Kudüs gidiyor Araplar izliyor
İsrail’in Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları Arap basını gündeminin ön saflarında yer aldı. Al Kuds al Arabi gazetesi gelişmeleri, “Kudüs’ün kaderi için belirleyici bir savaş… Araplar nerede?” başlıklı baş yazısı ile değerlendirdi. Yazıda savaşın sadece mescidi Aksa ile ilgili olmadığına aynı zamanda Kudüs’ün geleceğiyle ilgili olduğuna dikkat çekiliyor.
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
İsrail’in Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları Arap basını gündeminin ön saflarında yer aldı. Al Kuds al Arabi gazetesi gelişmeleri, “Kudüs’ün kaderi için belirleyici bir savaş… Araplar nerede?” başlıklı baş yazısı ile değerlendirdi. Yazıda savaşın sadece mescidi Aksa ile ilgili olmadığına aynı zamanda Kudüs’ün geleceğiyle ilgili olduğuna dikkat çekiliyor.
Yeni bir stratejinin ihtiyacına vurgu yapılan yazıda, yaşanan bölgesel ve uluslararası süreç nedeni ile elde fazla seçenek olmasa bile yapılabilecek şeyler olduğu hatırlatmasında bulunuyor.
Süreç İsrail’in bu yılın temmuz ayında gerçekleştirdiği saldırıların devamı niteliğinde. Bu nedenle 51 gün süren, iki binin üzerinde kişinin öldüğü ve on binin üzerinde kişinin yaralandığı saldırıları hatırlatmak gerekiyor. Saldırılar nedeni ile Arap Vatandaşlarını Yüksek İzleme Komitesi, genel grev kararı aldı. Bütün ülkelerde protesto düzenleme için çağrı yaptı.
KUDÜS’ÜN KADERİ İÇİN BELİRLEYİCİ BİR SAVAŞ… ARAPLAR NEREDE?
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Cuma günü işgal altındaki Kudüs’te ve Batı Şeria’da, kentin farklı yerlerinde Filistinlilerle işgal güçleri arasında çatışmalar patlak verdi. Çatışmalar, İsrail’in ihlallerinin ve müdahalelerinin 47 yıllık esaret boyunca daha önce görülmemiş bir şekil almış olması nedeniyle patlak verdi. İşgal hükümeti açık bir şekilde güvenlik önlemlerini yükseltme politikasını seçti. Çünkü savaş Mescid-i Aksa için değil, bizatihi Kudüs’ün geleceği ile ilgilidir. Zaman en zor ve en hassas dosyanın kapatılması için olgun hale gelmiştir.
İsrail’in iç güvenlikten sorumlu bakanı Yitzhak Aharonovitch, saldırıların devamına karar verdi. Polisten gelen “Mescid-i Aksa’ya yapılan akınlar ve sinagog üyelerinin saldırıları nedeniyle Kudüs’te olaylar endişe verici” uyarılarına rağmen kentin eski bölgelerine ek kuvvetler gönderildi.
YENİ BİR STRATEJİ GEREKLİ
İşgal güçlerinin Filistin lideri Mahmut Abbas’a karşı yürüttüğü siyasi ve medyatik kampanya, aslında çoktan beri ölen barış görüşmelerinin defnedildiğinin işareti. Birçok defa denenen ve önü kapalı olan, Birleşmiş Milletlere başvurarak oyalama yolundan farklı olarak işgal güçlerine karşı yeni Filistin ve Arap stratejisi gerekmektedir.
Kesin olan Filistin sorunun başlangıcı sadece Kudüs olayları değildir. Bunun için verilecek gerçek ve etkili bir karşılığın Arap, İslam ve uluslararası boyutu olmalıdır. Temel Arap devletlerindeki iç savaşların yol açtığı bozulma, Filistin sorununu tasfiye etmeyi amaçlayan İsrail zorbalığına karşı bir duruş geliştirilmesini engellemektedir. Yürütülen gizli savaş, Araplardada Filistinlilerde de olağanüstü önlemleri almayı gerektirir.
BİRLİK İHTİYACI
Birincisi; aralarında salı günü ölüm yıl dönümü olan Abu Ammar’ın da bulunduğu binlerce kişinin kendisi için şehit olduğu ulusal birlik, Filistinliler için bugün büyük bir ihtiyaç değil. Maalesef gerçekleşen patlamalarda, Filistinli liderlerin evleri ve Abu Ammar’ın Gazze’deki anmalarını hedeflemiştir.
TİCARETİ DURDURMALI
İkincisi; Ürdün’ün Tel Aviv’deki büyükelçisinden dayanışma çağrısı geldi. Ürdün Hükümeti ve Netanyahu arasında telefon görüşmesi olmasına, Vadi Araba anlaşmasının tekrar okunması önerisine ve anlaşmasının Amman’ı İslam’ın kutsal yerlerinin koruyucusu olarak belirlemesine rağmen işgal güçlerinin saldırganlığı durmadı. Bu durum acil bir şekilde önlem alınmasını gerektirmektedir. Ürdün, İsrail’le güvenlik işbirliğini durdurmalı, Arap ülkelerine ihracatını etkileyecek olan ticaretini dondurmalıdır. Tabii bu kararların alınması, Tel Aviv ile Kahire arasındaki ilişkileri kötü etkileyecektir. Üçüncüsü; eğer Arap ve İslam dünyasındaki geleneksel yerlerini korumak istiyorlarsa, Mısır ve Suudi Arabistan’ın Mescid-i Aksa’ya ve Kudüs’e karşı yükselen İsrail saldırganlığını seyretme imkanı yoktur. Evet zorluklar içerisinde olan bölgesel uluslar arası verilerin ışığında Arapların ellerinde çok kağıt yoktur. Ama evet isterlerse yapabilirler, eğer gerçekten yapmak istiyorlarsa. En azından İmanı en zayıf olan İsrail saldırganlığının meşruiyetini ortadan kaldırabilirler.
YEŞİL HATTA GREV VE PROTESTO
Rusya al yamv
İsrail askerlerinin Celile’de bir köyde bir Filistinli genci kurşunla vurarak öldürmesi üzerine bütün Arap ülkeleri 24 saatliğine ticari grev kararı aldı.
Arap Vatandaşlarını Yüksek İzleme Komitesi, genel grev kararı açıkladı. Bütün ülkelerde protesto düzenleme için çağrı yaptı.
Komitenin yaptığı açıklamaya göre Filistinli genç Hayr Hamdan’ın, Kefer Kena köyünde güvenlik güçlerince soğuk kanlılıkla katledilmesi üzerine gerçeklerin açığa çıkarılmasında alaycı bir tavrın olması nedeniyle bu kararın alındığı bildirildi. Açıklamada bu grevin, yerel yönetimleri, okulları ve ticari merkezleri kapsadığı bildirildi.
Komite, bütün Arap ülkelerinde protesto gösterilerin düzenlenmesi çağrısı da yaptı. Cumartesi günü binlerce kişi Filistinli gencin katledilmesini protesto etmek için protesto gösterisi yaptı.
İSRAİL YAZDAN BERİ NELER YAPIYOR?
İsrail’in son aylarda neler yaptığını hatırlatmakta fayda var. Arap dünyasının içinde bulunduğu kaosu fırsat bilerek Temmuz 2014’te Filistin’e saldırdı. Saldırmadan hemen önce Filistin’de birlik hükümeti girişimlerinin olması dikkat çekiciydi. Suriye krizinde izlediği politika nedeniyle Hamas, aslında içinde bulunduğu sıkışık durumda çıkmak ve nefes almak için bu birlik politikasını izlemek zorunda kaldı.
Filistin’in Gazze şeridinde en güçlü örgüt olan Hamas, Suriye krizi başladıktan kısa bir süre sonra saf değiştirdi. Öncesinde Suriye, İran ve Hizbullah’ın yer aldığı ve direnç ekseni olarak anılan kutupta yer alırken, krizin başlamasında kısa bir süre sonra Hamas, Şam’daki bürosunu kapattı. Ve geleneksel Arap Ligi ülkeleri ile bir yakınlaşma içerisine girdi. Fakat Esad rejiminin devrilmeyeceği anlaşılınca ve sırtını en çok dayadığı Mısır Müslüman Kardeşlerinin Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi darbe ile iktidardan indirilince, yeniden Suriye ve İran’la ilişkilerini geliştirmenin arayışına girdi. Bir yandan Hamas’ın bu sıkışmışlığı diğer yanda Arap dünyasındaki kaos İsrail’e planlarını gerçekleştirmek için uygun zaman olduğu kanaatini oluşturdu. Diğer yandan saldırılar başlamadan bir hafta önce Mısır istihbaratının başı Muhammed Ferid el Tabani İsrail’le mısırın müttefik olduğu açıklaması yine zamanlaması bakımından dikkat çekici bir açıklamaydı.
İsrail’in saldırılardaki amacı; direnişi kırmak, onu silahsızlandırmak ve direnen bütün örgütleri tasfiye etmek idi. Bu amaca paralel olarak direnişte önemli bir rolü olan yüzlerce yer altı tüneli de imha Böldürülmesinden sonra İsrail’de başlatılan kampanyada ifadesini buldu. Bu kampanyada “Filistinlileri yüzer yüzer öldürün” deniyordu ve aslında bütün Filistinlerin yeryüzünden ortadan kaldırılmasını amaçlıyordu. Tamamen bir soykırımı hedefleyen böylesi bir kampanyaya hiçbir İsrailli yetkiliden tek bir kınama açıklamasının bile çıkmaması da desteklediklerinin bir göstergesiydi.
Peki 50 gün süren saldırılardan sonra ne oldu? Direnen örgütlerin hepsi silahlarıyla beraber ayaktaydı. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tünellerin hepsinin yok edildiğini açıklamıştı. Aynı günlerde Reuters muhabirine tüneller gezdirilerek sapasağlam ayakta oldukları gösterildi. Ortaya çıkan bu sonuçlar İsrailli yetkililer arasında karşılıklı suçlamaların başlamasına vesile oldu. Dünya, İsrail devletinin vahşi yüzünü bir kez daha görmüş oldu.