23 Ekim 2014 07:00

DOSYA: KOBANÊ SERHİLDANI

HAZIRLAYAN: ERDAL İMREK

Ömrünün 15 yılını cezaevinde geçirmiş, Kürt siyasetinin önemli isimlerinden biri Selma Irmak. 1990’lı yıllarda 10 yıla yakın bir zaman cezaevinde kalan Irmak, binlerce Kürt siyasetçi, avukat, insan hakları savunucusunun tutuklandığı KCK operasyonları kapsamında 18 Nisan 2009’da tutuklandı ve yeniden cezaevine girdi. Diyarbakır E Tipi Cezaevi’neki bu tutukluluk süresi 4 Ocak 2014’te sona erdi. Irmak, 11 Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılan Demokratik Toplum Partisinde de genel başkan yardımcılığı görevi yaptı.

Cezaevindeyken BDP tarafından aday gösterildiği Şırnak’tan milletvekili oldu. Geçtiğimiz aylarda aynı dönemde tahliye olduğu Hatip Dicle’yle birlikte DTK eş başkanlığına seçildi.
Selma Irmak’la Kobanê serhildanı, hükümetin tutumu, çözüm süreci ve Hüda Par’la Kürt hareketinin yaşadığı gerilim üzerine konuşmak için DTK binasındaki eş başkanlık odasında buluşuyoruz. Bu görüşmenin Kobanê’ye havadan yapılan silah yardımı, Peşmergelerin geçişi için Türkiye’den bir koridor açılmasına ilişkin tartışmaların ve HDP heyetinin Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği son görüşmeden önce yapıldığını belirtmek gerek. Zira bu görüşmenin ardından Kobanê eksenli birçok gelişme yaşandı. Suriye’de kargaşa başladığından beri hükümetin bu soruna müdahale biçimini eleştirdiklerini ancak AKP’nin meseleye hep ‘Esat düşecek, Türkiye de yeniden şekillenen Suriye’de söz sahibi olup, pay kapacak’ mantığıyla yaklaştığını bunun sonuçlarının da ağır olduğunu dile getiriyor.

TÜRKİYE’NİN KÜRT FOBİSİ DEVAM EDİYOR

Türkiye’ye esas müttefik olacağı gücün Kürtler olduğunu defalarca söylediklerini belirten Irmak, “Çünkü burada Kürtler önemli bir güç. 2 yılı aşkın süredir bir devrim süreci yaşıyorlar. Esad’a karşı da Esad’la savaşan güçlere karşı da mücadele ettiler. Burada demokratik oluşuma en açık, seküler tek yapı Kürtler. Ama ne yazık ki Türkiye’nin tarihten gelen Kürt fobisi, antikürtlük üzerinden yürüttüğü politikalar bunu engelledi” diyor. Türkiye halklarının en büyük şansızlığının, öngörüsüz, sorumluluktan uzak, bir koyup üç alma kurnazlığıyla maceraperest politikalara sarılan hükümetlerle yönetilmesi olduğunu söyleyen Irmak, “İşte bu hükümetin de benzer şekilde yürüttüğü politikalar çöküyor. Ve bu politikalar aslında Türkiye halklarının başına çöküyor. Suriye politikası da böyledir” diyor.

AKP’NİN IŞİD’E VERDİĞİ DESTEĞİN ISPATI VAR

Hükümetin Kürt fobisi ve ‘Esad bir an önce düşsün’ fikrine dayanan Suriye politikasının zaten yaşam bulma şansı olmadığını dile getiren Irmak, bu politikaların hem çok sayıda insanın kaybı hem de Türkiye’nin IŞİD’e verdiği desteğe ilişkin çok ciddi ve ıspata dayanan iddialarla karşı karşıya kalmasıyla sonuçlandığını söylüyor. Suriye’ye gönderilen ve içinde silah bulunduğu belirtilen TIR’ları, Türkiye’de IŞİD nilitanlarının eğitildiği kampları, yaralı IŞİD üyelerinin Türkiye’de tedavi edilmesini, buradan ikmal yapıp, geçiş güzergahı olarak kullanmalarını ve daha bir çok iddiayı sıralayan Irmak, “Bunların gerçek olduğuna dair o kadar çok ıspat var ki. Fakat bu ülkenin Başbakanı kendisiyle yaptığımız görüşmede kesin bir dille bu iddiaları reddetti. İkna olduğumuz için değil ama Başbakanın bunu reddetmesini önemsiyoruz ve bunun en azından bundan sonra IŞİD’e desteğin önünü kesmesini umuyoruz” diyor.

HALK AKP’YE ‘BU KADARI YETTİ’ DEDİ

IŞİD ve benzeri çetelere verilen desteğe rağmen kendilerinin Kobanê için defalarca yardım talep ettiklerini ancak hükümetin hep ‘Kobanê başka Türkiye’deki Kürt sorunu ve çözüm süreci başka. Ne alakası var bizimle’ mantığıyla yaklaştığını söylüyor Irmak. “Hükümete hep, oradakiler bizim kardeşimiz. Benim halam, teyzem, amcam, akrabalarım. Oradaki sorunla buradaki çözüm sürecinin birbiriyle alakası var. Ben oradaki katliama seyirci kalacağım ama seninle müzakere edeceğim diyemezsiniz dedik” diyen Irmak, Türkiye’nin yardım için de hep şartlar öne sürdüğünü anlatıyor. Hükümetin sürekli ‘PYD rejimle arasına mesafe koysun. YPG, ÖSO’yla birleşip Esad’a karşı savaşsın, kanton yönetiminden vazgeçsinler’ dediğini hatırlatan Irmak, “Sizin bunu söylemeye hakkınız yok. Buradaki halk kendi iradesiyle bir yapı oluşturmuş. Örnek bir demokrasi modeli var orada. Size ne oluyor” sözleriyle tepki gösteriyor bu tutuma. Hükümetin yardım etmediğini, yardım için şartlar öne sürdüğünü ve bu dönem boyunca Suruç’ta sınırda bekleyen ve Kobanê’yle dayanışma eylemi yapanlara yönelik saldırılar ile hükümet yetkililerinin kullandığı dilin halkta biriktirdiği tepkiye dikkat çeken Irmak, 6-9 Ekim’de yaşanan ve çok sayıda kişinin de ölümüyle sonuçlanan olaylar için, “Bu bir halk patlamasıydı. Sen bu halkın devrimini görmezden geldin. Çözüm taleplerini görmezden geldin. Sen yanı başındakilere sırtını çeviriyorsun, ona saldıranlara destek veriyorsun. Sen benim yanımda olmadığın gibi benim karşımdasın. Benim mücadelemi de gaz bombasıyla, askerinle, copunla ezmeye çalışıyorsun. Halk ‘Bu kadarı yetti artık’ dedi ve patladı” diyor.

OLAYLAR POLİS ŞİDDETİYLE ÇIĞIRINDAN ÇIKTI

Irmak, olaylar sırasında 40’ı aşkın kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin ise “Bu ülkenin demokrasi kültürü ve demokratik tahammül bağışıklığı ne yazıkki çok zayıf. Bir halk hareketi çok çabuk bir katliama dönüşebilir. Buraya karanlık eller çok çabuk girer, burayı provoke eder karıştırır, başka bir yöne çevirir. Yiten her bir can hepimizin kaybıdır” diyor. Selma Irmak’ın ölümlere ilişkin dikkat çektiği önemli bir nokta var. Hükümetin sadece farklı gruplar arasında yaşanan çatışmalarda ölenlerden söz ettiğini belirten Irmak, “Bu insanların yarısından fazlası polis kurşunuyla öldürüldü. Ve ilk önce Varto’da bir polisin silahından çıkan kurşun bir genci buldu ve onun ölümünden sonra işler çığırından çıkmaya başladı. Olan biten Hüda Par’la, HDP arasında bir çatışma gibi yansıtıldı” diyor.

