Harput müziğinin tamircisi: Enver Demirbağ
Enver Demirbağ. Harput müziğinin en iyi icracısı kaybedeli dört yıl oldu. 12 yıl felçli yaşadıktan sonra arka sokaktaki evinde can vermişti. Çıkamamıştı içerden...
Özkan ZÜLFİKAR
Elazığ
“Yar içerden yar içerden
Kes bağrımı yar içerden
Gözüm kapıda kaldı
Çıkmadı yar içerden...”
Enver Demirbağ. Harput müziğinin en iyi icracısı kaybedeli dört yıl oldu. 12 yıl felçli yaşadıktan sonra arka sokaktaki evinde can vermişti. Çıkamamıştı içerden...
Usta müzisyenlerin bile sık sık başvurduğu bir kaynaktı halbuki bir zamanlar, hatta 72 Harput kaynaklı müzikte kaynak kişi olarak gösterilmişti. En iyi yorumcusu. Çektiği uzun havalarla akıllara kazınmış bir sanatçı. Müzik emekçisi. Çıkamadı içerden...
MÜZİK VE YANGINLA ÇOCUKKEN TANIŞIR
1935 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde dünyaya geldi. Babası da müziğe ilgiliydi. Evlerinde 100 den fazla plak olduğu söylenir. Gramafon olan evlerden de biridir Demirbağ Malikanesi. Evlerine Hamiyet Yüceses’ten Müzeyyen Senar’a pek çok sanatçı misafir olmuştur. Çocukluk yaşlarında müzikle tanışır Enver Demirbağ. Ancak yangınla da 1945’li yıllarda tanışır. Palu’da yaşanan bir yangında evlerini kaybeden Demirbağ, bir süre sonra da babasını kaybeder. Enver Demirbağ ile kendisi gibi yerel sanatçı olan kardeşi Mehmet (Paşa) Demirbağ, Palu’nun Sekrat köyünde dayısı Ali Bey’in konağına yerleşir. Dayı Ali Bey yeğenlerin seslerini ve müziğe ilgilerini fark eder ve yine döneminin en iyi üstadlarından biri olan Köğenkli Hafız Mustafa Süer’den ders almalarını sağlar. İki kardeş 15 yıl süren eğitimleri ile yöredeki birçok etkinlikte türküler okur. Gazeller söyler. Demirbağ, Sekrattaki Konaklarında “elezber” okurken çevre köylerdeki herkes işini – gücünü bırakıp dinlemeye gelirmiş. Sonraları Elazığ yolları Enver Demirbağ’a görünür. Plaklar doldurmaya başlar. 70 adet albümü olduğu bilinir. Artık Harput müziğinin aranan sesidir Enver Demirbağ. Öyle ki döneminin dünyada ki 5 tenöründen biridir. Bir çok usta isim kendisine “hocam” diye hitap eder. TRT tarafından kaynak kişi olarak da gösterilmeye başlar. Enver Demirbağ sesi kadar mütevazılığı ile de tanınır. Kendisini ‘sanatına adamış bir zat’ olarak tanımlar. Mesela döneminde TRT Halk Müziği Daire Başkanlığından defalarca “kadrolu sanatçı” teklifi alır. Ancak hiç birini de kabul etmez.
O dönemlerde Anakaradadır. Herkes tanır Demirbağ’ı. Dolayısıyla Harput’u ve Harput müziğini de tanır. Ankara’da evlenir. 6 yıl sürer ve Demirbağ yine yalnız kalır.
“İnleyen ahımı gönlünde bulaydın bu gece
Saçının gölgesini ruhuma yaydığın bu gece aman aman, medet ey
Hep karanlıkta geçen ömrümü aydınlattın medet ey canan
Bahtımın ufkuna doğmuş yeni aydın bu gece...”
Evliliğini ailesi ve çevresi onaylamaz. Bu nedenle hiç bir şekilde bahsi geçmemiş ayrıldıktan sonra bu konunun.
‘AHÇİK’LE URUM ELİNE, ŞUH-İ SİTEMKAR’LA SEVDAYA’
Demirbağ öyle bir sestir ki “içmeden sarhoşluk” makamı diye bir şey icat etmiştir. Dinleyenler “Ahçikle urum eline” gider. “Bir Şuh-i sitemkarla” sevdaya bulaşır. Rivayete göre: Bir ağacın dibinde gazel söylerken. Bir bülbül ağacın dalına konar. Demirbağ söyler bülbül öter. Bülbül öter Demirbağ söyler... sonra bir de lakabı olur Demirbağın; ‘Harput Bülbülü’
1998 yılında yalnızlığına bir de felç eklenir Demirbağ’ın. 12 yıl felçli yatağında ‘yalvarsan konuşmaz’ olur. Tek başına. Evrensel Gazetesi Elazığ Kent Eki çıkardığımız bir dönemde Gazeteci arkadaşım Elif Görgü ile Arka Sokak Manolya Apartmanı zemin katındaki evinde ziyaret etme fırsatı bulmuştuk. Kendisi konuşamıyordu. Elektrikli bir soba önünde bastonuna dayalı bir şekilde oturdu karşımızda. Türküsü eksik değildi tabii ki. Söyleyemiyordu ancak dinliyordu. Gittiğimizde de bir elezber söyleniyordu radyoda:
“ah hele zalım/Yara benden yara benden vay anam vay/ah hele gurban/Yalvarın yara benden/ yara benden vay anam vay/ah hele zalım/Sinemde dağ-ı hicran dağ-ı hicran vay anam vay/ah ağam/Sağalmaz yara benden kafir yar/Ey vah ey ey ah virane bağlarda/Baykuşlar öter balam ey”
TUTUŞMUŞ, YANMIŞ OCAK
Ablası gelir yemek, temizlik yapar gidermiş. Başka da kimse kapısını çalmazmış Ünlü üstadın. Zaten ‘sinesinde dağ-ı hicran yarasının sağalmaması’ da bundanmış. 9 kasım 2010 yılında o elektrikli soba devrilmiş. Evi yanmış. Kendisi de feci şekilde yanarak can vermiş. Her ne kadar dönemin belediyesi eksik kalan SSK pirimlerini kendisi yatırıp emekli yapsa da, çeşitli konserle maddi destek yapılsa da Demirbağ, beklediği vefayı göremedi. Cenazeye tekmili birden katılan devlet erkanı yaşarken bir müzik çalar hediye etseydi daha anlamlı olurdu sanırım.
Ateşle tanışıklığı doğarken başlamış ve ölünceye kadar devam etmiş üstadın. Zaten her meşkte de bahsetmiş şu dizelerle:
“Sinemde bir tutuşmuş / Yanmış ocağ olaydı/ Zülfün karanlığında/ Bezme çerağ olaydı/ N’olaydı yar n’olaydı/Yar bade dolduraydı/ Şu garip gönlüm için/ Kanun icad olaydı...”
Bir 9 Kasımda daha Demirbağ’sız, Harput müziği. Büyük üstadı saygıyla anarken şunu söyleyelim: Garip gönlümüz için kanun icad olmadı üstad.