19 Ekim 2014 09:47

Alper TURGUT
 
Klişe bir ifadeyle, ‘Olağan Şüpheliler’ devrine yine dönüyoruz, canım memlekette… Avrupa tipi ‘Somut delillere dayalı kuvvetli şüphe’, Amerikan işi ‘makul şüphe’ ile yer değiştirmek üzere… Güzelim ileri demokrasimiz, nedense hep geriye gidiyor. Adana’da biz buna ‘anarya’ deriz, yani ‘geri vites’…Ülkemizin en karanlık çağına, 1990’lara dönme kararlığı, canımızı sıkıyor, unutmak istediğimiz anılar sökün ediyor, koptu geliyor. Yeni Türkiye, korku toplumunun yeniden inşası demekti, bunu gördük, hissettik, tepki gösterdik, lakin meramımızı anlatamadık. Gözaltında kayıplar, işkenceler, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, suikastlar ikliminde, gazetecilik yapmaya çalıştım, iyi bilirim makul şüpheyi, iyi bilirim ötekileştirme öykülerini, mutsuzluğun resmini, iyi bilirim, gencecik ölümlere, avuçları patlayıncaya dek alkış tutanları… Taraf olan, makul olmaz, olamaz, derdimiz ve meselemiz bu, ama yüreklerin kulakları sağır, dinletemedik.

Potansiyel şüpheliler dönemine dair; ne çok gerçek yaşanmışlıklar var, misal haki gömleğim, postallarım yüzünden, kaç kez polis tarafından çevrildim saymadım. Duvara dayanma, aranma, GBT (genel bilgi toplama) manyağı olma, biricik ülke gerçeği gibiydi, itiraz etmek nafileydi. Ha! Ediyorduk elbette, sonrası itiş kakış, bağırış çağırış… Yıllarca meydanlarda, gösteriyi takip edeyim, aman gözaltına alınmayayım, haberi gazeteye yetiştireyim derken, resmi cop, tekme, yumruk, gelip beni buluyordu. Mıknatıs gibi çekiyordum, namerdim, bir gün dayanamadım, yeter ulan, yeter dedim, derdiniz ne benimle? Tabi anında ortalık karışıverdi. Polis şefi, bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyor, bir yandan da, kızıl atkın arkadaş, kızıl atkın yüzünden diyordu. Polis mi bunlar, yoksa boğa mı, sadece kırmızının peşine düşsünler dedim, izbandut gibi bir sivil aynasız, eksik dişlerini göstere göstere güldü, gominist rengi bu, bizimkiler dayanamaz! Tek kırmızı mı, ne gezer? Polisler o vakitler, mavi ve lacivert ağırlıklı giyinmiyorlar, resmi kıyafetleri yeşil tonunda, gelmişler benim yeşilime kafayı takmışlar, makul şüpheli renkler aşkına!

Benim saçlar, 90’ların ilk yarısında uzun, fazla dalgalı olduğu için, atkuyruğu da yapıyorum, eylemlerde, çekiştiriyorlar, şüpheli saçımı, bari kökü bende kalsın diyorum, kusura bakma, elim değmiş diyor, pişkin pişkin. Neyse, bakımı da zor meretin diyorum ve bir gün saçımı kestiriyorum, ertesi günü hiç unutamam. Sultanahmet Meydanı’ndaki bir banka oturmuş, eylem saatini bekliyorum, terörle mücadele şubesinin bildik sesler çıkartan, zırhlı, yazın kapılarını açarak gezdikleri üç Toros’u, tam önüme park etti. İndiler arabalarından, yanıma geldiler, 10 tane sarkık bıyıklı sivil polis, hayırdır, eylemci bulamadınız, beni mi almaya geldiniz dedim, yok, dediler, ıkına sıkına ağızlarında bir şeyler gevelediler. Anlatsanıza meramınızı dedim, sizin hayırlı bir şey söyleyeceğiniz yok, ama yine de söyleyin. En kıdemlisi nihayet konuştu; saçların çok güzel olmuş, kısa saç sana çok yakışmış. Gülmekten, banktan düşüyordum. Öyle işte…

O denli çok örnek var ki, yazmaya yerimiz yetmez, takım elbiseli ile spor giyineni bile sınıflandıran, insanları doğdukları kente göre ayıran, kuşkulu şahıs diye, göz kararı adam alan bir memleket burası, asker beresi ile polis kasketi arasında da, pek bir fark yok aslında… Ya cuntanın zalimliği, ya da polis devletinin gaddarlığı, seçeneklerimiz yalnızca bunlar, hepimize dayatılan bu, kendi insanına layık gördüğü bu, tam olarak bu… Ötesinde devletin resmi zulmü, otorite sevdalısı, despotizm yanlısı sivillerle ne de güzel kaynaşıyor. İşte bu yüzden, demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik, hep kavram olarak kalıyor, hayat bulamıyor. Her iktidar, paranoyaktır, koltuğunu kaybetmekten, gücünü yitirmekten ölesiye korkar. Düşman yoksa, düşman yaratır, şaibe yoksa, şaibeli üretir, Elbette, ürken çekinen, boyun eğen, tepki vermeyen bir toplum ister. İtiraz eden, tepki koyan, dik duran mı var, hemen özgürlük ve yaşam alanlarını daraltır, TOMA’ların sayısını artırır, şiddetini çoğaltır, insanı doğduğuna doğacağına pişman etmeye çalışır. Evet, devlet ve devletin resmi gücü, suçluyu değil, makul şüpheliyi suçlayacak artık, zaten onların her zaman bir adı vardı, azınlıklar, öğrenciler, devrimciler, muhalifler, vesaire vesaire…

Evrensel'i Takip Et