'İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğretilecek'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyunda tartışılan Osmanlıca dersleri konusunda, “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” dedi. Erdoğan'ın Milli Eğitim Şûrası'nda alınan ve TBMM'den geçmesi gereken tavsiye kararları konusunda bu kadarnet konuşması dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyunda tartışılan Osmanlıca dersleri konusunda, “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” dedi. Erdoğan'ın Milli Eğitim Şûrası'nda alınan ve TBMM'den geçmesi gereken tavsiye kararları konusunda bu kadarnet konuşması dikkat çekti.
Yüz binlerce eserden bir neslin uzaklaştırılmasını şah damarının kesilmesine benzeten Erdoğan, çok zengin birisinin iflas etmesinin ne kadar kötü olduğundan örnek vererek, “Çok büyük bir zenginin iflası ne denli acıysa, ilimde çok çok güçlü olan bir milletin bu ilmi kaybetmesi ondan çok daha büyük bir felakettir. Biz şu anda bunu yaşıyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da düzenlenen 5. Din Şurası’na katıldı. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, eğitim şurasında gündeme gelen ve kamuoyunda tartışmalara neden olan okullarda Osmanlıca dersi verilmesinden söz etti. Erdoğan, “Kitaplarımızla, eserlerimizle, harflerimizle, arşivlerimizle bağımızı koparmaya yönelik girişimlere rağmen Türkiye’nin ilim erbabı ayaktadır” diye konuştu.
"Osmanlıcayı bu ülkenin evlatlarının öğrenmesinden rahatsız olanların olduğunu" kaydeden Erdoğan, şöyle dedi: “Aslında bu, eskimez Türkçedir ya. Yabancı bir şey değil bu. Bununla biz gerçekleri öğreneceğiz. Diyor ki ‘mezar taşlarının okunmasını mı öğreteceğiz’. Zaten sıkıntı burada. O mezar taşlarında bir tarih yatıyor. Bir medeniyet yatıyor. Bir neslin mezarında kimlerin yattığını bilmemesinden daha büyük bir cehalet olabilir mi?”
“Bu bizim şah damarlarımızın koparılmasıydı aslında” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bizim şah damarlarımız kopartıldı. Herhalde dünyada bunun benzerini Hülagu yapmıştır. Bütün Bağdat’ın yakılıp yıkılması neyse, bizim de yüz binlerce eserlerimizin yakılıp yıkılması ve eserlerimizden bir neslin uzaklaştırılması herhalde sıradan bir olay değildir. Burada bir şeyler var.”
"Süleymaniye’deki eserleri okuyamayan bir milletin ne durumda olduğunun düşünülmesi gerektiğini" kaydeden Erdoğan, “Bu neye benzer biliyor musunuz? Çok büyük imkanları olan çok büyük bir zenginin iflası ne denli acıysa, ilimde çok çok güçlü olan bir milletin bu ilmi kaybetmesi ondan çok daha büyük bir felakettir. Biz şu anda bunu yaşıyoruz. Bunun öğrenilmesi ve öğretilmesini istemeyenler var. Bu, çok büyük bir tehlike. İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek.” Erdoğan, Türkiye’de ilim hayatının sürekli defansta bırakıldığını iddia ederek, bunun değişmesi gerektiğini söyledi.
YUSUF EL-KARADAVİ'YE DESTEK
Erdoğan, Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi hakkında çıkarılan kırmızı bülten kararına değindi. Erdoğan, "Darbe ile iş başına gelmiş bir zat çıkıyor Interpol'e talimat veriyor. Interpol'e talimatla Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi kırmızı bülten ile aranmak üzere adım atılıyor. Bu nasıl bir iştir. İlim siyasetin emrinde olmaz. Siyaset ilmin hizmetkarı olur" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında işlerin tersine dönmüş halde olduğunu bütün bu gelişmelerin, dünyanın iyiye değil kötüye gittiğinin alameti olduğunu öne sürerek şöyle dedi: "Temennimiz odur ki bunu suretle yeniden ele alıp hele hele Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Din İşleri Yüksek Kurulumuzun, 5'incisi yapılan bu din şurası ile alınan bütün bu kararların takipçisi olması. Bunu İslam dünyası ile de paylaşması. İnanıyorum ki Türkiye'nin yapacağı ene önemli görevlerden bir tanesi olacaktır. Çünkü İslam dünyasında bir söyleme birliği yok. Bizim bunu başarmamız lazım. Türkiye öncü bir rol oynayabilir."
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de konuşmasında şunları kaydetti: “İslam dini medeniyeti ve coğrafyasının bugün içinden geçtiği belki de tarihin en zorlu sürecinde bütün Müslümanların hayati meselesi hiç şüphesiz din konusunda, doğru ve sahih bilgi üretimi meselesidir. Ölümlerin, dehşetin ve şiddetin tüm korkunçluğu ile yaşandığı İslam coğrafyasının her şeyden önce doğru bilgiye, hikmetli söze ve derin irfana ihtiyacı bulunmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanım değerli şuara üyeleri, bugün ateş çemberinin ortasında yer alan ülkemiz, hala bir esenlik ülkesi olarak umut vaat etmeye devam ediyorsa bunda pek çok sebebin yanında din eğitimini, öğrenimini ve hizmetlerini başından beri ciddiye alarak bugünün dünyasında onu ikame etmeye çalışmasının payı asla göz ardı edilmez."
Din eğitimi ve hizmetlerinin sağlıklı bir zeminde ilerlediğini iddia eden Görmez, Türkiye'de bazı kırılmalar görülse de din eğitimi ve hizmetlerinin diğer İslam ülkelerine oranla çağımız koşullarında daha sağlıklı bir zeminde bulunduğunu anlattı.
Görmez şöyle devam etti:
"Bugün her ne şekilde olursa olsun İslam'ı anlama ve yaşama biçimleri bir şekilde tarihsel köklere dayanmaktadır. Ancak medeniyetimizin harici ve dahili sadmelerin etkisi ile kırılmalar geçirdiği uzun yıllarda sömürgelerin, istilaların işgallerin gölgesinde oluşan yaralı bilinçler, tercih ettikleri yol ve yöntemlerle uç noktalara savrulmuşlardır. Bunun bir nedeni de çağımızın egemen bilgi üretim mekanizmalarının bilgiyi, gücün ve hakikatin yegane kaynağı olarak görmesi, pozitivist eğitim anlayışının bir şekilde dini anlama biçimlerine de yansımasıdır. Bütün bunların neticesinde oluşan bilinçler, farklılıkları yok kabul etmekte. Kendisi gibi düşünmeyenleri de kolayca hakikatin dışına itebilmektedir. Sevgi şefkat ve rahmet mesajına gölge düşürmüş medeniyet yürüyüşümüzü sekteye uğratmış batı dünyasında İslamafobik korkuların yaşanmasına neden olmuş ve medeniyetler arası çatışma üremek isteyen görüş ve çıkar odaklarının aracı haline gelmiştir. Tarih boyunca İslam medeniyetinde egemen olmayan şaz ve marjinal kalan bu anlayış önceleri tamamen selefe ve dini metinlere bağlılığı ifade ederken Moğol istilası ile birlikte bir eyleme ve hareket alanına dönüşmüştür. Sonraları bazı devletlerin ideolojisi haline gelmiştir. Büyük acılardan sonra bu anlayış, sömürge, şiddet, savaş ve işgallerin gölgesinde yetişen yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin hatta batıda varlıkları ve kimlikleri, yok sayılarak ötekileştirilen genç kuşakların uğruna canlarını verdikleri ve insanları hunharca katlettikleri bir kurtuluş ideolojisine dönüşmüştür. İslam dünyasının sorunlu bölgelerinde varlığını kuvvetlendiren bu anlayış, İslam'ın ilk fitne hadiselerinde ortaya çıkan harici unsurların düşünce, tavır ve dili ile birleşince bugün itibari ile İslam toplumları için en büyük sorun haline gelmiştir."
DAVUTOĞLU: İSTEYEN ÖĞRENCİ SEÇER İSTEYEN SEÇMEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek. Bu dinin bir sahibi var” dedikten birkaç saat sonra açıklama yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu ise “İsteyen öğrenci seçer isteyen seçmez” dedi.
‘İSTEYEN ÖĞRENCİ SEÇER İSTEYEN SEÇMEZ’
Polonya’ya hareketinden önce basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Başbakan Osmanlıca dersi tartışmalarına değindi. Davutoğlu “Osmanlıca denilince arkadaşlar yabancı bir dilden bahsedildiğini zannediyorlar. Osmanlıca bugün kullandığımız Türkçenin bir başka alfabe ile yazımıdır. Osmanlıca Türkçedir bir kere bunu herkes bilsin. Bahsedilen dil düşman dili değildir. Nedir Osmanlı alerjisi anlamıyorum. İsteyen öğrenci seçer, isteyen öğrenci seçmez. Teklif edilen bu. Nedir bu tarih alerjisi, nedir bu kültür düşmanlığı anlamak mümkün değil” diye konuştu.
Gazetecilerin sorularına da cevap veren Davutoğlu, “AB konusunda Türkiye’ye bakış açılarında Avrupalı yetkililerin değişiklik var mı?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “AB’de de yeni görev değişimleri oldu. Yeni komiserler görevlere başladı. Bunların ilk ziyaretlerin Türkiye’ye yapmış olmaları çok önemlidir. 3 başlık üzerinde durduk burada müzakerelerin hızlanması, Türkiye’nin vize liberalizasyonu ve gümrük birliği alanında haklı taleplerinin göz önüne alınması ve komşu ülkeler ile Ukrayna konusunda ele alınacak ortak stratejiler. İnşallah ocak ayında da bizzat Brüksel’e giderek Avrupa’nın yeni yönetimiyle ilk istişareleri yapacağız. AB ile Türkiye arasında ilişkilere yeni bir ivme katmaya kararlıyız.”
ÇÖZÜM SÜRECİ
Konuşmasında ‘çözüm süreci’ne de değinen Başbakan şu ifadeleri kullandı: “Atina dönüşü durumu değerlendirdik. Baştan beri zihnimiz ve uygulayacağımız eylem planı berraktır. Aynı berraklığı tüm taraflardan görmek hakkımızdır. 6-7 Ekim bir tarafla ilgili sıkıntılar doğurmuştur. Son durumu gözden geçirdik. Başbakan yardımcımızı görevlendirdik bazı görüşmeler yapacak. Bir daha bu topraklarda şiddet ve silah temelli hak arayışı olmayacaktır. Halkımız çözüm sürecini benimsemiştir bu artık halkın malıdır.”
SEÇİM BARAJI
AYM’nin vereceği yüzde 10 seçim barajı kararına ilişkin de açıklama yapan Davutoğlu, “AYM’nin açıklaması önemlidir. Bunu teknik bir süreç olarak devam ettiğini söylüyorlar. Seçim yaklaştıkça ve AK Parti’yi engellemenin mümkün olmadığını gördükleri için barajdan medet umuyorlar. Seçime 5-6 ay kamışken bu tartışmaları başlatmanın anlamı yok” dedi.
Ayrıca Alevi önderleriyle yaptığı toplantıya ilişkin de bilgi veren Başbakan, Alevilerle yaptığı toplantıda da din dersine kimsenin karşı çıkmadığını ileri sürdü. (HABER MERKEZİ)
Evrensel'i Takip Et