Ekmek o kadar acı ve kazanılması o kadar zor ki, ona erişmenin ne kadar büyük bir zahmet olduğunu konuşmaktan güle dokunmak mümkün olmuyor memlekette. Biz, bir yandan bugünümüzün ve yarınımızın insani ihtiyaçlarını gidermek için binbir zahmetle ekmeğimizi kazanırken en az ekmek kadar insani bir ihtiyaç olan eşitlik, özgürlük, barış, adalet hayatın derdine değmeyen uzak mefhumlar gibi kalakalıyor o gündem içerisinde...
1867 Dilaver Paşa Nizamnamesi adıyla Osmanlı döneminde başlatılan madende “mükellefiyet” olarak adlandırılan zorunlu çalışma döneminde söylenen bir türkü bu. Zonguldak yöresinde ikinci mükellefiyet zamanında hatırlanır; tekrar söylenmeye başlanır...
“Kapitalizmin Kara Kitabı”nı bilir misiniz? Kapitalizmin ‘fıtratı’ ve en karanlık yüzü, tarihin en berbat kitle katili gözler önüne serilir bu kitapta. “Ama bu, yüzsüz ve kalıtımsal kodu olmayan ve yüzyıllardır beş kıtada ceza görmeksizin iş çeviren bir katil...
Yaşadığım yerde ne maden ocağı var ne de madenci. Madencileri; basında, sinemada, romanda, şarkılarda ve türkülerde tanıma olanağım oldu. Ne zaman madenci fotoğrafı görsem içim sevgi, şefkat ve hüzünle dolar...
Şimdi sıra; yeni bir hayat mücadelesini yalnızca Somalı kadınların mücadelesi olmaktan çıkarma sırası... Çünkü zaman artık esrik bir balık olma zamanı değil, kırıverelim aynayı!
Sağlık kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması halidir ve her bireyin hakkıdır. Kişinin tek başına sağlıklı olması yetmez. Kişinin sosyal çevresi; içinde yaşadığı toplum, çalıştığı ortam, okuduğu okul…
Günlük yaşamın yorgunluğunu atmak ve biraz da sohbet etmek üzere dört kadın arkadaş buluştuk. Çocukların rahatça oynayabileceği, bizim de rahatça çay içip, konuşabileceğimiz bir ortamı seçtik. Bizim sesimiz çocuk cıvıltılarına karıştı...
Bu memlekette yıllardır varlığı bilinen bir şey kadına ve çocuğa dönük şiddet ise, bir diğeri de tüm bunların cezasız bırakıldığıdır kuşkusuz. Yüzyıldır bilinen tecavüz, istismar, cinayet, ensestten oluşan gerçekler yumağı memleketin dört bir yanında ancak çocukların boğazına dolanınca harekete geçti efendiler sonunda...
Sıdıka’yı bilmeyeniniz var mıdır bilmem, Atilla Atalay’ın hayali olan ama her mahallede illa birkaç tane hayali olmayan o karakteri… Hani, evde anne-baba ve abi baskısına direnen ve her fırsatta onları değiştirmeye uğraşan, düşüncelerini, üçünden birinden dayak yemek pahasına da olsa, söylemekten, yapmaktan çekinmeyen Sıdıka?
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bugün hayati değerdeki konular yerini bir gün, bir hafta sonra değişik ve yine hayati değerde bir başka konuya bırakıyor. O kadar çok ki doğal olmayan sebeplerden ölenlerin sayısı…
“Gelin Başı”, “Hanımların Dikkatine” gibi öyküleriyle tanışmıştım Seray’la. O günden beri de okuruz, nereye ne yazsa. Geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi rafımızdaki okuduklarımızın yanına; “Antabus”. Kitabın ismi daha önce duymayan için hayli dikkat çekici...
Gün olmuyor ki ülke gündeminde, her gün bir yerlerde çocukların ve kadınların ölümleri duyulmasın! Kürt ve Türk kadınları artık kardeşçe bir yaşam beklerken, bunun özlemini ve hayalini kurarken, ülke gündeminde savaşta ve çözümsüzlükte ısrar edilen günlerden geçiyoruz...
Bir yıl önce yine bu zamanlarda geri çekilme süreçleri yaşanırken, Kürt kadınları çekilme bölgelerinde nöbet tutmuşlardı. Yaşadıkları tecrübeler vardı, açılan kapılar hep ölüm kapısına dönüşmüştü...
Mahalle kadınları ve çocuklarından toplayacağımız yazma, tülbent ve oyuncakları içine koyup mektuplarla birlikte (gönüllü arkadaşlarla) Soma’ya gidip kendi ellerimizle vereceğiz. Kadınlar yalnız kalmayacak...
Soma katliamının haberini televizyonda ilk gördüğümde dondum kaldım. Sanki 42 yıl öncesini yaşıyordum. Babamın kömür ocağındaki kazasının kötü anıları gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Anlatmak kolay olmayacak, ama Soma’daki her çocukta giderek derinleşecek bu duyguları paylaşmak istiyorum...
Ben Kocaeli’den Aynur. Soma’da yaşanan facia daha doğrusu cinayet herkes gibi beni de derinden üzdü. Çünkü evlere ayrı ayrı ateş düştü. Ateş düştüğü yeri yakar derler ya, işte bu sefer öyle olmadı...
Haziran’ın en sıcak günlerindeyiz. Mayıs’ı uğurlarken kendimiz için şu hayatta yaşamaya var olmaya, rahat nefes almaya çalışan tüm kadınlar için bir araya geldi Kocaelili kadınlar. Sadece kendileri için değildi bu bir araya geliş...
Gülsuyu mahallesi... Köyden kente göçün oluşturduğu, 1960’dan günümüze kadar emekçilerin alın teriyle, emeğiyle, dişi ve tırnağıyla oluşturulan, yoksulluğuyla gecekondusuyla, altyapı yetersizliğiyle ve her dönem devletin ayrımcı politikalarıyla karşı karşıya gelmiş bir mahalle...
Suriye’de emperyalizm nasıl yok oldu?
AFAD ve 13 kare fotoğraf ve sanat festivali
Öküz’lemeler
Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet
Eski dostlar
Evrensel'le dayanışmaya çağrı!
Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, Suriye'deki son gelişmeleri değerlendirdi.
TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmeleri sürüyor, muhalefet ödeme garantilerine ve şirketlere aktarılacak yüzlerce milyar liraya dikkat çekti.
Kremlin, Suriye’deki geçici hükümetle iletişimde olduklarını ve diplomatik temsilcilerinin korunmasının önem taşıdığını söyledi.
Suriye'de Esad yönetiminin düşmesinin hemen ardından patronlar HTŞ ile 'serbest piyasaya' geçilmesi, küresel ekonomiyle bütünleşilmesi ve ülkenin dışarıdan ‘yatırımlara’ açılması için anlaştı.
Petrol-İş'in örgütlü olduğu Temel Conta'da işçilerin başlattığı grev ikinci gününde. İşçiler, işverenin sendikayı tanımasını isterken, insanca yaşayacak bir ücret mücadelesi veriyor.
İsrail güçleri, Suriye'nin güneybatısındaki Kuneytra bölgesinde işgali genişletiyor. Kuneytra iline bağlı 2 köy daha işgal edildi.
Mardin Büyükşehir Belediyesinde kayyım işe iade edilen işçileri tekrar işten attı. 50’yi aşkın işçinin işten atıldığını söyleyen Genel-İş Mardin Şube Başkanı, işçi kıyımının devam edeceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünya İnsan Hakları Günü Kardeşliğin Yüzü" programında konuştu.