18 Temmuz 2011 08:52

Basın Özgürlüğü Günü

Basın Özgürlüğü Günü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Osmanlı İmparatorluğu’nda ikinci meşrutiyetin ilan edildiği 24 Temmuz 1908 gününün  basın tarihimizde önemli dönüm noktalarından biri olduğuna inanırım. O gün parlamentonun yeniden işlerlik kazandığı, 1876 Anayasası uyarınca serbest seçimlerin yapılacağı dört –beş satırlık bir haberle duyurulmuştu gazetelerde. İkinci Abdülhamit’in baskıcı rejiminden, matbaaların sık sık kapatılmasından,  matbuat müdürlüğünün sansür elemanlarının tehditlerinden bezmiş, usanmış gazeteciler, 24 Temmuz günü bir ilki gerçekleştirdiler. Ortak bir kararla sansür memurlarını gazete matbaalarına sokmadılar. 25 Temmuz günü gazeteler sansürsüz yayınlandı. Haber çeşitliliği artmış, karikatürler konulmuş, uzun süredir  sakıncalı görülen kalemlerin yazıları sayfalarda yer almaya başlamıştı. Kendiliğinden oluşan önemli bir eylemdi bu. Hak aramasını bilmeyen, sahip olduğu hakları değil sorgulamak aklına bile getirmeyen, kendisine verilen kadarıyla yetinen, Osmanlı terbiyesi (!) ile yetişmiş  bireylerin bu çıkışı yapabilmesini her zaman çok önemli gördüm. Özellikle de gazetecilik mesleği açısından...                                                                                                                                                       24 Temmuz 1908’e gelindiğinde İstanbul’da yayın hayatında sadece dört gazete kalmıştı. İkdam, Sabah, Saadet ve Tercüman. Sansür ve baskının bir anda kalkıvermesiyle yayınlar çoğaldı. Araştırmacı Orhan Koloğlu’nun deyimiyle 1908 basın patlamasının yaşandığı bir yıla dönüştü. 200’ün üstünde yeni gazete ve dergi yayın hayatına girdi. Satışlar arttı. Okumaya korkan insanlar artık yanlarında gazete taşımaya başladılar. Sansüre karşı ilk kendiliğinden örgütlü gazeteci eylemi başarıya ulaştı. Peki sonrası !..
Cumhuriyet tarihimizde doğrusu gazetecilerin yüzünü ağartacak böylesi organize bir çıkışı ne okudum ne de hatırlıyorum. Tek parti döneminin gazeteciliği ortada. Arşivlerde duruyor. Merak eden bakar. Demokrat parti dönemi ise gazeteciliğin yüz karasıdır. Örtülü ödenekle beslenen gazete ve gazete sahiplerinden söz etmek, yalaka devlet gazeteciliğinin boyutlarına değinmek benim işim değil. Kimi çalışmalarını övgü ile izlediğim genç akademisyenler elbette bu araştırmayı da yapacak ve gerçekleri ortaya koyacaklar diye bekliyorum. Çalışanlara sosyal güvence sağlayan 5953 sayılı –şu ünlü 212-Yasa da gazete çalışanlarının patronlara karşı direnişi ile değil, Milli Birlik Komitesinin özellikle de Komitede yer alan Ahmet Yıldız’ın desteği ile hayata geçti. Bir ironi ama gerçek. Sonrası çok geçmeden  bir çok meslektaşın gazetelerden kovulması, sendika yerine patronları seçen gazete çalışanlarının örgütlerinin içini  boşaltmalarıyla sonuçlandı. Bütün cumhuriyet tarihi boyunca sansür gazetecinin, yazarın, tiyatro ve sinemanın en amansız düşmanı oldu. Sık sık yinelenen askeri darbelerde kitaplar toplatıldı, yakıldı. Siyaset ve sermaye sarmalındaki medyamızda şimdilerde sansür de biçim değiştirerek bireylerin beynine yerleşti. Oto Sansür, iktidar sansüründen de patronaj sansürden de daha tehlikeli boyutlarda sürdürüyor varlığını.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 1989 yılından bu yana 24 Temmuzları “Basın Özgürlüğü Günü” olarak yaşatmaya çalışıyor. Her yıl Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlemeyi gelenek haline getirdiği toplantılarda yıl içinde basın ve ifade özgürlüğü yolunda çaba harcamış, katkı sağlamış kişi ve kuruluşları ödüllendiriyor. Bu yıl kurum ödülü” Gazetecilere Özgürlük Platformu”na verildi. Cezaevlerindeki gazetecilerle ilgili çalışmaları, basın davalarını izlemedeki rolü, yaygın ve yerelde 94 örgütü bir arada tutma başarısı bu ödülün verilme gerekçelerindendi. Kişi dalında seçici kurul ödülü, iki değerli Gazeteci Ercan İpekçi ile Ahmet Şık arasında bölüştürdü. Gazeteciliğin giderek dibe vurduğu, ana akım medyada hâlâ egemen olan dilin, barış değil savaş olduğu günlerde yaşıyoruz. Nefret söyleminin yeni medya anlayışı ile topluma aşılanmaya çalışıldığı tehlikeli bir döneme giriliyor. Şovenizmle milliyetçiliğin birbirine karıştırdığı, ötekileştirmenin hızlandırıldığı bir dönem. Daha önce defalarca seyrettiğimiz bir filmi yeniden geriye sarıyoruz sanki…
Barıştan, düşünceyi ifade özgürlüğünden, adil yargıdan, dürüst gazetecilikten yana tüm dostlarla 24 Temmuzda Dolmabahçe’de olmayı umut ediyorum. Cezaevlerindeki meslektaşlarımız da düşünülerek verilen değerli ve onurlu ödülleri hak eden arkadaşlarımızla  paylaşmanın sevincini yaşarız birlikte.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa