26 Kasım 2014 01:08

O öyle değil!

Yönetim kurulunda Sümeyye Erdoğan’ın bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği’nin düzenlediği “Kadın ve Adalet Zirvesi”nde Cumhurbaşkanının konuşmasında kadınların eşitlik talebinin haksızlığını anlatmak için ne kadar yalan, çarpıtma, karaçalma ve manipülasyon tekniği varsa kullandı ve “gerçek eşitlik” talep eden kadınları bir kez daha hedef tahtasına koydu.

Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

Yönetim kurulunda Sümeyye Erdoğan’ın bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği’nin düzenlediği “Kadın ve Adalet Zirvesi”nde Cumhurbaşkanının konuşmasında kadınların eşitlik talebinin haksızlığını anlatmak için ne kadar yalan, çarpıtma, karaçalma ve manipülasyon tekniği varsa kullandı ve “gerçek eşitlik” talep eden kadınları bir kez daha hedef tahtasına koydu. Kadınların eşitliğini değil eşdeğerliğini annelik üzerinden kurgulayan ve inançlı insanların kadınlara şiddet uygulamayacağını iddia eden Erdoğan’dan, ülkedeki kadın cinayetlerinin katliam boyutuna varışını değerlendiren, Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmelerin gereğinin yerine getirilmesine vurgu yapan bir cümleye duyamadık haliyle.

Erdoğan’ın ağzından “Komünist rejimlerde olduğu gibi, eline ver kazmayı küreği çalışsın… olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına ters düşer…” lafı döküldükçe daha bir gün öncesinde şehirlerarası yollarda seyrederken üzerlerinde karayolları önlükleriyle ellerinde kazma kürekle yol çalışmasında bulunan köylü kadınların görüntüsü canlandı gözümün önünde. Bu kadınlar, yaşadıkları bölgelerde AKP hükümetinin politikaları sonucu tarım tamamen çökertildiği için taşeron firmalarda üç kuruşa, güvencesiz, çoğu zaman kayıtdışı çalışmak zorunda kalıyor.

Bugün sahip olduğumuz sosyal hakların neredeyse tamamının dünya işçi sınıfının bu insan odaklı gelecek için verdiği tarihsel mücadelelerin bir sonucu olduğunu, bu hakları tümüyle elimizden almaya çalışan kapitalist sistemin bir temsilcisi ve yürütücüsü olarak Erdoğan elbette her fırsatta inkar edecek, çarpıtacak.

Karartılmaya çalışılan sosyalizm deneyimine ilişkin bellek neyse ki canlılığını koruyor ve kadınları hoyratça ağır işlerde çalıştıran kimmiş görebiliyoruz.  İşte bu deneyimden bugüne ışık tutan notlar:
Sovyetler Birliği’nde tüm çalışma yaşamı işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması üzerine kuruluydu. Kadın ve çocukları ayrıca gözeten, kadınların toplumun üretken, faal ve eşit bireyleri haline gelmesinin her türlü maddi koşullarını sağlayan uygulamalar söz konusuydu.

KADIN İŞÇİLER İÇİN ÖZEL POLİTİKALAR

Sovyetler’de çalışma yaşamını düzenleyen yasalar, kadın bedeninin özelliklerini gözeten ve anne ve çocuk çıkarlarını koruyan düzenlemeler içeriyor ve özellikle kadın emeğinin korunmasına güvenceler getiriyordu.

Sovyetler Birliği’nde kadınların belli işlerde (örneğin kömür ocakları, metal döküm işleri) ve belli kimyasal maddelerle (örneğin kurşun, benzen, krom, nikel, zifir) çalışmaları yasaktı.
Fabrikalarda hamile kadınlar için özgün istihdam politikaları bulunuyordu. Kadın işçinin hamileliği tespit edilir edilmez, fabrikanın toksik maddelere maruz kalmayacağı daha güvenli bölümlerine aktarılıyordu. Dahası doğumdan sonra bir yıl ücretsiz izin alabiliyor, daha sonra eski işine kıdem ve emeklilik haklarında bir kayıp olmadan dönebiliyordu.

Emziren annelerin mesaiye kalmaları ve gece çalıştırılmaları yasaktı. Aynı şey gebeliğin 4. ayından itibaren hamile kadınlar için de geçerliydi. Doğum ve emzirme izinleri (toplamda 112 gün) ücret kaybına uğramadan kullanılabiliyor ve zorlu ya da ikiz, üçüz gibi çoklu doğumlarda bu süre uzatılıyordu. İşletme ve kurum yöneticileri talebi halinde kadın çalışana doğum iznini yıllık izniyle birleştirmesine ve bir yıllık ücretsiz izine ayrılmasına izin vermek durumundaydı. Kadının çocuğunu düzenli ve zamanında emzirebilmesi için her üç saatte bir asgari yarım saatlik emzirme izni sağlanıyordu.

Erdoğan’ı komünist rejimlere, sosyalizme saldırtan, karaçaldıran ise gerçek eşitlik talebini yükselten kadınların bugün dünya çapında muhafazakarlaşan, gericileşen, ırkçılığı körükleyen kapitalist sisteminin politika ve uygulamalarına karşı mücadelenin, insanın insan tarafından sömürülmediği bir dünya umudunun büyütülmesinin en temel dinamiklerinden birini oluşturmasından ötürüdür. Dolayısıyla sermayenin fırsat eşitliğine, gericiliğin fıtrat adaletine karşı kadınların gerçek eşitlik talebiyle yürüttüğü mücadele her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.

ÖNCEKİ HABER

‘Devrim savaşın kirli yüzünü ortaya çıkardı’

SONRAKİ HABER

‘Kaleyi içeriden zorluyoruz’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa