14 Aralık 2014 02:40

Allah akıl fikir versin!

“Voltaire ve Jean Rousseau namlarıyla meşhur zındıklar ve bunlara benzeyen dehriler, bir takım dayanağa sülük edenlerin dinlerini ortadan kaldırmaya kalkmışlar, müsavat ve cumhuriyeti tattırmak için avamın kullandıkları tabirlerle bir takım kitapları telif edip halkı fesada çalışmışlardır… Bu kadarla kalsalar yine iyi.

Paylaş

Arif KOŞAR

Newton’un kafasına düşen elmanın, dünya ile elma arasındaki kütlesel çekim kanununun sonucu değil de Newton’un işlediği günahın ilahi karşılığı, örneğin geçen Pazar kiliseye gitmemesinin cezası olduğunu düşünmek de elbette bir akıl fikir işi.
Bize de hiç mi hiç yabancı değil… Madenlerde alınmayan önlemlerin sonucu yaşanan iş cinayetlerinin basit bir neden-sonuç ilişkisi ve akıl-mantık çerçevesi yerine takdir-i ilahi ile açıklanmasının, toplumsal ilişkiler içerisinde de anlamlı bir karşılığı var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5. Din Şurasında, tam da bu yaklaşımla “On yıllardır bizim ülkemizde bazı zihniyet mensupları akıl ve bilimden başka bir şey tanımamışlardır. Ve burada dinimize, vahye ciddi bir saldırıda bulunmuşlardır” diyerek… Olaylara akıl ve bilimle bakılmasına ateş püskürüyor… Din, mezhep, vahiy, hadis varken, bunlarla iktidarın varlığı ve uygulamaları bir güzel meşrulaştırılırken, akıl ve bilimle meseleye yaklaşmak gayet ‘makul’ bir şüphe sebebi oluyor…
Hatta böyle bakıldığında; akıl ve bilim; ilim ve din karşısında nedir ki? Birisi ilahi, tanrısal, dünyevi hiçbir ölçüyle tanımlanamayacak kadar yüce… Diğeri ‘kul’ yapısı! Erdoğan’ın çağrısı, Kant’ın 18. yüzyılda aklı ve özgür düşünceyi savunurken dile getirdiği toplumsal düzeni hatırlatmıyor mu? “Ne var ki her yandan ‘düşünmeyin! aklınızı kullanmayın!’ diye bağırıldığını işitiyorum. Subay, ‘Düşünme, eğitimini yap!”, maliyeci “düşünme, vergini öde!’, din adamı ‘düşünme, inan!’ diyorlar. Her yerde özgürlüğün sınırlanışı var.”

AKLA GÜVEN!

Rönesans’tan beri, en azından filozoflar (Aydınlanma ve sonrasında devrimlerle birlikte geniş halk yığınları) kutsal kitaplardaki ‘evrensel hakikatler’den yapılan ‘çıkarım’ların karşısına ‘insan’la çıktılar. Evreni ‘akıl’la kavrama çabası giderek ilerledi. Misal Descartes… Akla o kadar çok güveniyordu ki; kutsal kitap türetmecisi, tutucu ve hurafeci din bilginlerine meydan okuyor, her şeyin ama her şeyin (tanrının bile) akıl yoluyla açıklanabileceğinde ısrar ediyordu. Hem de evindeki sobanın varlığından bile kuşku duymasına rağmen. “Madem ki şimdi, gerçeği aramaya başlamak dışında bir amacımız yoktur. O halde ilk önce bu ana değin duyduğumuz ya da tasarladığımız nesnelerden kuşku duyacağız” diyen... Nesnelerin rüya olup olmadığından bile kuşku duyan Descartes, “düşünüyorum, öyleyse varım” gerçeğinden yola çıkarak geometrik/matematiksel bir yöntemle tanrıya ‘ulaşmıştı’. ‘Aklın matematiksel ilkeleri’ deneyi reddetmiş, küçümsemiş ve böylece geometrik çubuğu tanrıya ulaşma amacına doğru bükmüş olsa da kilisenin hurafelerine, vahye ve dinsel anlatılara ihtiyaç duymamıştı.

DENEY

Akıl, mantık ve düşüncenin ‘kanun’larının soruşturulmasındaki esas devrimin Kant’la olduğu düşünülse de, 17. yüzyıl deneycileri ve deneysel bilimlerinin hızlı gelişmesi olmasa, düşüncede gerçek bir devrim de mümkün olmazdı. Aslında bu gelişmelerin biriktirdikleri Kant’ın idealizmini epeyce aşmış, Marks ve Engels’in diyalektik materyalizmi için önemli bir temel hazırlamıştı.
Deney demişken… Mesela 1676’da Roemer, Jüpiter’in uydularını incelerken, birinci uydunun 16 dakikalık bir gecikmeyle hareket ettiğini gördü. Eğer ışığın yeryüzüne ulaşması ‘biraz’ vakit almıyor olsaydı, böyle bir gecikme yaşanmadan uydu görünmeliydi. Roemer, aradaki mesafeyi de göz önünde bulundurarak ışığın saniyede 308 bin kilometrelik hıza sahip olduğunu hesapladı. Günümüz fiziğinde bu hız, saniyede 299 bin 798 kilometre olarak hesaplandı. Gözlem ve deney önemliydi…
İngiliz deneyci filozofları da işte buna vurgu yapıyorlardı. Locke “Olayları doğru bilelim… Önceden varılmış yargılara uydurmaya çabalamaktansa…” derken Ortaçağ’ın “evrensel doğrularını” hedefe koyuyordu. Krallığın tanrısal ve koruyucu bir yönetim olduğunu düşüncesini reddediyordu.
Kopernik, Kepler, Galileo, Newton, Harvey, Roemer ve daha birçok bilim insanı ve filozof gözlem ve deneyi olabildiğince akılla birleştiriyordu. Ortaçağ skolastiğine başkaldıran aklın sınırları ise giderek tanrıya ulaşma idealini aşıyordu. Wolff’a göre; pergelin iki ayağı arasındaki açıklıkla yuvarlağın çevresi arasındaki değişmez orantıyı (yani pi sayısı) tanrı bile değiştiremezdi. Wolff bu gibi açık sözlerinden dolayı üniversiteden kovulmuş, 48 saat içinde kürsüsünü bırakmadığı taktirde asılacağı tebliğ edilmişti.

İKTİDARIN DİNİ

Deneyin ve aklın gücü skolastizmin karşısında galebe çalmayı bildi. Ama asıl savaş Platon’un ‘idealar dünyası’nda değil gerçek dünyadaydı. Akıl ve deney, iki yüzyıl önce zafer kazanırken, Ortaçağ düzenini yıkmaktan devasa çıkarı olan burjuvazinin yardımını aldı. Allah razı olsun! Ancak; bugün, onların veliahtları, kendi iktidarlarının akıl ve bilimle açıklanamaz olduklarının farkında. Dünyanın dört bir yanında din, vahiy, mistisizm, hurafe iktidarda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleri de, tam da bu yüzden, bir iktidar olma ve iktidarını açıklama çağrısıdır.
Akıl, bilim ve deneye neden mi karşılar? Erdoğan’ın da seveceği, çok eski olmayan bir ‘ecdat’, bunu gayet iyi özetliyor:
“Voltaire ve Jean Rousseau namlarıyla meşhur zındıklar ve bunlara benzeyen dehriler, bir takım dayanağa sülük edenlerin dinlerini ortadan kaldırmaya kalkmışlar, müsavat ve cumhuriyeti tattırmak için avamın kullandıkları tabirlerle bir takım kitapları telif edip halkı fesada çalışmışlardır… Bu kadarla kalsalar yine iyi. İleriye varmışlar. Hukuku İnsan, tabir ettikleri bir beyannameyi her dile tercüme ederek neşretmişler, herkesi isyana teşvik etmişlerdir.”
Doğrudur, suçumuz budur!

FOTOĞRAF: Aydınlanma düşünürlerinden Voltaire'in "Tragedya Dersi" adlı eserinin Dipinto di Charles Gabriel Lemonnier tarafından sunumu.

ÖNCEKİ HABER

Sokağın sahibi

SONRAKİ HABER

‘Hocalar’ defanstan çıkabilir mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa