14 Aralık 2014 02:35

Sokağın sahibi

Mahallenin en renkli binasıydı. Garipti biraz. Onun da ocağında tenceresi kaynıyor, akşamları sofralar kuruluyordu. Ama bir gariplik vardı işte.

Paylaş

Arte MİSİA

Mahallenin en renkli binasıydı. Garipti biraz. Onun da ocağında tenceresi kaynıyor, akşamları sofralar kuruluyordu. Ama bir gariplik vardı işte. Perdesi çekilip çift kilit vurulan evleri gibi değildi. İsteyen herkes gelebiliyordu. Hem herkesindi hem hiç kimsenin. Duvarlarında aile büyüklerinin mesela Berkin’in, Ali İsmail’ in fotoğrafları vardı. Hadi kütüphanesi neyse de karanlık odası, takas pazarı, marangozhanesi filan... Nerden baksan garip işte. Ama en çok da gireninin çıkanının belli olmaması. Mahalle eviymiş!

PEMBE PANJURLU MAHALLE

Yirmi yaş üstü herkesin kendisini mahallede yetişen son nesil ilan etmesinden de anladığımız üzere çok vazgeçmeye niyetli olduğumuz bir kavram değil mahalle. (Korkma sayın okur o eski mahallelere bir güzelleme yazısı daha olmayacak bu.) Mahallenin sınırları coğrafi ya da idari bir tanımla çizilmez daha çok sosyaldir. Komşuluk ilişkisi kurulması belirleyici özelliktir. Bıçkın delikanlısı, mahallenin güzel kızı, eh mümkünse işveli ablası, her gördüğünde selam verip poşet taşıyan liselisi, biten limonun acil tedarikinden sorumlu, yeri geldiğinde çocuk bakıcısı yeri geldiğinde misafir ya da akraba olabilen komşusu, müşterisine komşu diye seslenip bayat yufkayı satmayan esnafı…Sopasıyla akıllılara dersini veren delisi… Herkesin kendi kapısının önünü süpürdüğü temiz sokakları… Rol modeli Easy Street’ten Charlie Chaplin olan zabıtasının uyuklayan manavdan meyve sebze paketi aşırıp açlıktan bayılmak üzere olan mahalle sakinine verdiği bir yerdir burası… Al sana pembe panjurlu bir mahalle. Dahası mı? İşte yolun kenarında çamurdan kap kacak yapan şu kız çocuğu var ya oynamaktan sıkıldığı parka sevgilileriyle buluşmak için gelir olacak. Kahvehanede tatlıya bağlanacak memleket meselesi tartışmaları. Yani kendi çapında bir huzur ki sorma. Sen bunu bir ülkede, kentte, mahallede ya da diyelim ki sadece metruk bir binada yaşamaya kalkış, fark etmez.
Diktatör kendi kontrol edemediği huzurdan bile rahatsız olur.  

EV KÖTÜ, ESNAF ALPEREN

Ben eski başbakanımız yeni cumhurbaşkanımızdan ve onun saz arkadaşlarından çok memnunum Allah kendilerinden razı olsun. Yalnız yaşayan bir kadın olarak neyi nasıl yapacağıma bir türlü karar veremiyorum bazen. İmdadıma yetişiyorlar her seferinde. Bakkaldan ekmek alacağım mesela. Kulaklarımda onun sesi: Beyaz alma tam buğday al. Hayır koca olsa, “ne alırsan al bana ne” der geçer. Dışarı gideceğim aynanın önünde ne giysem derdindeyim. Yine o ses: Şort giyme. Gezmeye gideceğim. Kızlı erkekli olmaz. İşte benim gibi yalnız yaşayanlar için bu ne büyük nimet bilemezsin sayın okur. Mahalle meselesini de onlara sordum tabi. Hemen detaylı bilgi aldım.
Mahallenin evi iyi değil onu kapatmak lazım. Gezi’de çadırda bile neler neler yapanları dört  duvar arasında kim tutabilir? Mahallenin esnafı iyi. Hatta kahraman. Gerektiğinde polis, asker… Gerektiğinde alperen… Mahallenin bekçisi. Sen hala para üstünü doğru düzgün veremeyen kasabı beğenme. Huzurunu ona borçlusun haberin yok. Polise zimmetli sokaklarda yardımcı kuvvet esnaftır. Tarih yazanlardır. Bakınız: Ali İsmail’in katil zanlıları.
Mahallenin gencine de güven olmaz arıza çıkarabilir. Mahallenin çocuğu ele avuca sığmaz. Ekmek almaya çıkar mesela eve dönemez.
Mahalle evi olmaz dedik ama mahallenin sarayı olabilir. Metruk beton bir binanın yeşertilip can bulmasında sakınca vardır. Mahallelinin rızkıyla betondan saray dikilmesinde yoktur. “Mesele beton değil sen hala anlamadın mı” diyen sayın okur, anlamıyorum!

ÇİÇEKLER VE ÇİMENLER

Kabadayısının, camından baktığın sokağı bile coplu çetesinin üstüne yaptığı koca bir mahallede yaşıyoruz. Elimizde avcumuzdakini her yitirdiğimizde ruh çağırma seanslarıyla eskileri, mahalleleri ve komşulukları anıp durmanın bir faydası elbette yok. Mahalleden başlayan zapturapt, aldığımız her nefeste ensemizde. Her yerde ürkek bir kuş misali kafeslerden kaça kaça yaşayalım istiyorlar. Kendi sokağımızda, mahallemizde bile. Öyle mi? Değil işte! Henüz 5 yaşını doldurmamış oğlumun sözleriyle bitireyim mi sayın okur, izninle? Oğlum diye söylemiyorum ama tam da yaşına uygun bir şekilde büyük laf eder bazen. Daha gazeteler sokaklar polise zimmetlenecek haberlerini girmemişti. Bir gece kahramancılık oynarken “Ben sokakların sahibiyim” dedi oğlum. “Ama hırsızlar gibi değil. Polisler gibi de değil. Çimenlerin ve çiçeklerin sahibiyim.”

ÖNCEKİ HABER

Cemaat'e '14 Aralık operasyonu'

SONRAKİ HABER

Allah akıl fikir versin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa