Jinekolojik şiddet biçimi: Kızlık zarı diktirme
Cinsel Sağlık Eğitmeni Eylem Karakaya, bir İnternet sitesi ve sosyal medyada 'kirlenmiş kadınların hayatlarında beyaz sayfa açıyoruz' diye reklamı yapılan 'kızlık zarı diktirme operasyonları'nı Evrensel'e yazdı: Bu operasyon bir şiddet biçimi olarak kadınların hayatını nasıl ve neden etkiliyor?
Eylem KARAKAYA
Cinsel Sağlık Eğitmeni
Her gün kadına şiddeti konuştuğumuz bu günlerde yıllardır süregelen ve kabul edilen “kızlık zarı diktirme” de bir şiddet değil midir?
Cinsel sağlık eğitmeni olarak yaptığım eğitimlerden aldığım duyumlar sonunda incelediğim bir internet sitesi beni bir kez daha dehşete düşürdü. Web sitesinin sahibi olan jinekolog boy boy “kızlık zarı diktirme bilgisi ve fiyatları” yayınlamakta, işlem yaptığı kadınların paylaşımlarını sergilemekteydi. Hekim, yaptığı işlemi “kirlenmiş olan kadınların hayatlarında beyaz sayfa açmak” olarak tanımlamakta ve kadınlara iyiliği dokunduğunu, bunu kadınlar için (ücretli?) yaptığını savunmaktadır. Tıp biliminin ve etik ilkelerin dışında kalan bu işlem kadınlara bir iyilikmiş gibi sunulmakla beraber, kadınları ekonomik açıdan da sömürmektedir.
Tıbbi bir operasyon olarak “kızlık zarı diktirme” diye bir işlem yoktur. Ayrıca bu işlemi yapan her hekim, baskıcı bu değer yargısını destekleyerek tekrar tekrar üretilmesini sağlamaktadır. Bu kadına yönelik yapılmış bir jinekolojik şiddettir.
İLK GECE KORKUSU, AMA NEDEN?
İlk cinsel ilişki kadın açısından korku yüklüdür. Bu korku yıllardır abartılarak anlatılan hymenin (kızlık zarı) “patlayacağı/yırtılacağı”, kontrol edilemez bir acı-kanama olacağı bilgisinden ve erkeğin-toplumun kendisinin bakire olup olmadığını “test edeceği” bir sınava girecek olmasındandır. Kapıda kadının kanını görmek için bekleyen bir kalabalık, kan gelmez ise vurulması-öldürülmesi, evden atılması, öteki-namussuz olması gereken bir kadın. Kadın için kapının her iki yanı da tehlikeli. Bu bilgiler kadınlara yeniden yeniden üretilerek nesilden nesile aktarılır.
Her kadın için “ilk gece” korkusu vardır. Kadınlar bu korkuyu paylaşarak, kendi “el değmemiş” “namuslu” olduklarını göstermek zorunda hissederler. Ona dayatılan bu öğreti ile ataerkil sistem diğer kadınları da böylece kontrol altında tutabilir. Toplum bu “ilk gece” yi sadece kadın için geçerli kılar. “İlk, özel” gibi değer yüklü kelimelerle kadınları “değerli (?)” kılmaya çalıştığını savunur.
Toplumun genel olarak kadınlardan evlenmeden önceki beklentileriyle (koru-kolla?), evlendikten sonraki beklentileri (“kocanı memnun etmek için seviş”) uyuşmamaktadır. Kadınların evlenmeden önce bakire olması (“vajinal birleşme yaşamamış olması”) beklenir. Bu beklentinin gerçekleşmesi için her kültür/toplum yeni argümanlar (“kahve içerseniz, limon yerseniz, ata binerseniz, yüksekten atlarsanız, bisiklete binerseniz, ağır kaldırırsanız… kızlık zarınız/bekaretiniz bozulur”) oluşturur. Bunları korku unsuru olarak sürekli nesillere aktarır. Bu yargılarla yetişen kadınlar, cinsel ilişkilerini isteksiz, korku ile yaşarlar. Konuştuğum her kadın, bana bu korkularını, yaşadıklarını anlattı.
Yıllardır kadınlarla yaptığım eğitimlerde en çok zorlandığım konular arasında bu bilgileri paylaşmak olmuştur. Doğduğu andan itibaren bu kavramlarla var olması beklenen kadınların (“kanamazsan namussuzsun, koru ve yüzümüzü kara çıkarma, o senin en değerli varlığın, kaybedersen öl…”) bir anda gerçek bilgileri kabul etmesi zor oluyor. Bilgileri kadınlarla onların gerçekleri üzerinden, bir kadın olarak -bu değer yargılarının arasındaki bir kadın olarak- düzenli konuşma ve sohbetlerle paylaştım.
Bekaret kavramı insanlık tarihi boyunca her zaman var olmuştur. Bekaret, şimdi ya da geçmişte başkalarıyla cinsel temasa girmemekle tanımlanan insana özgü cinsel bir konumdur. Ama buradaki “cinsel temas” ın ifade ettiği, ölçümü, ispatı her toplumda değişiklik göstermiştir. Bekaret toplumlarda her zaman aynı amaçlara hizmet etmemiş, aynı şekilde algılanmamış ya da aynı cinsellik, cinsel aktivite ya da cinsel kimlik anlayışları üzerine durulmamıştır.
TIP BİLİMİ BU ŞİDDETE ORTAK OLMASIN
Bekaret, zaman içerisinde toplumsal bir kurgu olmaktan çıkarılmış, temeli bedenimize atılmış, bireysel ve fiziksel bir olguya dönüştürülmüştür. Tanımı sürekli ama çok yavaş değişen ve çocukluktan itibaren sahip olduğumuz en önemli şey olarak içimize işletilen bekareti, doğanın kanunuymuşçasına özümsüyor ve yarattığı terörü kabul ediyoruz. Bekaret, ataerkil toplumların kendi elleriyle yarattığı somut bir dayanağı olmayan soyut bir kavramdır.
Biyolojik olarak hiçbir anlam ve görevi olmayan Himen/dokuya (kızlık zarı) toplumlar tarafından anlam yüklenmiştir. 1546’ya kadar insanlar böyle bir yapının varlığından habersiz olmuşlardır ve bunun arayışına da girmemişlerdir. 1546’da kadavra üzerinde bu parçanın fark edilmesiyle 17. yy’dan sonra baskıcı, totaliter, feodal düzen bekaretle ilişkilendirmiştir.
Türkiye’de namus ve bekaret kavramları birbirinden ayrılmaz. Bekaret ölçütü olarak hymen ve kanaması kabul edilir. İnsanların bekarete yüklediği önemle birlikte, bekareti somutlaştıran küçük bir doku parçası kanıt olarak yaratılmıştır.
Tıp bilimi bu doku hakkındaki aşağıdaki gerçekleri bilmesine/açıklamasına rağmen dinin, ataerkil sistemin ve kapitalizmin etkisi ile erkek egemen olmuş; “kızlık zarı diktirme” “bekaret muayeneleri” ile kadına şiddete ortak olmuştur.
Tıp bilimi kendisini dogmatik bu yaklaşımdan kurtarmalı, Tabip Odası ve Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği rant haline gelen etik dışı bu uygulamaları durdurmalıdır.
Biz kadınlar siyasetin, erkeklerin ve tıbbın ellerini bedenimizden ve bacak aramızdan çekmesini istiyoruz.
HYMEN (KIZLIK ZARI) NEDİR?
İnsan hymeni işlevsel değildir ve vajinayı cinsel girişimlere karşı kapatmaz. Gebeliğin 7-12. haftaları arasında embriyoda dış cinsiyet organlarının oluşumu sırasında genital duvarlar birleşip yapışarak oğlan bebeklerde testis torbasını oluştururken, kız bebeklerde bu duvarlar ayrılarak küçük ve büyük dış dudakları oluştururlar. Ayrılmayla vajina kordonu oluşurken dışarıya doğru bir çukur açar. Tek parça halindeki kordon, bir kanala ya da ince bir boruya dönüşür. Kanallaşmanın son aşamasında kanalın ucunda, vajinaya çıkış sağlayan bir açılma meydana gelir. Bu hymeni oluşturur. Yani, oluşan boşluğun kenarının çevresindeki vücut duvarı dokusundan kalma küçük bir çıkıntı, artık parçadır.
İfade edildiği ve sanıldığı gibi bu bir zar değildir, vajinal dokunun bir parçasıdır.
Bebek doğduktan sonra bütün organ ve dokularındaki değişim gibi vajina girişindeki bu doku da (varsa?) değişime uğrar. Sabit, değişmez bir doku değildir. Bütün doğan kız bebekleri böyle bir oluşumla doğmazlar.
Hymenin ilk cinsel ilişkide yırtılacağı, kanama meydana geleceği ve dolayısıyla kadının bakire olup olmadığının anlaşılacağı düşüncesi eski çağlardan günümüze dek uzanan bir yanlıştır. Yapılmış pek çok araştırmanın da gösterdiği gibi, hymen kadınların ilk cinsel ilişkilerinde sıyrılmamakta ve kanama meydana gelmemektedir. İlk cinsel ilişkide olguların yalnız %43'ünde kanama meydana geldiğini gösteren bir çalışmada, bu kanamanın kökeninin de her zaman hymen olmadığı, cinsel ilişki sırasında zarar görebilen dış genital organlar veya vajinanın da kanamada rol oynayabildiği ortaya konmuştur. Dolayısıyla kanama bekaretin ispatı olamaz. Ayrıca cinsel ilişki sırasında kanama dokunun yapısının yanı sıra, sevişmeye ve kadının cinsel ilişkiye hazır olup olmadığına da bağlıdır. Kadınların hepsi ilk ilişkide kanamaz.