14 Aralık 2014 01:00

Şarkıların ruhunu okumak

Bugün okurlarıma beni çok etkileyen bir dinletiyi anlatmak istiyorum. Bu şan-piyano dinletisini 10 Aralık akşamı, başkentin uzak ve en sapa mahallelerinden birinde bulunan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarının gösterişsiz konser salonunda izledim.

Paylaş

Ahmet SAY

Bugün okurlarıma beni çok etkileyen bir dinletiyi anlatmak istiyorum. Bu şan-piyano dinletisini 10 Aralık akşamı, başkentin uzak ve en sapa mahallelerinden birinde bulunan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarının gösterişsiz konser salonunda izledim. Amerikalı soprano Angela Ahıskal  gösterişsiz konser salonunda izledim. Şarkıları Amerikalı soprano Angela Ahıskal söylüyor, ona piyanoda Tayfun İlhan eşlik ediyordu. İki sanatçımız da müzik öğrenimlerini, kendi ülkelerinin üst düzey okullarında dünyaca ünlü sanatçıların öğrencisi olarak görmüşlerdi. Angela ayrıca, Amerika’nın birçok operaevi ve orkestrasında solist olarak şarkı söylemişti.
2003 yılında, kendi kuşağının ülkemizde en değerli keman sanatçılarından biri olan Orhan Ahıskal’la evlilik yapan Angela, eşiyle Türkiye’ye yerleşmiş, dinleti ve konser kariyerini hem yurdu-muzda hem de yurtdışında sürdürmüştü.

MÜTEVAZI BİR “ŞAN AKŞAMI

İplik gibi incecik, sevimli, gerektiğinde tatlı ve dokunaklı ses özellikleriyle bir “Lirik soprano”, gerektiğinde ise en ince seslerde olağanüstü kıvraklık ve ustalık sergileyebilen bir koloratur soprano… Daha ilk şarkısında dinleyiciyi büyülemesini bildi. Program, İtalyan empresyonist (izlenimci) besteci Ottorino Respighi’nin (1879-1936) beş şarkısıyla başladı. Angela, ünlü Amerikalı besteci ve orkestra şefi Leonard Bernstein’ın (1918-1990) şarkılarına geçtiğinde öyle hayallere daldım ki, kendimi Türki-ye’de değil de sanki Milano, Napoli, Paris, Berlin, ya da New York’da hissettim. Rüya mı görüyor-dum? Alman besteci Richard Strauss’un (1866-1949) Almanca şarkılarını da olağanüstü bir Almanca aksanla söylüyordu. Aynı duyguyu, çağdaş müziğin ilk ele avuca sığmaz Fransız bestecilerinden Erik Satie’nin (1866-1925) şarkılarında, Fransızcanın o kendine özgü, taklidi zor aksanını da hissettim. İnanılmaz bir şeydi: Angela Ahıskal, Almanca ve Fransızca şarkıları bir Alman ya da Fransız şarkıcı gibi söylüyordu. Üstelik, şarkı sözlerine çok yakışan abartısız jestleri şarkıların içeriğine katarak…
Programdaki son besteci, ton dışı müziğin babası sayılan Avusturyalı besteci Arnold Schönberg’di (1874-1951). Bestecinin bu ilginç şarkılarında doğru seslerden kopmamak, ancak olağanüstü bir işitme yeteneğinin ve eserin ruhunu kavramış olmanın, ayrıca çok çalışmanın sonucunda sağlanabilirdi. Angela, bu şarkıların ruhunu okuyabilmek amacıyla kim bilir nice emek vermişti? Bütün bu üstünlükleri hisseden dinleyicinin sürekli alkışları üzerine sanatçımız, Massenet’nin “Manon” operasından Gavotte’u söyleyerek teşekkür etti.   
Ankara’da böyle üst düzey, ama mütevazı bir “şan akşamı”nın dinleyicisi olacağımı düşünemez-dim. Angela Ahıskal’a, şarkı sanatında, özellikle sunduğu program yönünden pek rastlayamadığımız böyle bir akşamı bize yaşattığı için minnettarız. Piyanist Tayfun İlhan’a da Angela gibi derinlikli bir sanatçıya eşlik edebildiği için teşekkür ediyoruz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Maç izlerken kaç kalori alıyoruz?

SONRAKİ HABER

Umudun adaleti sağlama ihtimali var!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa