Bolu Beyi ne derse o olur
Üniversiteler toplumsal dinamiklerin ortasında olan kurumlardır ve güncel sorunlara özgür biçimde eğilmelidir. Bu özgür ortamın yaratılması için akademisyen ve öğrenciler baskıya, tek tipleştirmeye birlikte karşı durmalıdır
Çağlar KAZAK
Bolu
Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Rektörlüğü yapılan her eyleme soruşturma açarak cevap vermeye hız kesmeden devam ediyor. Konusu, talebi ne olursa olsun (YÖK, Roboski, ulaşım zammı, Soma) ayrım yapılmaksızın öğrencilere soruşturmalar açılıyor, cezalar yağdırılıyor. 10 Mart 2014 tarihinde Kürt öğrencilere yönelik ırkçı saldırıları protesto etmek isteyen öğrenciler, üniversite kampüsünde yürüyüş ve basın açıklaması yaparken ırkçı grup burada da saldırı düzenlemişti. Ardından öğrencilere polis de biber gazlı müdahalede bulunmuştu. Daha sonra saldırıya maruz kalan öğrencilere konu ile ilgili soruşturma açılmıştı. Eylül ayında sonuçlanan soruşturmada 28 öğrenci okuldan uzaklaştırma cezası aldı. Yine Eylül ayında bu kez de 15 Mayıs’ta ‘Soma için boykottayız’ diyen öğrencilere soruşturmalar açıldı. Üniversite yönetiminin bu tutumunu üniversitede faaliyet yürüten topluluklarla ve Bolu Eğitim-Sen şubesiyle konuştuk.
TEPKİ KOYMAK BİR VAZİFEDİR
AİBÜ İktisat Topluluğu Başkanı Kerem Kerkez: Üniversiteler birer bilim yuvası ve özgür düşüncenin yeri olmalıdır. Toplumsal bir olaya tepki vermek öğrencilerin ve akademisyenlerin en doğal hakkıdır. Hele ki kapitalizmin sömürü düzenin katlettiği insanlar için tepki koymak bir vazifedir. Üniversitelerin bilim yuvası olduğunu ve bilimin ancak özgür bir ortamda yapılabileceğini biliyoruz. Bununla birlikte yani bilim yuvası olmasının yanında üniversiteler toplumsal dinamiklerin ortasında olan kurumlardır ve güncel sorunlara özgür biçimde eğilmelidir. Bu özgür ortamın yaratılması için akademisyen ve öğrenciler baskıya, tek tipleştirmeye birlikte karşı durmalıdır.
GÖSTERMELİK DEĞİŞİKLİKLER YAPILIYOR
Kültür Edebiyat Sanat ve İletişim Topluluğu (KESİT) Başkanı Musa Ataç: Üniversitelerdeki mevcut disiplin yönetmeliklerinin, YÖK sisteminin otoriter ve baskıcı yapısının en önemli uygulama araçları olduğunu biliyoruz. 1985 tarihli disiplin yönetmeliği, ‘demokratik’ olmadığı gerekçesiyle 2012 yılında değiştirilmişti. Ancak üniversitelerin mevcut disiplin yönetmeliklerine baktığınızda, AKP’nin YÖK’ün 1985 tarihli disiplin kavrayışında köklü dönüşümler yapmak yerine göstermelik değişikliklerle yetindiğini, hemen ertesi yılında olağanüstü hal rejimi yasaklarına tekrar sarılmasından anlıyorsunuz. İçinde olduğumuz zaman diliminde topluluğumuz ve üyeleri üniversitelerin 12 Eylül tarihli disiplin yönetmelikleri ile yönetilmeyeceğini düşünüyor. 12 Eylül askeri darbesi ürünü YÖK ve 1985 tarihli ‘Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin derhal kaldırılması
gerektiğini savunuyoruz.
ÜÇ ANA EĞİLİM
Musa Ataç: Gençliğin eğilimlerine ilişkin de birkaç şey söylemek gerek. Sohbetlerimize ve önceki tecrübelerimize bakacak olursak üç ana eğilimden bahsetmek mümkün. Birincisi üniversitenin ana bileşini olarak kendini görmeyen öğrenciler. Bu arkadaşlar üniversitenin öğrencilere yönelik aldığı kararlarda kendisini muhatap olarak görmeyen, aleyhte ve lehte alınan kararlara direk bağlanan, sorgulamayan eğilim. Diğeri AKP’nin dindar ve kindar gençlik projesine bağlanan muhafazakar ve itaatkar bir gençlik. Onlar için Soma katliamını ve YÖK’ü protesto etmek, öldürülen insanları anmak boş ve beyhude bir çabadır, onlara çok anlamsız gelmektedir. En sonuncu ise üniversitelerin özgür olmadığını düşünen, üniversitelerin özgür olması gerektiğini ve bunun da yolunu baskılarla, soruşturmalarla mücadele etmekten geçtiğini savunan bir eğilim.
AİLELERİN BASKILAMASI İSTENİYOR
Kolektif Basın ve Felsefe Topluluğu Başkanı Gülcan Aydoğan: Üniversite yönetimi kampüste eylem yapılmamasından yana. Öğrenciler ve akademisyenler seslerini hiç çıkartmasın, ülkede ve üniversitede olup bitenlere tepkisiz kalsın istiyor. AKP’nin istediği gençlik tipi bizim üniversitemizde de yaratılmaya çalışılıyor. Öyle olmasa öğrencilerin en masum talepli eylemlerine soruşturma açmazlardı. Öte yandan soruşturma tebliğlerinin öğrencilerin ailelerinin ev adresine postalanması, öğrencilerin aileler tarafından da baskı altına alınmasını amaçlıyor.
TÜM ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ DAHİL OLMALI
AİBÜ Kitap Topluluğu Başkanı Erol Canpolat: Üniversite en ufak hak arayışına dahi set çekiyor. Bizim üniversitemiz de bireyin kendisini en iyi şekilde geliştirebileceği, toplum yararına bilim üretilen, özgür ve özerk bir işleyişle topluma öncü rolünü oynayabilen, gençliği yetiştirebilecek bir ortam sunmaktan daha çok; sistemin taşeronluğunu yapan, üniversite gençliğinin önünü kapatan, onları körelten yani günümüz sisteminin değirmenine su taşımaktan başka hiçbir işlev görmemektedir. Bizler hiçbir zaman toplumsal olaylar karşısında susup bize biçilen rolü oynamadık, oynamayız. Üniversite yönetimi bizim bu hak arayışımızdan korkmaktadır, talepleri etrafında örgütlemiş bir üniversite gençliğini tehlike olarak görüyorlar. İşte bunu istemedikleri için bizlere sürekli engel olmaya çalışıyor. Bizler tabi yıllardır bu baskılar karşısında yılmadık, geri adım atmadık, atmayız da. Türkiye’de ve Kürdistan’da olan her türlü toplumsal olay karşısında gençlik olarak üzerimize düşeni yapacağız.
Tüm üniversite gençliğini dahil ettiğimiz bir üniversite mücadelesi gerek gerici güç odaklarına gerek bu antidemokratik sisteme en iyi cevap olacaktır.
Bizim dışımızdaki arkadaşlarımızın da bu tür durumlarda duyarlılık göstererek birliktelik sağlaması gerekmektedir.
Yani sonuna kadar demokratik haklarımızı kullanarak örgütlü bir şekilde bir arada olmamız en iyi çözümdür.
REKTÖR ÖĞRENCİLERİ SUÇLUYOR
Eğitim-Sen Bolu Şubesi Örgütlenme Sekreteri Onur Güneytepe: AKP Hükümeti iktidara geldiğinde demokratik bir üniversite kuracaklarını ve YÖK’ü kaldıracaklarını iddia etmişti. AKP kendi baskı aracı olarak YÖK’ü kullanmaya başladı, öğrenci eylemlerine karşı baskının arttığını gördük. Daha önceleri devrimci-muhalif öğrencileri sindirmek için polisler ve faşistler işbirliği ile çalışır, öğrencileri tehdit eder yıldırmaya çalışırdı. Günümüzde ise devrimci-muhalif öğrencileri sindirmek için soruşturma teörünü kullanıyorlar. AİBÜ rektörlüğü düşünen, sorgulayan değil; itaatkar, muhafazakar, Cumhurbaşkanının deyimiyle dindar ve kindar bir öğrenci profilini tercih ediyor. Eyleme geçen öğrenciler de soruşturmalar, uzaklaştırmalarla cezalandırılıyor. AKP hükümeti ülkeyi nasıl yönetiyorsa, hükümetin atadığı rektörler de üniversiteleri öyle yönetiyor. Uzaklaştırmalardan sonra KESK olarak rektörle bir görüşme talebimiz oldu. Olumlu sonuç alamadık, geçtiğimiz günlerde ise görüşme imkanı bulduk fakat yapıcı bir tutumla karşılaşmadık. Rektör öğrencileri suçlamaya devam ediyor. Eğitim-Sen her zaman öğrencilerin yanında, öğrencilerin taleplerine, eylemlerine destek olmaya çalışıyor. Soruşturmalara ve uzaklaştırmalara maruz bırakılan öğrencilere hukuki olarak da destek olmaya çalışıyor. Eğitim-Sen olarak bu sürecin de takipçisi olacağız, öğrencilerin üniversitelerine dönmeleri için elimizden ne geliyorsa yapacağız.