Süleymaniye'de saklı cennet: Botanik bahçesi
Süleymaniye İstanbul’un en güzel manzarasına sahip mahallelerinden biri. Adını Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nden alan mahalle, İstanbul’un üçüncü tepesinden Boğaz’a bakıyor.
Nazife YAŞAR
İstanbul
Süleymaniye İstanbul’un en güzel manzarasına sahip mahallelerinden biri. Adını Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nden alan mahalle, İstanbul’un üçüncü tepesinden Boğaz’a bakıyor. İstanbul Üniversitesinin arkasında olan mahallede bundan dolayı birçok öğrenci kafesi var. Hele hele teras kafeleri... Canınız mı sıkıldı? Atın kendinizi Süleymaniye’deki teras kafelerden birine, eşsiz manzara eşliğinde yudumladığınız Türk kahvesi getirecektir keyfinizi yerine... Girizgahtan anlaşılacağı gibi severim Süleymaniye’yi.
Yolumuzu Süleymaniye’ye düşürdüğümüz bir gün, ustaların ustası Mimar Sinan’ın o mütevazı mezarının önünden geçip, Vefa’ya boza içmeye inelim derken yeni bir yer keşfettik. Meğer İstanbul Üniversitesinin bir botanik bahçesi varmış ve her Süleymaniye’ye gidişimizde önünden geçiyormuşuz. Boza biraz beklesin deyip giriyoruz içeri. Bir güvenlik görevlisi kesiyor önümüzü ‘Hafta sonu kapalı’ diyor. Botanik bahçesi ne kadar zamandır burada, kaç çeşit bitki var, üniversiteye mi ait gibi sorularla biraz bilgi almaya çalışıyoruz. Aldığımız bilgiler bahçeyi görmeyi isteğimizi artırıyor ve ertesi gün soluğu botanik bahçesinde alıyoruz. Kötü şans, gittiğimiz gün hava yağmurlu. Yağmura rağmen, bahçe tahmin ettiğimizden daha da etkileyici. İstanbul’da yetişeceğini aklınıza bile getiremeyeceğiniz yüzlerce çeşit bitki dallarını uzatıp çağırıyor içeriye... Bahçe, Taş bahçe , tıbbi bitkiler, deney alanları, Türkiye bitkileri, arboretum (ağaçlık) gibi bölümlere ayrılmış. Araştırma, kaktüs, orkide, yağmur ormanı, tropikal meyve, sikas gibi birbirinden büyüleyici seralar... Nilüfer havuzları... 1840 yılından kalma bitkilerin yer aldığı herbaryum (kurutulmuş bitki bölümü), tohum bankası, botanik kütüphanesi ve botanik araştırma laboratuvarları da cabası...
ANNENİZE SÜPRİZ YAPIN
Anneniz ya da babanız çicek yetiştirmeyi seviyor ve hasta çicekleri varsa size çok iyi bir haber: Bahçe bakım ve tedavi hizmeti de veriyor.
Bu saklı cennet (aman kem gözlerden uzak) gezilere ve eğitim faaliyetlerine de açık. Her yıl yaklaşık 10 bin öğrenci, araştırmacı ve turist bahçeyi ziyaret ediyor. Bahçe her yıl binden fazla biyoloji ve lisans öğrencisinin botanik eğitimine katkıda bulunuyor.
Siz de ‘Bak çocuğum bu muz ağacı, bu kekik, bu avokado, bu kahve ağacı’ diyerek çocuğunuzun gözündeki şaşkınlığı görmek isterseniz ya da kuş sesleri eşliğinde Boğaz’ı bir de şahane bir bahçeden seyretmek isterseniz mutlaka gidin.
HİTLER’E Mİ BORÇLUYUZ?
1935 senesinde hizmete giren İstanbul Üniversitesi Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi Türkiye’nin en eski botanik bahçesi. Hitler faşizminin baskısıyla Almanya’yı terk etmek zorunda kalan bilim insanlarından Botanikçi Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo Brauner ile Zoolog Prof. Dr. Andre Naville, 1933 yılında Türkiye’ye gelirler ve biyoloji enstitülerinde botanik ve zooloji dersleri vermeye başlarlar. Daha sonra Prof. Dr. Alfred Heilbronn önderliğinde İstanbul Üniversitesine bağlı botanik bahçesinin kuruluş ve düzenleme çalışmaları başlar. Tropikal bitkilerin bulunduğu seraları, açık hava gezi alanı ile büyüleyici bir mekan. Dünyanın ve ülkemizin birçok bölgesinden gelmiş kardelenler, trakya lalesi, kahve ağacı, vanilya, böcek kapanı, muz ağacı, avokado gibi bitki ve ağaç örneklerini görmek mümkün.
MÜFTÜLÜĞE VERİLEBİLİR
Seralardan çıkıp bahçenin Haliç’e bakan tarafına doğru indiğimizde Boğaz’ın o muhteşem manzarsıyla karşılaşıyoruz. İçinde yüzlerce bitki türünün olduğu küçük yağmur ormanından Boğaz’a bakmak. Ah bir de yağmur olmasa...Bu muhteşem manzaraya nasıl oldu da bir gökdelen kondurmadılar, nasıl hâlâ üniversitenin elinde gibi bir sürü soruyla Prof. Dr. Muammer Ünal’ın yanında alıyoruz soluğu. Prof Ünal, Tansu Çiller’den beri her gelen hükümetin bahçeyi almak için girişimlerine tanık olmuş. Tepkiler üzerine geri adım attıklarına da. “Bakalım yine böyle söylentiler var. Ne olacak bekliyoruz’ diyor.
Bahçenin müftülüğe verileceği iddialarını sormak üzere aynı bahçedeki İstanbul Müftülüğüne gidiyorum. Koca binada tek kadın olmak ürkütse de, görevliler oldukça kibar. Girişte derdimi anlattıktan sonra basın bürosuna yönlendiriyorlar. Ordaki görüşmeden sonra orası da İstanbul Müftüsü kalemine yönlendiriyor. Neyse efendim yaklaşık bir saat bekledikten sonra İstanbul Müftülüğü bu soruları yanıtlama yetkilerinin olmadığını Diyaneti’in telefonunu vererek beni uğurluyor.
Daha sonraki araştırmalarım gösterdi ki, bu şahane bahçeyi bir punduna getirip birilerine peşkeş çekme hevesindeler. Şimdiye kadar bunu başaramamışlar dileğimiz bundan sonra da başaramamaları....