Irmak’a hükümetin son günlerde çözüm sürecinin hiç aksamadan devam ettiği ve her şeyin yolunda olduğuna ilişkin mesajlarını ama öte yandan KCK’nin yaptığı sert açıklamaları hatırlatıyoruz. Hükümetin en başından beri aynı tarzı izlediğini söyleyen Irmak, “E bu kadar iyiyse bu yaşadıklarımız nedir?​” diye soruyor. Gerillanın sınır dışına çekilmesinin hemen ardından yapımına başlanan kalekolları hatırlatan Irmak, “Barışa hazırlanıyorsan bu savaş kaleleri niye? Demek ki kafanda bir hinlik var. Beni oyalamak istiyorsun. Askere polise ‘vur’ talimatı veriyorsun. Gözünün üstünde kaşın var diyerek insanları gözaltına alıyorsun. Şimdi de yeni yasalarla ülkeyi hızla hukuk devleti normlarından uzaklaştırıp, devleti sıkıyönetim kanunlarıyla işleyen bir rejime dönüştürüyor” diyor.

SAVAŞ BALTALARINI BİLEYENLER VAR

Tüm bunlara rağmen hükümette sürecin ilerlemesine dair bir iradenin de var olduğunu söyleyen Irmak, “Ama ortada çelişkili bir durum var” diyor. Çözüm sürecine dair bir ivme yakalanabilir, süreç müzakere evresine geçerse, sıkıyönetim biçimindeki bir yönetim özleminin önüne geçilebileceğini ve sivil darbeyi gündeme getirmek isteyenlerin arzularının ortadan kalkabileceğini söyleyen Irmak, “Biz buna tutunuyoruz doğrusunu isterseniz. Bu konuda ilerleme kaydedebilirsek, savaş baltalarının bileyen cenahın hevesleri kursaklarında kalabilir. Aksi halde hep böyle bir tarafı bahar bir tarafı kış yaşamaya devam ederiz” diyor. Irmak’a halkın sürece ilişkin duygusunun ne olduğunu da soruyoruz. “Bu askıda kalma hali toplumun psikolojisini bozuyor tabii. İnsanların kafası çok karışık” diyor.

Irmak’a Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un ‘Çözüm sürecinde işin yüzde 90’ı bitti’ sözlerini hatırlatıyoruz. “Buna kesinlikle katılmıyorum. Böyle bir şey yok” diyen Irmak şöyle devam ediyor; “Hükümetin söylem düzeyindeki ilerlemesi bile ancak yüzde 10’dur. Biz henüz işin başındayız. Numan Kurtulmuş ya çok iyimser ya da ‘Bu kadar verdik, bitti’ demek istiyor. Eğer öyleyse çok büyük bir yanılgı içinde olurlar. Bu kadar bedel boşa verilmedi. Biz bu kadar acıyı boşa çekmedik.”

SÜREÇ BAŞARISIZ OLURSA, İÇ SAVAŞ ÇIKABİLİR

Irmak’la sohbetimizin büyük bölümü çözüm sürecine ilişkin. Bu sürecin kaybedilmesinin herkesin kaybetmesi anlamına geleceğini söyleyen Irmak, “Kürtler yıllarca öldüler, öldürüldüler. Köylerinden sürüldüler, her türlü acıyı yaşadılar. Ölümü yaşayan insanlar için ölümden öte köy yoktur. Biz kaybedilecek her şeyi kaybetmişiz zaten. En değerli varlıklarımızı kaybettik. Çocuklarımızı, evimizi, yurdumuzu, geleceğimizi, geçmişimizi, tarihimizi, toprağımızı, çocukluğumuzu kaybettik. Kaybedecek daha fazla şeyimiz yok. Ama bu sürecin ters tepmesi halinde hepimizin uçuruma sürükleneceği bir süreç gelişecek” diyor. Bu durumda artık ateşin batıyı da saracağını söyleyen Irmak hemen ekliyor, “Bu bir tehdit olarak algılanmamalıdır. Yaşadığımız son öfke patlamasının, günlere, haftalara, aylara yayıldığını düşünün. Bu ülke bir iç savaşa sahne olur.”

Irmak’a kendi beklentisinin ne yönde olduğunu soruyoruz; “Önümüzün aydınlık olduğuna en çok inananlardan biriyim. Sürecin başarılacağına da en çok inananlardanım. Türkiye’nin o karanlık günlere yeniden dönmeyeceğine tüm yüreğimle inanıyorum. Bu sürecin geriye dönüşü yok artık. Ama riskleri barındırıyor” diyor.

YARIN: Kobanê serhildanı için
Diyarbakır halkı ne diyor?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et