Ebru Nihan CELKAN*
Yoksulluk, şiddetin en kötü formudur.
Mohandas Karamçand Gandi
Yoksulluk değil, yoksul bırakılmış...
Televizyonlara, bir takım uluslararası kuruluşların yayınladığı raporlara, devlet kurumlarının anons ettiği verilere bakarsanız Türkiye’de bolluk ve refahın hızla arttığı bilgisine ulaşırsınız. İşlevleri, insana ve doğaya uyumu tartışmalı, haddinden fazla gösterişli konut projeleri reklamları bize mükemmel hayatların yaşandığı kusursuz ortamlar tasvir ediyorlar. Anne, baba, kız çocuk ve erkek çocuktan oluşan dört kişilik aileler sınırsız, tarifi zor, uçsuz bucaksız mutluluk içinde yaşamaktalar. Oysa yoksulluk Türkiye’nin çözüm bulamadığı, bulmak için etkili bir politika geliştirmediği en önemli kronik problemlerinden biridir. Yoksulluk bizim en derin meselemiz ve bilinçli bir şekilde görünmez hale getiriliyor. Daha doğrusu doğal afet, savaş gibi durumlar sonucu oluşan yoksulluk değil, yoksul bırakılmışlık görünmez kılınmaya çalışılıyor.Yoksul bırakılmışlık sistemin sorunudur ve neo-liberal, kapitalist sistem kendinden kaynaklı sorunları görmek istemez. Arada sırada basında az da olsa yer bulan haberler sayesinde ülkemizde hayatın hiç de öyle konut reklamlarındaki gibi olmadığı yüzümüze çarpıyor. Çok gurur duyularak her kalabalığa anlatılan ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltmadığını fark ediyoruz. Büyüme olduysa dahi bu büyümenin yoksula ve yoksul bırakılmışlara çare olmadığını anlıyoruz. “Ekonomik büyüme ya resulallah” mottosuyla varlığını sürdüren hükümetimiz, yoksul bırakılmışlığın ortaya çıktığı durumları dini meşrulaştırmayla örtmeye çalışıyor. Sadaka kültürünü yaymak sosyal devlet inşa etmekten daha kolay geliyor.
İKİ ACI HABER
Geçtiğimiz hafta birbirini anımsatan iki acı haber bir kere daha görünmez kılınan yoksul bırakılmışlığı görünür kıldı.
24 Eylül 2014 Rize’de odun toplamak için gittiği sahilde dalgalara kapılarak kaybolduğu sanılan 59 yaşındaki Mine Sağlam’ın kızı Arzu Sağlam annesini bulmak için 28 gündür sahilde dolaşıyor.
19 Ekim 2014 Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde sahilden odun toplamak isteyen dört çocuk annesi Pakize Yılmaz dalgalara kapılarak denize sürüklendi. Arama kurtarma çalışmaları sürerken bazı kadınların odun toplamaya devam ettiği görüldü. Pakize Yılmaz’ın komşularının da arasında yer aldığı kadınlar, kışlık yakacak ihtiyaçlarını karşılamak için sahildeki odunları toplamaya mecbur olduklarını, dün yaşanan olaydan tedirginlik ve üzüntü duymalarına rağmen sahile geldiklerini, daha dikkatli hareket ettiklerini dile getirdi.
“Yeni Türkiye”nin kadınlara vadettiği “Yeni”?
Her geçen gün insan ve insanlık onuru üzerindeki yıkım artarken, dini referanslar ile harmanlanmış neo-liberal politikalar can yakarken en yoğun zararı kadınların ve çocukların gördüğünü söylemek hata olmaz. Kadınlar erkeklerden daha yoksuldur. Yoksulluk deneyimleri erkeklerden farklıdır. Güvencesiz, aşırı esnek, yarı zamanlı, pazarlık gücünden yoksun, düşük ücretli, çalışma şartları kadınlar için daha yaygın bir durumdur. Hane içi emekleri, aile işçiliği (ücretsiz emek kullanımı) yok sayılır. Neo-liberal savların iddia ettiği üzere kadınlar çalışmadıkları, tembel oldukları ya da beceriksiz oldukları için yoksul değildirler, emekleri görünmez kılınıp yoksul bırakılmışlardır. Mine Sağlam, Pakize Yılmaz ve adlarını bilemediğimiz birçok kadın beslenme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçları hem kendileri, hem aileleri için sağlamak amacıyla bilmediğimiz bilemediğimiz işlerde emek veriyor ve bu örneklerde de görüldüğü üzere hayatlarını kaybediyorlar. “Yeni Türkiye”nin kadınlara vadettiği yenilenmiş köprülerin kuytu köşelerinde yakacak odun toplarken dalgalara kapılıp hayatını kaybetmek midir? “Yeni Türkiye” kadınlara sosyal güvence, yaşam standardı, insanlık onuru bakımından ne vadetmektedir?
Yoksullukla ekonomik yönden mücadele etmenin yanı sıra insan onurunu ve özsaygısını da merkeze alınarak politikalar geliştirmek mümkün, fakat önemli olan bu mücadeleye devlet politikası içinde yer verilip verilmediği. Seçim rüşveti, sadaka değil kurumsallaşmış sosyal yardım projelerine dair talepler daha yüksek sesle dile getirmeli ve özellikle kadınların yoksul bırakılmışlığını ortadan kaldıracak politikalar konusunda ısrarcı olmalıyız. İnsanı iş gücü olarak, “ara eleman” olarak gören, kadınlara kuluçka makinesi gibi yaklaşan, bedenleri üzerinde hak iddia eden, kadın cinayetlerini küçümseyen, sayılara indirgeyen, çalışma hayatından çekilmelerine sebep olacak uygulamalar yürürlüğe koyan anlayışın yerini, insanı insan olarak gören anlayışın alacağı bir hayat hepimizin hakkı.
* Oyun yazarı
Evrensel'i Takip Et