötü koşullar, mutsuzluklar ile mi kaydetmiştir bu “sınırsız” insanları?

BÜYÜK BUNALIM DÖNEMİ
Göçmen bir kadının hikayesiyle bu mutsuzluğu kırmaya çalışalım. Ama önce biraz yaşadığı döneme gidelim. Şimdilerde uzunca bir süredir dünyaya “bombalı demokrasiler” yağdıran Amerika’nın 1930’larına doğru…
Bilindiği üzere büyük bir ekonomik bunalımın yaşandığı bir dönem. Sanayileşmiş şehirler çok etkilenmiştir krizden; işsizler ve evsizler ordusu yaratılmıştır. Adına toplamda “New Deal” denen bir dizi kemer sıkma politikası uygulamaya konmuştur. Peki bu kemer sıkma politikası, ülkede yaşan herkes için mi şart koşulur? Elbette hayır! Ülkenin “beyazlarını” korumaya çalışan uğraşlar, kendi ülkelerindeki kötü koşulları bırakıp “herkesi sarıp sarmalayan” Amerika’ya göç eden, burada yeni bir yaşam kurmaya çalışan göçmenleri göz ardı etmiştir.  

MEKSİKALI GÖÇMENLER
Şimdi hikayemize geri dönebiliriz. 1930’larda Teksas’ın San Antonio şehrinde yaşayan Meksikalı göçmen kadın işçi Emma Tenayuca’nın ve diğer göçmen işçi kadınların hikayesidir bu. Amerikan devletinin uygulamaya koyduğu sıkı ekonomi politiklarıyla boğazları en çok sıkılan göçmenlerin hikayesi. Çalıştıkları işlerin karşılıklarını alamayan, yok sayılan, örgütlü olmadıklarından dolayı çıkarılan iyileştirme yasalarında adları dahi anılmayan göçmenlerin hikayesi.
Emma, çocuk yaştayken çevresindeki insanların neler yaşadığının farkına varır. 1934’te Finck Tütün Fabrikası’ndaki bir greve katıldığı için tutuklandığında henüz 16 yaşındadır. Yaşamı boyunca da çok çeşitli sendika ve örgütler içinde bulunmuş ve göçmen işçilerin eşit haklar ve eşit ücretler alması, grev hakkı ve göçmen işçilerin sınır dışı edilmelerine karşı mücadele vermiştir.
Dorothy Frock Şirketi’ndeki grevi örgütlemede işçilerin yanında yer alır. 1935’te İşsizler Komisyonu’nun başkanı olur. 1937’de Amerikan İşçiler Birliği yönetim kuruluna seçilen ilk Meksikalı Amerikalı kadın odur. Kendini Meksikalı Amerikalıların örgütlenmesine adayan Emma, sokak toplantılarında, büyük gösteri yürüyüşlerinde, grevlerde öne çıkan, göçmenlerin Anglosaksonlarla eşit koşullarla çalışmasını savunan iyi bir ajitatördür.

CEVİZ İŞÇİLERİNİN GREVİ
Onun ismini en çok duyuran şey, San Antonio’daki Amerikan cevizi ayıklama işinde çalışan göçmen işçileri örgütlemesidir. Ceviz ayıklama işi deyip geçmeyin. San Antonio, dünyanın Amerikan cevizi başkentiydi ve bu Amerikan cevizlerini kabuklarından ayırma işinde Meksikalı göçmen kadınlar çalışıyordu. Cevizi kabuğundan elleriyle çıkarıyorlardı, haftada 70 saat boyunca; günde ancak 30 sent kazanabilmek için.
Emma, Amerikan cevizi üreten birçok işyerinde çalışan yaklaşık 12 bin Meksikalı göçmen işçi kadını örgütler. Yaptıkları grev etkili olur. “Allahsız Komünistler” şehrin düzenini bozduğu gerekçesiyle bir yaygara koparılır ve grev bastırılmaya çalışılır. Grevci işçilere yemek veren lokantaların biri “sağlıksız” olduğu gerekçesiyle kapatılır, kadın grevciler yasadışı olarak yolu kapattıkları gerekçesiyle tutuklanır. Grev birkaç ay sürmüş ve işçiler verdikleri mücadele ile ücretlerini arttırmayı başarmıştır. Ancak, bu durum kısa sürer; işçilerin kazandıkları ücret artışının çok altında olan standart asgari ücret yasasıyla hükümet bu kazanımlarını ellerinden alır.
Ceviz ayıklama işinin makineleşmesi ile de patronlar artık o 12 bin işçiden sadece 3 binine ihtiyaç duyar. Grevle yakalanan örgütlülüğü tekrar harekete geçirmek isteyen Emma, bir toplantı düzenler, ancak toplantı anti komünist bir kesimin saldırısına uğrar. Anti komünist, yabancı karşıtı ve sendika düşmanı histeri yüzünden şehirden Kaliforniya’ya kaçmak durumunda kalır.
Emma bu grevi “Biz eşit ücret için eylem yapmıştık, fakat açlığa karşı, yurttaşlık hakları için, bir asgari ücret yasası için ayaklanmaya dönüştü” diye anlatır.

TEKSAS’IN ÇARKIFELEK ÇİÇEĞİ
Emma Tenayuca, komünist görüşleri nedeniyle birçok kez hapse atılır. Sırf sosyal güvenlik, işsizlik ödeneği, anayasal örgütlenme gibi hakları savunduğu için ölüm tehditleri alır. Patronların, polisin, devletin ve grev kırıcıların yaptıkları ile ‘İşçilerin Birliği’ dağılmış olabilir, ancak Emma ve diğer göçmen işçi kadınların, sendikacıların bu mücadelesi geleceğe ışık tutarak tarihte yerini alır.  
Şair Carmen Tafolla “O bizim kalbimizdi, ne Meksikalıların ne de kadınların konuşmaya cesaret edemediği zamanlarda Emma inandıklarını söyledi” diye anlatır onu. Emma’ya La Passionaria de Texas, yani Teksas’ın Çarkıfelek Çiçeği diyorlar. Herhalde Emma’nın Meksikalı göçmen işçiler içinde yarattığı umut, Teksas’ın kuru topraklarında rengarenk açan bir çiçek gibi olduğu için.
Şair de demiş ya “ve güneş doğarken hiç umut yok mu/ umut umut umut… umut insanda.”

ÖNCEKİ HABER

Ax Û Ax…*

SONRAKİ HABER

Devlet lütufkar sultan biz de onun kulları mıyız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa