21 Kasım 2014 00:56

Ülker işçisi kazanırsa biz kazanmış olacağız

Öz Gıda-İş Sendikası'ndan, DİSK/Gıda-İş Sendikası'na geçtikleri için işten atılan ve fabrika önünde direnişte olan Ülker işçilerine çeşitli fabrikalarda çalışan sınıf kardeşlerinden destek mektupları geldi

Paylaş

Olcay ÖZAK
Topkapı AVPİM/İstanbul


Merhaba arkadaşlar;
Ben Türk-İş’e bağlı Haber-İş Sendikası’nda örgütlü bir işçiyim. PTT’de çalışmaktayım. İş yerim Topkapı’da, Ülker Fabrikasına çok yakın. Ülker’in önünden her geçişimizde enfes çikolata ve kek kokusu bizi fabrikaya dönüp bakmaya zorlardı. Bazen de tam akşam üzeri Ülker’in etrafa yaydığı o muhteşem koku açlığımızı aklımıza getirirdi.

Öyle zamanlardafabrika hakkında duyduklarımızı birbirimize anlatır, bazen de özenirdik. Öyle büyük bir fabrikada çalışıyor olmak, iyi bir ücret, sosyal haklar, sendika vs demek olduğunu düşünüyorduk. Eeee tabi bir de basında Ülker’in sahiplerinin ne kadar zengin oldukları hayırsever oldukları falan sık sık yer alıyordu. Bu zenginlik işçilere de yansıyordur diye düşünüyorduk. Fakat bunu böyle olmadığını Ülker’den atılan 8 işçi arkadaşımız bize anlattı.

Evet sendika vardı fakat sendika işçilerinin sorunlarını çözüp, yaşam şartlarını düzeltmek yerine, mevcut kötü koşulların devamını sağlayıp itiraz edeni yöneticilerle anlaşıp işten attırmakla tehdit ediyordu. İyi bir ücret mi? Aldıkları ücret asgari ücretin biraz üstünd. O da çok çalışıp fazla mesai yaparlarsa!
Ülker fabrikasının önünde atılan işçilerin direnişe başladığını duyduğumuzda işyerinde taşeron olarak çalışan işçi arkadaşlarımızla birlikte Ülker işçilerini ziyaret edip destek olmaya, siz haklısınız ve yalnız değilsiniz demeye gittik. Sanırım direnişin ilk günüydü, hava oldukça soğuktu. Bizden başka ziyaretçileride vardı işçilerin. Antikapitalist Müslümanlar, lise  öğrencileri, üniversiteliler. Direnişteki arkadaşların kararlılığı ilk gün olmasına rağmen yüzlerine yansımıştı.

Ülker fabrikasının sahipleri  kamuoyunda muhafazakar, dindar, hak yemeyen hayırlı birçok iş yapan insanlar olarak yazılıp çiziliyordu. Nitekim işyerimizinde içinde yer aldığı Topkapı-Bayrampaşa bölgesinde birçok cami ve okul yaptırmışlardı ve servislerimiz her sabah bunların önünden geçiyordu. Ülkerlerin memlekete ne kadar hayırlı işler yaptığını düşünmemizi istermişler gibi. Oysa o kadar hak hukuk gözetmediklerini bu direniş bizlere gösterdi. Gördük ki Ülker’in bir gıda devi olmasını sağlayan işçiler, en demokratik hak olan sendika seçme hakkını kullandıkları için işten atılmışlar. Tabi işveren böyle demememiş işten atarken. Ne demiş “verimsiz çalışma” demiş. Hem de birkaç ay önce verimli çalışmasından dolayı ödül verdiği işçi(ler) için. Geçtiğimiz günlerde medya da Ülker’in İngiliz gıda devi United Biscuits 3 milyar dolara satın aldığını yazıyordu. İyi güzel de bu işçilerin hakkı ne olacak? Ziyaret gittiğimizde işçi “Murat Ülker Bedri Baykam’ın boş bir çerçevesine 125 bin dolar verdiğini, ama onun bu kadar zengin olması için hiç durmadan çalışan işçilere ise haklarını vermeye yanaşmadığını, hakkını almak isteyenlerinde kapının önüne konulduğunu” söylüyordu.

Bizler  farklı işyeri, farklı sendika demeden sınıf dayanışmasını, bu mücadelenin ancak birleşirsek kazanılacağını, Ülker işçisinin kazanımının ülkedeki bütün işçilerin kazanımı olacağının bilinmesini isteriz. Bu ziyaret bizlerde de bir heyacan yaratmıştı. İşyerinde gelemeyen arkadaşlarımıza anlattığımızda onlarda biran önce direniş yerini görmek istediler. Ertesi gün ve sonraki günlerde öğlen paydoslarında, iş çıkışlarında bulduğumuz ilk fırsatta direnişteki arkadaşları ziyaret ediyor, dayanışmayı büyütmeye çalışıyoruz. Ve işyerinde bu direnişten bahsediliyor, neler yapabilirizi konuşuyoruz. Direniş devam ediyor, haksızlık, hukusuzluk ortada. Yapılması gerekenler belli. Şucu, bucu demeden, o sendika bu sendika demeden bunu işçi sınıfının meslesi olduğu bilinciylebu mücadele eden Ülker işçilerinin kazanımla çıkmasını başarmalıyız. Bilelim ve inanalım ki Ülker işçisi kazanırsa biz kazanmış olacağız.


Ülke(r)de birleşme zamanıdır

Keje SARIGÜL/İSTANBUL

Sizleri mücadelenizdeki kararlılığınızı sevgiyle saygıla selamlıyorum.

Ben Tuzla OSB’de 9 ayını direniş çadırında geçiren işçi bir arkadaşınızım ve 26 yılık işçilik hayatımda aslında çadırda işçileştim. Yani 9 ay benim için temel eğitimimi yapmış olduğum bir zaman oldu. Sizlerin ve hergün aramıza katılan sınıf kardeşlerimizin çoğaldığını görmek umudumuzu büyütüyor. Hani çadırınızda bir yazınız vardı ya “ÜLKERle başlar sabahlar” evet direniş çadırında Ülke(r) de başkadır, sabahlar çayın demi, peynirin dilimi, ekmeğin sıcağı, zeytinin tanesi de... Geç kalan arkadaşımızı aramalar sormalar, birbirini görünce gülmeler, severek el uzatmak, birbirine güvenmek, tüm kaygıları ortadan kaldırıp çöpe atmak...

Ülke(r)de direniş çadırında başkadır dostluklar. Pek çok işçinin ah bir içeri girbilseydim dediği fabrikalar da işçilerin ne çok sömürüldüğü grev ve direnişlerde oartaya çıkıyor. Peki biz neden direnişleri bekleriz ya da grevleri. Çünkü iş yerlerimizde Alevi yada Sünniyiz, Türküz ya da Kürdüz, ya dindarız ya da gayrimüslümanız... Gerçeğin başka olduğunu bıçak kemiğe değince anlıyoruz. Oysaki çalışırken işçiler birbirinden uzaklaştırılırken, yanlızlaştırılırken, güvensizleştirilirken, Ülke(r)ler de her geçen gün daha da zenginleşiyor. Saltalantalırı da iscinin ekmeğine göz diken sarı sendikaları arkalarına alarak sürdürüyorlar. Bizler sadece patronun sömürüsüne karşı değil aynı zamanda, ihanet eden sendikacılara karşı da birlik olmalıyız. Birleşerek, çoğalarak sınıf kardeşlerimizle, emek dostlarıyla birlikte mücadeleyi büyütmeliyiz. Kardeşler bizim de tam burada sorumluluklarımızı görmemiz çok  önemli.

Bölük pörçük halimizi değiştirmek için mücadelelerimizi birleştirmeliyiz. Tuzla’dan, Danone işçisine, demir yolu özelleştirmesine karşı yürüyen Birleşik Taşımacılık Sendikasına üye emekçilere kadar birleşme zamanıdır.

Ülke(r)de birleşme zamanıdır.


Kazananlar mutlaka direnenler olmuştur

Topkapı Şişecam’da direnen cam işçileri adına
Serkan Bircan/Çayırova Düzcam Fabrikası/Kocaeli

Topkapı direnişçileri olarak Ülker işçilerinin mücadelesini en sıcak duygularımızla selamlıyoruz. İşçi sınıfı AKP iktidarı ile beliren ve her geçen gün artan iş cinayetleri, taşeron uygulamaları, sağlıksız çalışma koşulları ve düşük ücret uygulamaları ile baskı altında tutulmak ve atanan yandaş yöneticilerle hizaya getirilmek isteniyor. Bu baskıcı iktidar ile kolkola giren patronların bu tutumu karşısında boyun eğmedik eğmeyeceğiz. Bizler biliyoruzki her direnen kazanmaz ama kazananlar mutlaka direnenler olmuştur. Sorun ne kadar işçi ve patron arasında görünsede bir o kadarda siyasidir. Patron takımının her türlü saldırısına karşı elimizdeki en büyük güç birliğimiz ve üretimden gelen gücümüzdür. Bütün direniş alanlarının birleştiği çalışanların kendi sendikal tercihlerini yaptığı, söz karar tabanındır ilkesinin egemen olduğu bir sendikal anlayış ile işçi sınıfının iktidarda temsil edildiği günleri hep birlikte görmek ve o kutlu günde hep birlikte büyük bir halaya durmak dileğiyle. Siz değerli Ülker direnişçilerini eski Topkapı Şişecam direnişçileri adına selamlıyoruz. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz. Yaşasın onurlu mücadelemiz. Mücadeleniz mücadelemizdir.


Ülker’in işçileri de hergün zorunlu 12 saat çalışıyormuş

Hüseyin DUR/Sancaktepe Ayakkabı İşçisi/İstanbul

Ben ayakkabı imalatçılarının bulunduğu Sancaktepe’de kalfa olarak çalışıyorum. Genel olarak bizim çalışma koşullarımız kuralsız, esnek, sigortasız, sağlıksız ve örgütsüzdür.

Ben Ülker işçilerinin sendikalı, sigortalı iyi şartlarda çalıştıklarını düşünüyordum. Hem de Ülker işvereninin muhafazakar olması ve işçilerininde benzer düşüncede olması bu düşüncemi daha da kuvvetlendiriyordu. Ülker’de sendika değiştirdiklerinden dolayı işçilerin işten atıldıklarını duyunca şaşırdım. Ancak işten çıkartılan arkadaşların anlattıklarını duyunca anladımki hiç birşey göründüğü gibi değilmiş. O dünya devi diye övünen Ülker’in işçileri de hergün zorunlu 12 saat çalışıyormuş. Çalışma koşullarından dolayı işçilerin bir çoğu meslek hastalıklarına yakalanmış. Uzun çalışma koşulları işçilerin piskolojilerini bozmuş ev düzenlerini yerle bir etmiş, sosyal hayat aile hayatı kalmamış.

Bütün bunlardan anlıyoruzki işçilerin sorunları aynı, ister büyük işletmelerde ister merdiven altı atölyelerde ya da küçük imalathaneler olsun ya da kendini muhafazakar olarak ilan eden patronların işletmeleri olsun sonuç hep aynı. Peki çözüm ne? Tabiki Lazı, Çerkezi, Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi, muhafazakarı, laiki bütün emekçilerin kendi sorunları etrafında  birleşmesi ve örgütlü bir şekilde mücadele etmesidir. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.

ÖNCEKİ HABER

İstanbul’un kısa’ları seçildi

SONRAKİ HABER

Köle olmak istemiyoruz’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa