İnsanlığın yeni oyuncağı: 'İlaçlar'
Tarih bize savaşlarla salgın hastalıkların kesiştiği dönemleri fazlasıyla gösterdi. İspanyol gribi, verem, kuş gribi, domuz gribi... Şimdi de Ebola
Kübra Alp
ODTÜ
Kimya Mühendisliği Öğrencisi
İlaç çok eski zamanlardan bu yana insanoğlunun peşini bırakmadığı bir madde olmuştur. İlaca dair ilk yazılı kaynaklar eski Çin, Hint ve Akdeniz uygarlıklarına dayanır. Milattan önce 1700’lerde Babil’de hazırlanmış bir taş tablet bilinen en eski ilaç kataloğudur. Özellikle antik çağlarda Mısır’da mumyacılığın getirdiği tıp bilgisi onları şifalı bitki, baharatlar ve minarellerle birlikte ilkel yollarla tedavi yöntemleri kullanmaya itmiştir.
16. yüzyıla geldiğimizde ilaç hazırlanması ve kullanımı artmış, 17 ve 18. yüzyıllarda ise geleneksel uygulamalar bırakılıp yerine ilaçların etkileri üzerine yapılan deneylerle yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda modern farmakoloji (eczabilim, ilaç bilimi) gelişmeye başladı ve 20. yüzyıla geldiğimizde ilaç sektöründeki ilerlemeler hızlandı, deneklerle yapılan araştırmalar arttı.
TARİHSEL SERÜVENDEN TİCARİ BOYUTA
Yazımızda yüzyılları hatta bin yılları göz açıp kapayıncaya kadar geçtik belki ancak hızla gelişen ilaç endüstrisi günümüzde büyük çapta gelir getiren bir sektör haline geldi. Büyük kapitalist devletler ürettikleri ilaçların formüllerini küresel pazarda diğer ülkelere satarak sağlık hakkını da ‘ticari bir mesele’ye dönüştürdü.
Bu sektörde giderek tekelleşen şirketler halkları denek olarak kullanarak zenginleştiler. Örneğin ilaç endüstrisinin oldukça gelişmiş olduğu ABD’de 1977-1997 yılları arasında yurttaşlar üzerinde gizli askeri deneyler yapılması yasaldı. 1997’de gelişen tepkiler üzerine bu durum ‘yasal olarak’ kaldırıldı. Avrupa’da da dev ilaç şirketleri giderek büyüyor. Almanya’da ilaç fabrikalarının kurduğu futbol kulüpleri bile var. (Bayer Leverkusen)
‘İnsanlık adına’ sınırsız sayıda ilaç üretiliyor. Hükümetlerin söylediklerine göre bugün tedavi olmak da ilaçlara ulaşmak da çok kolay. Gerçekten de aşırı derecede ilaç üretimi ve tüketimi söz konusu. Başı ağrıyanlardan morali bozuk olanına kadar bilinçsiz ilaç tüketimi giderek yaygınlaşıyor. Fakat bunun yanı sıra gerçekten ihtiyacı olan yerlere gerekli ilaçlar ulaşmıyor. Bugün bir insanlık dramının yaşandığı Kobanê’de olduğu gibi...
FİLM SENARYOSU DEĞİL TEHLİKENİN TA KENDİSİ!
Olayın güncelliği üzerine değindiğimiz bu noktalardan sonra, işin görünmeyen yönüne dair de bir tartışma yürütmek istiyoruz. İnsanoğlu varlığından bu yana doğaya hükmetmek istemiş ve salgın hastalıklarla mücadele etmiştir. Fakat bu salgın hastalıklar günümüzde daha tehlikeli boyutlara ulaştı. En sonunda ismini bile bilmediğimiz hastalıklar kapımızı çaldı. Bu hastalıklar çanların kimin için çaldığını gösterdi. Hepimiz çanların bizim için çaldığını biliyoruz sanırım, bu yüzden bu kadar endişeleniyoruz ve birbirimize hastalıklı gözüyle bakıyoruz. Uzun lafın kısası; laboratuvar ortamında üretildiği düşünülen virüsler, bugün devletlerin savaşında en büyük silahlarından biri haline geldi. Dünya savaşlarda kılıç, kalkan, tüfek, dinamit, bomba, kimyasal silah gördü. Şimdi yeni bir silah çeşidi için endişelenmeliyiz. Biyolojik silahlar...
Hergün gazetelerde Ebola virüsüyle ilgili haberler okur olduk. Kafamızda da binlerce soru işareti var. Tarih bize savaşlarla salgın hastalıkların kesiştiği dönemleri fazlasıyla gösterdi. İspanyol gribi, verem, kuş gribi, domuz gribi... Şimdi de Ebola. Her biri belli savaş dönemlerinde ortaya çıkıyor ve yaygınlaşıyor. Acaba böyle virüsler daha ne kadar artacak? Bu virüslerin ortaya çıkmasının ardından önümüze yine kutu kutu ilaçlar sunulacak mı? Bunların cevabını ileride göreceğiz.
SORUN VE ÇÖZÜMÜN ADI ORTAK
Kimyasal silahlarda olduğu gibi biyolojik silahlarla da sonraki nesillerin geleceği mahvediliyor. Çernobil, Hiroşima gibi örneklerden emperyalist devletler pek ders çıkarmamışa benziyor ki hala bu yönde çalışmalar yaygınlaşıyor. Yeni silah formlarıyla karşımıza çıkıyorlar. Aynı anda milyonlarca kişinin ölmesine sebep olan, sürekli mutasyon geçirip kontrol altına alınamayan virüsler insanlığın sonu mu olacak? Derken, insanların kafası yine ilaçlara çevriliyor. Bir film senaryosuna benzeyen bu durum insanların en çok ilaç sanayisinden zarar görmesine neden olurken, maalesef kurtuluşu yine aynı yerde aramasına sebep oluyor.