17 Temmuz 2011 09:38

30 yıllık nafile söylem: “terörle mücadele”!

30 yıllık nafile söylem: “terörle mücadele”!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

13 Türk ve 7 Kürt delikanlısının öldüğü Diyarbakır Silvan’daki son çatışma önemli, sonuçları da önemli olacak. Asıl sonucunun Kürt sorunu ve hakkaniyetli bir çözümünün eskisinden de derinlemesine tartışılması olmasından ise kaçınılamayacak.
Bir askeri uzman olarak emekli albay Sarızeybek “pusu” değil, “tesadüf muharebesi” diyor. Eğer uçaktan bombalama değilse, şundan önemli ki, hükümet sanki tam da bir barış iklimini yerleştirmeye uğraşıyormuş da, “hain PKK”, “hain pusu” vb. yollarla yeniden bir “hain saldırı”nın düğmesine basmış değil. Tersine, durum şu ki, hükümet, milliyetçiliği pompalayarak oy toplamaya yönelik sayılan seçim öncesinin “ben olsaydım asardım” tutumunu sürdürerek bir türlü barışa niyet etmiyor, barışçıl bir tutum geliştirmeye eğilim göstermiyor. “Kürt kardeşim”, “barış”, hatta “Barış Konseyi” kurulmasını onaylama laflarının ortasında, Hükümet hiç değilse operasyonları durdurmaya yanaşmıyor. Operasyonlar sürdürülüyor ve yer yer “tesadüf muharebeleri” kaçınılmaz olabiliyor.
Gelsin ardından çağrılar.
Cumhurbaşkanı Gül: “Teröre karşı tüm boyutlarıyla yürütülen etkin mücadele kararlılıkla devam ettirilecektir.” Öyle mi? Nereye kadar ve ne elde ettik ki sürdürülsün?
Meclis Başkanı Çiçek: “Bir taraftan demokrasi, bir taraftan barış ve özgürlük ama öbür tarafta da kan, kin ve vahşet… Artık herkesin safını iyi belirlemesi lazım. Ya demokrasiden yana olacağız ya da bu türlü kan ve kin kusanlarla beraber olacağız.” Öyle mi? Beyefendiler bırakalım sadece ve sadece demokratik içeriğe sahip olan Kürtlerin hak eşitliği talebini tanıyıp karşılamayı, demokrasinin temel göstergesi olan halkın iradesine saygı bile göstermeyecekler, ama demokrasi tarafında olacaklar! Peki, şiddet? Terör?
Çatışma, savaş, iki tarafı varsayar. Tarafları olmadan çatışma ve savaş olanaksızdır. Neden sadece “teröristler” deniyor da, şu koca terör makinesinin çarkları bir türlü durdurulmuyor? Neden operasyonlara hiç değilse ara verilmiyor? Bir nefes almalarına bile neden izin verilmiyor da, silah başı yaptırılan delikanlılar 40 derece sıcak altında dağ-taş mevzilere sürülüyorlar? Neden ölüme, ölmeye ve öldürmeye gönderiliyorlar? Çok mu zor hak ve eşitlik diyebilmek, barış isteyebilmek? Kim terörden yana? Ateş keselim.. Silahları susturalım. Barış diyenler mi? Yok olmaz, ölümlere devam diyenler mi?
“Bunlar uluslararası güçlerin menfaatine hizmet eden, onun için kan döken, kin kusan bir vahşet örgütü.” Öyle mi ve bu yaklaşım barışçıl mıdır, barışa mek parmak yaklaştırır mı? Türkiye’nin NATO üyesi olmasını, yöneticilerinin Washington’dan icazet almasını bırakalım. İşte Clinton, Ş. Payzın’a “ABD, Türkiye’nin Kürt politikasını destekliyor” diyor, sıcak istihbarat veriyor, silah veriyor vb. vb.. Kimin “uluslararası güçlerin menfaatine hizmet ettiği” bellidir. Ama önemli olan şu ki, artık sürdürülmemesi, ama bir son verilmesi gereken savaşın ortasında, zaten kanın döküldüğü, kinlerin kusulduğu ve vahşetten geçilmediği koşullarda barış nasıl sağlanacak? Barış isteniyor mu, niyet barış mı yoksa çatışmaların ve karşılıklı ölümlerin devam etmesi mi? “Kimse iyi niyet beklemesin!” dendiğinde muhatabın 20’li yaşlarda ölüme yollanan delikanlılar olduğu açık değil mi?
“Terörle mücadeleye devam” tutumunun barışa götürmesi imkansızdır. Sorun, terör değil Kürt sorunudur? Kürt sorununu terör sorunu sayarak, 30 yıldır geldiğimiz nokta ortadadır. Yine JİTEM’ler, itirafçı örgütleri, Susurlukçular, Ergenekon, işkenceler, köy yakmalar, faili meçhuller mi?
Artık, bu söylem ve tutum sürdürülebilir değildir. Pazar günü Milliyet’te Kadri Gürsel’in dediği çok doğru: “Süre giden bir savaşta birbirini öldürenler açısından en trajik dönem, sonucun belli olduğu andan sonrasıdır.” Artık, terör edebiyatıyla sonuç alınamayacağının ve savaşın barışla sona erdirilmesinden başka yolun olmadığının askerler dahil herkes tarafından kabul edildiği koşullarda savaşta ısrar edilmesi, genç delikanlıların ölmeye ve öldürmeye gönderilmeleri anlamını yitirmiştir. Artık bu ölümler trajiktir ve hiç hesabı verilemez ölümlerdir. Ve bu kafayla, 30 yıllık nafile tutumla yapılacak bir anayasadan hiç hayır umulamaz!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa