26 Kasım 2014 00:54

Sen de mi be Melisa…

Tiyatro eleştirmeni- yazar Üstün Akmen önceki gün hayatını kaybeden Şair-Yazar Melisa Gürpınar'ı yazdı

Paylaş

Üstün AKMEN

Öğleye doğru ağlaya ağlaya Dilek (Türker) telefon etti, Melisa (Gürpınar)’nın aramızdan çekip gittiğini söyledi. Birden içim eridi, sesim titredi.

Ben, Melisa’yı neredeyse 55 yıl önce tanımıştım.

Tanıştıktan hemen sonra, yüreğimi temizlemek için (ya da temiz tutmak için), yüreğime Melisa’nın sevgisini doldurmuşlardandım.  

Eylülde göç eden leyleklere el sallayan eski İstanbullu kadınlar, sayılı fırtınalar, her yıl niyet edilip aktarılamayan damlar, pençe yaptırılan ayakkabılar, ters yüz edilen giysiler, kış için hazırlanan reçeller, sandal sefaları, bastonlarına tutunarak titrek adımlarla sandalına binip balığa çıkan, hayat karşısında yalnızlıklarına direnen emekliler, kış bastırdığında sığınılan sobalı odalar, betonlara gömdüğümüz kırlar, erguvanlar, mor salkımlar, şakayıklar, manolyalar, gülibrişimler, filbahriler, hanımelleri, yok olan bostanlar, yılbaşı eğlenceleri, kaybolan tatlar, yemişler..
Anılardan, düşlerden, imgelerden oluşan öykülerini okurken her daim sarsılmışlardandım.
Elinden ya da dilinden insanlara hiçbir kötülük gelmemiş bu dostun yıllar yılı yüreğinde yer tutmuşlardandım.

Melisa beni daima iyiye, doğruya, güzel olana doğru itmişti.  

İnsanlara ayırım yapmaksızın hep iyilikte bulunduğuna tanıklık etmiştim, tanıklık ederken benim de içimde kötülüğe yer kalmadığını gözlemlemiştim.

“İstanbul, ışıklı ve bir yüzüyle çok zengin bir kent artık görünüşe bakılırsa,” diyordu bir yerde, “… ama tarihsel varlığını yitiriyor, uygar dünyanın içindeki yerini yitiriyor, uygar dünyanın içindeki yeri kararıyor gitgide. Ve ben korkuyorum” diye de ekliyordu, korktuğunu bizzat gözlemlemiştim.
 
Doğa tutkunuydu.

Yüzyıllardır İstanbul’da yaşamış bir aileden geliyordu,

Asildi, daima vakurdu.

Dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İstanbul’a tutkundu, yitip giden değerlere hep özlem duydu.
Emirgân’da lale zamanı çiçek açan yalancı kiraz ağacını, toplumsal hayattaki olumsuz değişmeleri, yaşanan bireysel ve toplumsal olayları, küreselleşmenin, tek kültürlülüğün dayattığı olumsuzlukları, çatırdayan dostlukların sızılarına karşın badem ağacıyla kurulan dostluğu, günden güne yok olan dünyayı, geçmişe, insanın iç dünyasındaki hüznü saklayan gizli köşeleri, kalabalıklar içindeki yalnızlıkları, özlemleri hep onun kitaplarından içime sindirmiştim.

Kitaplarını okudukça hem onu daha fazla tanıyıp sevmeye başlamıştım, hem de onun yaşantısından kendime örnekler çıkartmıştım, belirli bir yaştan sonra olsa dahi onun gibi olmak gayretiyle yıpranmıştım.

Ona olan saygımla, onun kadar dürüst yaşamaya çalışma gayreti bende hâsıl olduğunda, zaten iyi insan olduğuma inanmıştım.

Çok kötü!

Eski dostumu asla unutamayacağım.

İyi de unutamazsam ne yapacağım?

ÖNCEKİ HABER

Üç çadır kente yetecek oyuncak

SONRAKİ HABER

Gübre değil siyanür akıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa