19 Temmuz 2011 08:55

Genetik benzerimiz fareler

Genetik benzerimiz fareler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bakınca ne gördüğümüz değil de ne düşündüğümüz dönüştürüyor tabularımızı. Söz gelimi fareler. Çoğunluk için korku kaynağıdır onlar; küçük bir azınlık içinse beyaz olması kaydı ile cepte taşınabilen sevimli yaratıklar. Kimi zaman da o içgüdüsel korkudan sevgi ve kutsal ittifak doğar: Kediler
Fare ısırığından korkmayan beri gelsin. Veba gibi ölümcül, tarihin yön değiştiricisi olagelmiş bir hastalıkta ilk akla gelen onlardır. Değil midir ki Anadolulu hekim tanrı Apollon oku ile düşman siperlerine fare yağdırmıştır! Tarihin bilinen ilk biyolojik silahı veba taşıyıcı  farelerdi ve Truva Savaşlarında kullanılmıştı diyebiliriz.
Fareler bir öğretendir aynı zamanda. “Fareli Köyün Kavalcısı” ile müzik de öldürebilir mi sorusunu sordurandır masal dünyasından insanoğluna. İnsan; yani en kutsaldan, en pozitiften, hatta kaval sesinden bile silah yani ölüm arayışının ebedi sanığı.
Dedim ya fareler öğretendir; hatta denebilir ki insanda lokal anesteziyi ilk kullanan hekimler değil farelerdir. Uykuda kulağını fare yemiş insan haberleri gazetelerin üçüncü sayfasında her daim yer bulur. Ve denir ki; “fareler salyalarında ağrı kesici yani lokal anestezik olduğundan burun ve kulak kemirdiğinde insan hissetmeyebilir.”
İşte o farelerden tarih boyunca çokça tabu ürettik. Oysa onlarla kısmen de olsa genetik akrabalığımız var biz insanların. Bunu duyunca sakın kendinizden iğrenmeyin; Aynur Doğan’ın konserinde minder atanlara hatırlatın yeter. Belki de bu genetik akraba bağından olsa gerek; kimi zaman da onlara toz kondurmayız: “Dünyanın en zeki hayvanları farelerdir”
Evet, bakınca ne gördüğümüz değil de ne düşündüğüz dönüştürüyor tabularımızı.İşte fareye bakıp da genetik akrabalığı fark eden ve bundan nasıl yararlanabiliriz diye düşünen bilim insanları o tabudan sağlıkta bilimsel gelişme ile devrim yarattılar: Yaşam kurtaran nice ilaç ilk farelerde denendi.


SAĞLIĞIN BÜYÜLTECİ ÇOCUKLAR

Bu sabah bir hekimin çocukluk arkadaşı ile tesadüfen karşılaşmasına tanık oldum.  “Yoksulluğu ne güzel paylaşıyorduk” derken ikisinin de gözleri parlıyordu.
Sahi, yoksullar dünle aynı mı bugün de? Hekim damarım ‘hayır’ diyor; masamdaki kitapta tesadüfen obezite yani aşırı kilo bahsi açık.
Hatırlıyorum çocukluğumdan Gümülcineli Hafız Mehmet amcalarda ki o güzel börekleri: Küçük bir tepsinin üç hali; ıspanaklı, çökelekli, patatesli idi. Tek tepside her damağa uygun tat ilginç gelirdi ve ilk onlarda görmüştüm. Yoksulluğun yoksunluktan ayıklanmış hali bu olsa gerek.
Düşünüyorum da o yoksul haneden yeni obezler hiç çıkmamıştı. Eğer varsıl olsa idiler muhtemelen tek tepsiden üç ayrı börek çıkartmak yerine her börek için ayrı tepsi fırına vermiş olacaklardı; yani gelsin obezite!
Ama yoksullar için dün ve bugün farklı. Çocukluğumda yoksullar şimdinin janjanlı diye anılan market ürünlerine ulaşamazlardı. Onlar için oldukça pahalıydı o ürünler. Oysa bugün görece oldukça ucuzladı çocukların sağlık düşmanı ürünler.
İçinde ne olduğu belli olmayan kekleri hazır almak artık evde üretmekten kat kat ucuz; ama ne pahasına! İşte bu ucuzluk yoksul çocuklar için ölümcül bir kulvara dönüşüyor ve bir anlamda yaşam ucuzluyor.Ülkemizde de obezite artık mutlak bir yoksulluk hastalığına dönüşmek üzere.
İşte bu yüzden geçen hafta eski bir yazımı tekrarlamış ve okul kantinlerindeki abur cubur yasağını ve meyve ile ayran satış zorunluluğunu olumlamıştım. Her olumlu gelişmenin “yetmez ama evetçisi” olmak istememekten kaynaklı şerhimi ise bu haftaya sakladım. Şimdi sormak isterim; teşvik ettiğiniz ürünler sağlıklı mı ey Sağlık ve Milli eğitim Bakanlıkları?
Genetiği değiştirilmiş ürünler, mısırdan mamül şekerlemeler, fruktoz şekeri ne kadar sağlıklı? Kullanılmasına göz yumulan tarım kimyasalları ile kaplı meyveler nasıl arınacak kanser riskinden? Yoğurt ve ayrana katılan kıvam artıcılardan koruyabilecek miyiz çocuklarımızı? Sağlıklı dediğiniz beyaz et tavuk ve çiftlik balıklarına ne yediriyor yetiştiricileri?
Bu sorular çoğaltılabilir elbet. Unutmayalım ki çocuklar her daim sağlığın büyülteci olagelmişlerdir; aynen erken bebek ölüm oranı ya da sezaryenle doğan bebek sayısında artış bahsinde olduğu gibi. Yeter ki anlamasını bilelim.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa