3 Kasım 2014 15:54

Fulya ALİKOÇ

*Daha güneş doğmadan uyanıyorum. Servise biniyorum. Biri diyor, “Kobanê düşmüş”. Öbürü diyor, “Hayır, düşmemiş”. Bandın başına geçiyorum; Cihazı al. Siyah parçayı koy, bir cihaz daha, boncuğu yerleştir, iki perçin, bas pedala.* 3259’uncu parçada öğle paydosu, yarım saat. Yemek sırası çok uzun olmasa bari.  Yemekhaneye gidiyorum, hızlıca yersem bir beş dakika güneş görecek vaktim olur mu ki? Gerçekten anlamıyorum, bir işyerine bir pencere yapmak bu kadar mı zor? “Yaşasın IŞİD!” O da ne, kim bağırdı? “Yaşasın YPG!” Neler oluyor? Eyvah yine kavga çıkacak! Bitmedi gitti şu kavgalarınız? Olan biten orada oluyor, size ne oluyor? IŞİD’den bize ne? YPG midir nedir, ondan size ne? Erkekler kavga yaratmak için bahane arıyor resmen. Tadım tuzum kalmadı, kalkın kızlar bir sigara içelim. Kapıya çıkıyoruz.
Haydaaa burada da mı aynı muhabbet? Biri diyor, “Tamam IŞİD kötü ama PKK çok mu iyi?” Öbürü cevap veriyor, “Kobanê’de yaşananla PKK’nın ne ilgisi var. Sen IŞİD’in kadınlara yaptıklarını gördün mü? Tecavüz ediyorlar, köle gibi satıyorlar, kız çocuklarını cariye yapıyorlar. Hükümet besledi bunları.” Hemen cevap geliyor, “Ben zaten IŞİD’i savunmuyorum. Ama sen de her seferinde devleti suçluyorsun. Kaç defa dediler, IŞİD terör örgütüdür, diye. Adamlar ne yapsınlar? PKK’yı kabul mu etsinler? Onca şehidimizin kanı yerde dururken.” Sıkıldım, bunaldım artık bu muhabbetlerden. Oh be zil çaldı, paydos bitti.
Aysel niye suskun? İçeri yürürken çekiyorum kızcağızı kenara, soruyorum. “Abla”, diyor, “ben Maraşlıyım, Alevi’yim. Bugün ‘Yaşasın IŞİD!’ diye bağıranlar zamanında bizim orda hamile kadınların karnını deşip doğmamış bebeleri doğradılar. Korkuyorum, işten çıkacağım galiba.” Gerçekten anlamıyorum. Oradaki savaş bizi neden ilgilendiriyor? Bizim kendi dertlerimiz yok mu sanki? Kiradır, faturadır, çocukların okuludur. Tamam orada kızlara, kadınlara, çocuklara yapılan zulüm insanlık dışı. Ama biz ne yapabiliriz ki?

***   
Daha güneş doğmadan uyanıyorum. Kocamı kaldırıyorum. Kahvaltı sofrasını kuruyorum. Köyden gelen peynir bitmek üzere; peynirin kilosu kaç oldu şimdi? Neyse… Kocamı işe gönderdikten sonra televizyonu açıyorum. Elektrik süpürgesini elime alıyorum. Sabah haberleri; sesini duymasam da kafamı oyalıyor işte, yazıyı görüyorum: “Erdoğan PYD terör örgütüdür, dedi ” PYD ne, bilmiyorum. Ama iyi bir şey değil. PKK gibi bir şey, terörist diyorlar işte. Canım sıkılıyor, kanalı değiştiriyorum. Bu kanalda da hep eski dizilerin tekrarı. Sıkıldım ama izleyecek başka bir şey yok. Çocuğu kaldırıyorum, önüne kahvaltı koyuyorum. Hazırlayıp okula götürüyorum. Veliler orada. Biri diyor, “Bunlar hep Amerika’nın oyunları, Kürtler de Amerika’nın oyuncağı”; öbürü diyor, “Asıl IŞİD Amerika’nın maşası. Tayyip de IŞİD’i destekliyor”; beriki karşı çıkıyor, “Dünya yıkılsa Erdoğan’dan bileceksiniz. Adam demedi mi, ‘IŞİD teröristtir’ diye. IŞİD de birdir, PKK da birdir, diye. Offf! Eskiden ne güzel başka şeylerden konuşurduk. Yemek tarifi verirdik, dizilerden bahsederdik; çocukların eğitimi, eve şal, boncuk işi dağıtan kim var… Hem bu Ortadoğu da bizim mahalleden beter. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Ama geçen gün şu IŞİD’in eline düşen kadınları ve çocukları gördüm. İçim parçalandı vallahi. O nasıl bir zulümdür. Kafa kesmeler, tecavüz… Köle pazarında satıyorlarmış kızları. Lanet olsun, insan değil bunlar! İçim parçalanıyor ama elden ne gelir ki? Allah’ım sen bizi koru…

ORTADOĞU’DA NELER OLUYOR?

Bugünlerde üç aşağı beş yukarı böyle yaşıyoruz. Ortadoğu karışık, bizim kafamız karışık. Her kafadan bir ses çıkıyor. Peki, biz ne biliyoruz, ne düşünüyoruz, ne hissediyoruz? Gelişmeleri an be an takip eden siyasetçiler ve gazeteciler bile net bir şey söyleyemiyor. Günde 10-12 saat çalışıp da sonra yemektir, bulaşıktır, çocukların ödevidir… Tüm bu işleri halletmek zorunda olan bir kadın gündemi nasıl takip etsin? Üstelik bu kadar belirsizlik varken…
Biz, belirsizliklerden değil de, net olduğumuz yerden yürüyelim. Bir kere siyasi görüşümüz ne olursa olsun, IŞİD denilen canilerin kadınlara yaptıklarını görünce yüreğimizin en içinde hissediyoruz bu acıyı, değil mi? Yani IŞİD’i sevmiyoruz, istemiyoruz; IŞİD’e karşıyız. Burası net! Peki, bu IŞİD nereden çıktı? Daha düne kadar Kobanê diye bir yerden de haberimiz yoktu. IŞİD neden Kobanê’ye bu kadar saldırıyor? Sahi Ortadoğu’da neler oluyor? Tek cümleyle Ortadoğu’da topraklar yeniden bölüşülüyor, sınırlar yeniden çiziliyor.

KOBANÊ NEDEN ÖNEMLİ?

Bir kere bu Kobanê çok önemli. Dünyanın 40 ülkesi birleşip bir koalisyon kurduğuna göre… “Kobanê düşüyor” haberi yayıldığında Türkiye yangın yerine döndüğüne göre… Bu Kobanê önemli bacım. Hem büyük devletler için önemli, tabi en başta Amerika için, hem de insanlar için, halklar için önemli…
Büyük devletler için neden önemli? Hatırlar mısınız, Amerika’nın Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi diye bir projesi vardı. Demokrasi, barış, siyasi istikrar getirecekti sözde. Ama asıl mesele hem buradaki enerji kaynaklarının kontrolünü sağlamak hem de Kuzey Afrika’dan Asya’ya kadar uzanan hat üzerindeki pazarı ele geçirmekti. Neden? Enerjiyi kontrol eden, neyin ne kadar üretileceğine, nasıl pazarlanacağına karar verir de ondan. İşte Amerika, tüm bu arzularla Irak’a askeri müdahalede bulundu, Suriye’de iç savaş çıkardı, Mısır ve Tunus’ta halkların devrimini çalarak kendi güdümündekileri iktidar yaptı, yetmedi darbeler tezgahladı.
Tüm bunlar olurken birçoğu El Kaide’ye bağlı İslami örgütler palazlandı, güçlendi. IŞİD bunlardan biri olarak doğdu, büyüdü, şimdi çıktığı kabuğu beğenmiyor. Ortadoğu’nun Amerika onaylı patronu olmak, bu topraklardan kendi payını kapmak isteyen Türkiye, dün “kardeşim” dediği Esad’a karşı önce Özgür Suriye Ordusu’nu silahlandırdı ve destekledi; şimdi de IŞİD’i destekliyor. Ancak işler hem Amerika için hem Türkiye için Rojava’da tıkandı. 1962’den bu yana vatandaş bile sayılmayan Rojava Kürtleri de Esad’a karşı ayaklanmıştı. Fakat bunla yetinmediler. Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler ve Ermeniler birleştiler. “Ne Amerika’nın maşası olacağız ne de Esad’a kulluk edeceğiz”, dediler.
Baktığınızda ufacık bir toprak parçası Kobanê. Cizire ve Afrin ile birlikte, Rojava’nın üç kantonundan biri. Musul’u alarak Irak’ta bir güç elde eden, Rakka’yı alarak Suriye topraklarının yaklaşık yarısına hükmeden ve geçtiğimiz yaz tüm Müslümanların halifesi olduğunu ilan ederek hedefinin dünya çapında cihat olduğunu ilan eden IŞİD, neredeyse ülkenin diğer yarısını elinde bulunduran Esad’ı bırakmış, bu ufacık toprak parçasına saldırıyor. Amerika ise daha düne kadar maç seyreder gibi seyrediyordu. Çünkü kendisine bağlı bir Kürt yönetimi istiyordu ve Rojava böyle değildi. İşler onun beklediği gibi gelişmedi ve 6-7 Ekim’de “Kobanê düşmek üzere” haberi yayılınca sadece Türkiye’de değil onlarca ülkede yüz binlerce insan sokağa döküldü; koalisyona “IŞİD’i vur”, Türkiye’ye de “Koridor aç” dedi.
O iki gün Kobanê düşmez de kazanırsa “tek başına” kazanmış olacaktı. Amerika’nın güdümünde olmayan demokratik özerklik kazanmış olacak, Amerika’nın karizması fena çizilecekti. Kobanê bu yüzden önemliydi. Eğer düşmeyecekse, tek başına da kazanmamalıydı. İşte Obama’nın Kobanê’ye insanlık adına verdiği desteğin altında bu korku yatıyordu.

AKP, IŞİD’İ DESTEKLİYOR MU?

Bir kısmınız AKP’ye oy vermiş ve Cumhurbaşkanı’nın ağzından kerpetenle sökülen “IŞİD teröristtir” lafına inanmış olabilirsiniz. Bir kısmınız da “AKP de gerici şeriatçı, IŞİD de. Desteklediğine dair kanıt mı lazım?” diyor olabilirsiniz. Hadi siyasi ayrılıkları bir kenara bırakıp gerçeklere bakalım.
Sadece geçen yılın kasım ayından bu yılın ocak ayına kadar, kaç tane TIR yakalandı Adana’da ve Hatay’da? Bunların bir tanesi sürekli Gazze’deki Müslümanlara yardım toplayan İHH’nın TIR’ıydı. AKP, bu TIR’ların nereden gelip nereye gittiğini, kime ait olduğunu açıklamak zorunda değil mi? Sahi ne oldu bu TIR meselesi? “Paralel” deyip çıktı işin içinden. Eyvallah, “paralel” ortaya çıkarmış olsun. Ama soru hala ortada duruyor.
İkincisi, Musul’da IŞİD tarafından 100 gün rehin alınan vatandaşlar… Hangi pazarlıkla, nasıl geri alındılar? Ondan sonra “IŞİD teröristtir” deyince, IŞİD “Türkiye bize ihanet ediyor” demedi mi? İnsan ancak bir zamanlar yan yana durduğuna ihanet etmez mi?
Üçüncüsü, daha geçen haftalarda İMC TV, IŞİD çetecilerini Türkiye sınırından geçerken yakaladı canlı yayında, hem de kaç defa. Bu da mı “paralel”?
Dördüncüsü, Taksim Meydanı’nda IŞİD yandaşları eylem yapıyor, her yerden IŞİD’e gençler gönderiliyor, İstanbul Üniversitesi’nde Kobanê’ye destek çalışması yürüten genç kadınlara saldırıyorlar. Güvenlik güçleri ne yapıyor? Devlet neden bunları engellemiyor? Tüm bunlara “paralel” ve “CHP’nin komplosu” demekten başka ne diyor? Doğru düzgün cevap versin de biz de inanalım, “AKP, IŞİD’i desteklemiyor” diyelim.
Kaldı ki ortada bir paralellik varsa baş kesen, kadınları köle pazarlarında satan, kız çocuklarını cariye yapan tecavüzcü IŞİD ile tecavüzcüleri aklayan, kadın katillerine verilecek cezalarda “haksız tahrik indirimi” uygulayan, “kadın ve erkek eşit değildir” diyen, küçücük kız çocuklarını anaokulunda örten, “devletin memuru değil imamlar kıysın resmi nikahı” diyerek sadece IŞİD gibi bir İslam devletinde olabilecek uygulamalar öneren AKP arasında bir paralellik var.

KOBANÊ Mİ BARBARLIK MI?

Peki, biz kadınlar nasıl bir komşu istiyoruz? Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Seçeneklerimiz neler? Bir kere yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda şunlar: Ezelden beri hükmeden diktatörlükler (Saddam, bin Ali, Mübarek gibi); Amerika’nın güdümündeki “ılımlı” İslamcılar (Müslüman Kardeşler gibi); darbeler ve darbeciler (Mısır’da Sisi gibi); baş kesen tecavüzcü IŞİD. Aslında hepsi bizim için aynı kapıya çıkmıyor mu? Hepsi bizim için açlık, sefalet, zorunlu göç, tecavüz ve kölelik değil mi?
Sevgili kız kardeşim, sen ki hiçbir ayrım gözetmeksizin komşunu yanına alıp bonzai denen illete karşı çocuğunu korumak için sokaklara dökülmedin mi? IŞİD’in neler yaptığını gördün. Bonzai illetinden de beter değil mi? Sen, kız çocuklarının törenlerle başının örtülmesine sevinen kız kardeşim, o sübyan mekteplerinde, imam hatip okullarında tam da IŞİD’in salgın gibi yaydığı “cariyelik” öğretiliyor, kızın için arzuladığın gelecek bu mu? IŞİD’e cariye olmak için evden kaçan genç kızların bile geri dönmek için yalvardıklarını duymadın mı? “Cariye olmak için giden bile kaçmak istiyorsa kim bilir orada daha neler oluyor” diye sormuyor musun?
“Burada bizi köle yapıyorlar” deyip Kobanê’den kaçmak isteyen bir kadın duydun mu hiç? Tam tersine ne diyordu Kobanêli kız kardeşimiz: “Gerekirse toprak yerim vatanımı bırakmam”. IŞİD memleketin her yerinde gizli gizli, hücre hücre örgütlenirken, dün Ezîdî kadınların başına gelenlerin yarın senin başına gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yokken hala “Bize ne” diyebilir misin? İşyerinde “Yaşasın IŞİD” diye bağırdıklarında tüylerin ürpermiyor mu? “İçim parçalanıyor ama elden ne gelir ki” diyen ablacığım, bak bir sürü kadın Kobanê’ye destek için kampanyalar örgütlüyor, kız kardeşlik köprüleri kuruyor. Elden çok şey gelir, yeter ki biz kadınlar tehlikenin farkında olalım, belirsizlikleri dinlemeyelim net olana kulak verelim, ayrılıkları bir kenara bırakalım birleştiğimiz yerde, kız kardeşlikte buluşalım. Çünkü Kobanê düşerse kadınlık ayaklar altına alınacak ama Kobanê kazanırsa bütün kadınlar kazanacak!

(*) Metal işçisi Zehra Uzdemir’in Ekmek ve Gül, Ağustos sayısındaki Eller yazısından alıntıdır. Okumayanlara şiddetle tavsiye eder, Zehra’ya da sevgiyle selam ederim.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et