'Sürdürülebilir' bir YÖK mümkün mü?
Akademi artık bir otokontrol mekanizmasına kavuşmuş, akademisyenler ne yazarlarsa yükselemeyeceklerini ya da hangi projelerle daha fazla para kazanacağını öğrenmiştir
Üniversitede 6 Kasım bir milat olarak anılır. Darbenin üniversitede kurumsallaşması olarak da ifade edilen YÖK bu tarihte kurulmuştur. Üniversiteye dair iyi ve güzel olan ne varsa üstüne bir sünger çekilmiş, demokrasi ve özgürlüklerin önü açılmasın diye bir zincir olarak YÖK üniversitenin boğazına sarılmıştır.
Öğrenci hareketinin zayıflığı, işçi sınıfının ve demokrasi güçlerinin genel olarak örgütsüz ve dağınık bir tablo içinde olması, YÖK’ün yıllarca hüküm sürmesini sağladı. Zaman zaman onu üniversitelerdeki bütün ‘kötülüklerin efendisi’ saysak da; (YÖK bunu fazlasıyla hak etmiştir) egemen sınıflar YÖK’ü ve YÖK’le özdeşleştirdiğimiz antidemokratik, sermaye için bilim üreten, ticarethaneye dönüştürülmüş, gerici bir üniversite anlayışını, her üniversitede YÖK’süz de sürdürülebilir bir statüye kavuşturmuştur.
YÖK’SÜZLÜĞÜN ANLAMI
Akademi artık bir otokontrol mekanizmasına kavuşmuş, akademisyenler ne yazarlarsa yükselemeyeceklerini ya da hangi projelerle daha fazla para kazanacağını öğrenmiştir. YÖK’ün kendini de imha edeceği bir planı hem YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya’nın açıklamalarında hem de iktidarın üniversitelere yaklaşımında bulabiliyoruz. Nedir yaklaşımları; her yer YÖK olursa, her üniversitede kurumsallaşırsak, atananlarımız, seçilmişleri yönetecek komisyonlar kurarlarsa, hem iktidarın uygulamaları hem de YÖK meşrulaşmış olur.
Çetinsaya her fırsatta bunun tarihsel, ideolojik alt yapısını da sunmakta, günümüz kapitalizminin ve dünyasının ihtiyacı olan üniversitenin misyonunu açıklamaktadır.
Geniş özgürlük, esneklik, rekabet, geniş finansal destek, kalite güvence çerçeveleri, performans temelli bütçeleme, yönetim kurullarına dış paydaşların katılımı gibi terimler bu misyonu açıklıyor. Bir üniversiteden çok bir şirketin misyonunu andırsa da, sermaye hükümetinin üniversiteye bundan fazla bir anlam yüklemesi hayalci olur.
YÖK GİTSE DE ÖKSÜZ KALMAZ!
Sermayenin tüm gerici politikalarının AKP ile başlamadığı ya da AKP Hükümetinin devrilmesiyle son bulmayacağı ortadadır. YÖK’ün her üniversitede kurumsallaşması örgütlenirken, hedefe sadece YÖK’ü koymaktan öte, nasıl bir üniversite istediğimizi, üniversitenin gerçek misyonunu, daha doğrusu taleplerimizi koymak gerekmektedir. Bu yaklaşım hem YÖK düzeniyle hesaplaşmayı kolaylaştırır hem de YÖK olmasa da sürdürülebilir bir mücadeleyi kapsar. Bu nedenle sermaye hükümetiyle, sermayenin üniversitesiyle hesaplaşmak için öğrencilerin, akademisyenlerin ve üniversite çalışanlarının en acil talepleri etrafında bir mücadele örgütlemeliyiz.