Umudun adaleti sağlama ihtimali var!
İstanbul’un merkezi yerlerinden birinde,, tam da Mecidiyeköy’de, ‘toplumsal olaylar’ın sıklıkla geçtiği bir mekanda işkenceyi ele alan bir oyun, Kırmızı. Oyunla zamansız ve mekansız bir konuyu, işkenceyi ele alan Iraz Yöntem’le oyunu, işkence olgusunu, bir daha olmaması için verilen mücadeleyi konuştuk.
Ezgi GÖRGÜ
Ayşen GÜVEN
İstanbul
İstanbul’un merkezi yerlerinden birinde,, tam da Mecidiyeköy’de, ‘toplumsal olaylar’ın sıklıkla geçtiği bir mekanda işkenceyi ele alan bir oyun, Kırmızı. Oyunla zamansız ve mekansız bir konuyu, işkenceyi ele alan Iraz Yöntem’le oyunu, işkence olgusunu, bir daha olmaması için verilen mücadeleyi konuştuk. Tiyatro sahnesinden dünyaya bakan Yöntem, adaletsiz bir dünyada nasıl umutlu olunacağı üzerine düşünürken adaleti sağlama ihtimalini göstermeye çalıştığı Kırmızı’yı anlattı.
Bu oyunu neden yazma ihtiyacı duydunuz?
İlk çıkış noktası aslında Emmanuel Robles’in Özgürlüğün Bedeli oyunuydu, ona karar vermiştik. Metni dramaturji olarak biraz daha çalışmamız gerekiyordu. Zor bir süreçten geçiyoruz memleket olarak da dünyada da. Sonra biz yapsak nasıl olur diye düşündük, böylelikle ben hayatımda ilk defa bir oyun yazmaya başladım.
Haksızlığa uğrarken adalet mümkün mü?
Ne yazık ki söz konusu şey adalet olunca çok fazla mücadele etmemiz gerekiyor, halbuki en temel hakkımız. Bunun için de mücadele etmeye devam edeceğiz, hep beraber. Yani bunun için illa tiyatrocu olmamız ya da başka mesleklerden olmamız gerekmiyor, adalet hepimizin hakkı.
ZAMANSIZ, MEKANSIZ OLAN BİR ŞEY; İŞKENCE
Zamansızlık vurgusunu yaratan ne senin için? Başta ‘80’ler dönemindeki gibi hikayelerden diyorsun ama Gezi çıkıyor birden ama oradan savrulup başka bir şeye dönüyor. Aklınızdaki neydi, zamansızlık vurgusunu nasıl sağlıyorsunuz?
Bazı seyirciler ‘60’larda Türkiye’de işkencelere maruz kalmış, ‘80’de yaşayanlar da aynı benim durumum diyor. Bugün bunları yaşayanlar da aynı benim yaşadığım şey diyor. Demek ki değişmeyen bir şey, ne yazık ki çok evrensel bir durum olan işkence var, dolayısıyla zamansız, dolayısıyla mekansız. Bakın hâlâ Amerika’da polisin öldürdüğü gençler var, en son 12 yaşında bir çocuk öldürüldü. Bu bizim yaratıcılık sürecimiz için şahane bir durum ama yaşadığımız hayatın gerçekliği içinde çok acı ve korkunç.
‘DEMOKRASİNİN İŞLEYEBİLECEĞİ BİR ÜLKEDEYSENİZ…’
Oyunun finali seçim üzerine kurulu, gerçekten bir seçimle haksız ama güçlü olan devrilebilir mi, buna inanıyor musun yoksa seçim burada simgesel bir şey mi?
İktidarlar seçimle işbaşına gelirler, bir iktidarı değiştirmek için de yerine gelmesini istediğiniz olası iktidara oy verirsiniz yani halkın elindedir. SEÇSİS gibi tartışmalı bir seçim sistemi kullanılıyor, Amerika’da en son Bush’un geldiği seçimde kullanılmıştır. Biz de buradan hareket ettik, oyunda seçim sonuçlarını değiştirmeye yönelik bir eylem yapıyorsunuz deniliyor ama böyle bir şeyin olduğunun kanıtı yok. Seçim bir sembol ama iktidarın değişimi, eğer “Demokrasinin işleyebileceği bir ülkedeyseniz” seçimle olabilecek bir şey. Biz de bu sebeple işin içine seçimi koyduk.
Tek tek baktığımızda olaylardan aldığınız referanslar var mı?
Duvardan düştüğü iddia edilen Metin Göktepe, baklava çalan çocuklara 18 yıllık hapis cezası, tek kişilik örgüt Sarp Kuray, ‘Adalet artık uykudan uyanacak’ denilen Ethem’in duruşmasında uyuyan hakimler ve savcılar, Ali İsmail’in lafı ‘Korkacaksınız, yıkılacaksınız, titreyeceksiniz’, Utku Kalı’nın yazdığı mektuptan ‘Artık hiç kimse hiçbir şeyi unutmayacak’, bunların hepsi özellikle seçilmiş cümleler.
Oyunu bir taraftan Gezi oyunu diye nitelendirebilir miyiz?
Gezi oyunu da nedir, bilmiyorum aslında. Yani bu oyun parkta geçmiyor, hukuk mücadelesi, adalet ve adaletsizlik, bir hukuk sistemi eleştirisi. Genel bir durum var, özellikle dart okunu özel bir noktaya atmadım.
SADECE ‘SEYİRCİ’ KALINMASIN DİYE...
Bu sırada oyunu izleyen diğer seyircilerin yüzünü de görüp izliyorsunuz, kimi ağlıyor kimi sadece bakıyor… Sahne düzenlemesini neden böyle yaptınız?
Özellikle iki taraflı seyirci yaptık çünkü içerde iki taraf var, bir maruz kalan bir de maruz bırakılan. Sahneyi ortaya ring gibi yerleştirmemizin sebebi de seyirci izlerken karşılarında bir taraf olduğunu görsünler istedik. Yani sadece seyirci kalsın istemedik. Çünkü hayatın içinde hep birlikteyiz, kafamızı kaldırıp etrafa baktığımız zaman herkesin ne kadar çok şey yaşadığı ve başkalarından ne kadar etkilendiğini görme fırsatımız var ama bunu yapmamayı tercih ediyoruz çünkü hayat çok zor, çok negatif, çok ağır, çok şiddetli ama burada bunu görsünler istedik. Çünkü karşıda gördüğü seyirci bir gün o hücrede karşısına çıkarılabilir.
Oyuncularla prova süreci nasıl geçti?
Ağır bir prova süreci geçirdik. Biz yönetmenler olarak Güney Zeki Göker’le daha objektif durabiliyorken, onlar hem oynadıkları roller için, hem de karşılarındaki işkenceye maruz kalan rol arkadaşlarının durumu için biraz daha zorlandılar. Duygusal olarak yüklü bir durumdan geçildi ama bizim işimiz oyunculuk ve insana dair her şeyi göstermemiz gerekiyor.