Özerklik ilanı ve ‘Kürt Yazı’!
Fotoğraf: Envato
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 14 Temmuz’da Diyarbakır’da ‘Demokratik Özerklik’ kararını ilan etti. Bu karar 13 askerin ve 7 gerillanın yaşamını yitirdiği çatışmayla aynı güne denk geldiği için yeterince ilgi uyandırmadı. Dahası Türk medyası bu karar ile ölen askerler arasında ilişki kurarak şovenizm ve gericiliği tırmandıran bir tutum sergiledi. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, yaşananlar Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümüne ortam sağlamak bakımından çatışmasızlık koşullarının önemini bir kez daha göstermiştir ve Kürt ulusal hareketinin ‘eylemsizlik’ kararına rağmen devletin operasyonlarda ısrar etmesi bu süreci baltalamaktadır.
Özerklik kararına gelince, bu karar her şeyden önce “Kürtler ne istiyor?” sorusunun yanıtını vermektedir. Ayrıca bu karar öyle birden bire ortaya atılmış da değildir. Referandum sürecinde Kürt ulusal hareketi “boykot” kararı almış ve bu anlamıyla “boykot” özerklik referandumu haline getirilmişti. Kürt halkı sandığa gitmeyerek bu kararın arkasında olduğunu göstermişti. Yine seçimlerde ‘Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun Bölge’de kazandığı başarı, “özerkliğin zaferi” olarak kutlanmıştı. Bunların da ötesinde geçtiğimiz süreçte DTK’nin, özerklik statüsünü tarif eden bir taslak hazırlayarak tartışmaya açtığı bilinmektedir. Özerklik kararı DTK tarafından “ortak vatan anlayışı temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalınarak” alınmış bir karar olarak tarif edilmektedir. Dolayısıyla bu karar sadece Kürtlerin statüsünü belirlemek yönünde atılmış bir karar değil; Türk halkının ve her milliyetten halk güçlerinin barış ve kardeşlik içinde yaşayacakları demokratik bir ülkeyi birlikte kurma çağrısı olarak da anlam taşımaktadır.
‘Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’ milletvekili Sebahat Tuncel, 12 Haziran seçimlerinden sonra New Yort Times’ta yayımlanan “Arap Baharı, Kürt Yazı” başlıklı yazısında “Bay Erdoğan”ın “Kürtlerin taleplerini inkar ettiği sürece komşularını eleştirmeye hakkı olamayacağı”nı söylüyordu. Başbakan Erdoğan ve devletin çeşitli organları 12 Haziran seçimlerinden önce başlattıkları şiddet ve gerilim ortamını tırmandıran söylemlerini sürdürmekte ve Sebahat Tuncel’in eleştirdiği iki yüzlü tutumlarını sürdürmektedirler. Erdoğan, Silvan’da ölen askerlerin sorumluluğunu bile legal Kürt siyasetine çıkarmakta ve Kürtlere karşı linç kampanyasına adeta davetiye çıkarmaktadır. Üstelik bu ölümlerin nedeninin devletin operasyonlarda ısrar etmesi gerçeği ortada durduğu ve yine ölen askerlerin uçaklardan atılan bombalardan yanarak öldüğüne dair ciddi kanıtlar bulunduğu halde...
Bu gerici şoven kışkırtmaların ilk sonuçları BDP binalarının yakılması oldu. Yine geçtiğimiz günlerde Aynur Doğan Harbiye konseri sırasında ırkçı saldırıya maruz kaldı. Referandum sürecinde yaşlı gözlerle Ahmet Kaya’ya yapılan haksızlığı anlatan Erdoğan, şimdi Ahmet Kaya vakasının çok ötesinde ve ülkede halklar arasında ciddi çatışmalara zemin hazırlayan bir siyaset uygulamaktan geri durmamaktadır. Açıktır ki, Aynur Doğan’a saldıranlar ve Kürt sorunununda çözümsüzlük politikalarında ısrar edenler aynı gerici-ırkçı zihniyetten beslenmektedir. Kürtler ortak vatanda birlikte yaşamak, hep birlikte kardeşlik türkülerini söylemek isterken asıl bölücülük bu sesi kesmek istemektir.
30 yıldır süren savaş ve çatışmalar nedeniyle bu ülke 40 bin evladını yitirdi. Ülkeyi yönetenler ülkenin yüz milyarlarca dolarlık kaynaklarını bu savaşa aktardılar. Kürt sorunundaki savaş ve çözümsüzlük politikalarından Kürt ve Türk halklarının payına düşen daha fazla ölüm, acı, açlık ve yoksulluk oldu. Oysa Kürtlerin yaşadıkları topraklarda kendi dillerini kullanmalarının, Kürt coğrafyasındaki kaynakların oradaki halkın refahı için kullanılmasının Türk halkına kaybettireceği hiçbir şey yoktur. Aksine Türk halkı da demokrasi, barış ve insanca yaşayabileceği bir ülke kazanmış olacaktır. Bugün Kürtlerin Türk işçi ve emekçileriyle, Aleviler ve ezilen tüm halk kesimleriyle ortak vatanda eşitlik ve kardeşlik içinde birlikte insanca yaşamak mücadelesi Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nda ifadesini bulmaktadır. Irkçı-gerici saldırganlığa karşı barıştan, demokrasiden, kardeşlikten yana bütün halk güçlerinin blok etrafında birleşik bir mücadele cephesi örmesi, bugün ülkenin geleceği bakımından tayin edici bir önem taşımaktadır.
Kürt özgürlük hareketi, Türk halkı ve her milliyetten halk güçlerine Kürtlerin 30 yıllık çetin ama bir o kadar da onurlu mücadelesinin; ‘Kürt Yazı’nın olgunlaşan meyvelerini ülkeyi bir kardeşlik bahçesine dönüştürerek hep birlikte yemeye çağırıyor. Ortak vatan temelinde birlikte yaşama dayalı Demokratik Özerklik kararı, bu çağrının adıdır.
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56
- Siyasetin derinliği! 31 Ağustos 2024 03:37