30 Kasım 2014 04:16

Uysa da uymasa da

Geliriniz giderinize, dünya görüşünüz hayatınıza, yaptıklarınız söylediklerinize, sarayınızın cereyan faturası gerçeklerin aydınlanma hızına uymasa ne olur, makyajınız saçına uyduktan sonra.

Uysa da uymasa da

Çağdaş GÜNERBÜYÜK

Ayakta duran, çantasını yere atıp, “Hakkımı sana yedirmem” diyor. Oturanlardan birini işaret edip “Geçen hafta kimlerle birlik olduğunu gördük” diye kafa sallıyor. Beriki inkarda, “Kimseyle birlik olmadım” diyor. O kendisinin kıskanıldığını düşünüyor. Öteki arkasından entrikalar çevrildiğini. Dayanamayacakları şeyler var, her birinin ötekine “Bana kimse böyle davranamaz” dediği nokta değişiyor.
“Hakkımı yedirmem” diyenin sözünün devamı şöyle; “Bana tarz değilsin diyemezsin. Tarzım ben.” Çünkü Yeni Türkiye’de, insanların başlarına ne geleceğini düşünmeden lafını söyleyebildiği, kendisini her türlü aşağılamaya karşı savunabildiği, içinden geçeni rahatça ifade edebildiği programın adı, Bu Tarz Benim. Çünkü “fıtrat”, bunu gerektirir. Çünkü halkın talebiyle, ya da yanı başındakiyle, hatta kendi kendisiyle, dün söylediğiyle, akılla, mantıkla, izanla asla uyumlu olmayan birileriyle dolu olan televizyon ekranında, ayakkabıyla çanta arasındaki uyumdur, aslında herkesin merak ettiği.
Geliriniz giderinize, dünya görüşünüz hayatınıza, yaptıklarınız söylediklerinize, sarayınızın cereyan faturası gerçeklerin aydınlanma hızına uymasa ne olur, makyajınız saçına uyduktan sonra. Bu profesyonel kombincilerin birbirine hakkını yedirmemesi üstüne kurulu olan yıldız toplama macerası, televizyonun yeni gözdesi. Yeni Türkiye’nin parlak camını bilen biliyor, erkeğe her şey yasak, kadına ondan da fazlası yasak bir yer. Kadınlara ayrılan kuşak da yemek pişirttirme, aile kavuşturma, evlenmek isteyeni buluşturma, evlenmiş olanı yarıştırma üstüne. İşte bunlar hep “fıtrat”. Kombinlerden yıldız toplayanların gündemi de elbet aynı ya, doğrudan konusu evlilikle ilgili değilmiş gibi yapan tek program bu ve benzerleri. Kadına bırakılan tek alanın ilanı gibi. Sloganı: “Canım daha geçen hafta ben aynı ceketi giymiştim.” Allah başka keder vermesin.
(Ermenekli babanın ayağındaki yırtık lastiğin karasıyla, oğlunun çıkarırken öldüğü kömürün uyumu konuşulur belki o televizyonda, acılı müziklerle. Ama saraylının işçiye, kadına, insana vadettiği günlerin karasından söz eden olursa, en genel yayın yönetmenleri bile ceketini hazır edip kulağını saraydan gelecek telefona diker herhalde.)

‘TEK YOL KOMBİN’

Madencinin kızına bak mesela, tam devrim yapacak, tarz olmuyor. Yeni Türkiye’de değil canım. Hani insanları birbirine kırdırma yarışmasına katılmıştı, Açlık Oyunları yok mu? Memleketi madenci şehriydi. Alev alev bir gelinlikle yürümüştü sahnede. Altından da alaycı kuş elbisesi çıkmasın mı? Açlık Oyunları halkı hâlâ bunu konuşuyormuş anlaşılan. Yeni filmde, ülkenin bütün yoksulları ayaklanmış, onları başkente karşı birleştirip yönetmek ihtiyacı hasıl oluyor. Örgütlenme anlayışı, daha çok propaganda klipleri çekip yayınlama üstüne. Düşman bir klip çekmiş, devrimci yeraltı muhalefeti de alaycı kuşla kendi klibini çekecek. Nişanlısını kurtaracaklar, söz. Tamam kardeşinin kedisi de kalabilir. Alaycı Kuş’un şartları tamamsa, o da kabul ediyor, devrimin reklam yüzü olmayı. Peki ya modacı? Bütün imajı, taktiği ve en kritik hamleleri, eski düzenin paralı askerlerinin yaptığı bir ayaklanma bu, modacısız olmaz. Sonrası? Tek yol kombin!
Şimdi, bunca karanlık içinde ampulleri cayır cayır yanan sarayda oturan kişinin kadına eşitliği bile reva görmeyen ve hiç de deli saçması olmayan nutku, her şeyi yasaklanan kadınların bir ayakkabıyı çantaya uydurma özgürlüğüne mahkum edilmiş olmasıyla uyumluydu, diyelim. Kadın evinden çıkmasın derken bile komünizm korkusunu hatırlayan “fıtrat” zihniyetiyle, hayali bir ayaklanmanın selametini, evinde endişeyle sevgilisini bekleyen kadın kahramanın imajına kitleyen Hollywood göz boyamacılığı da, sınıf kardeşliğinden uymuş olsun. Bu gene de uyumsuz bir nazar boncuğu olacak: Yine de siz uyumsuz kıyafetle çıkmak, acayip giyinmek, takıp takıştırmaktan uzak durun ki, “deli saraylı gibi” demesinler.
Çünkü saraylar, imajlar değil yırtık ayakkabılar kazanacak. Uysa da kazanacak, uymasa da kazanacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et