Ateşi körükleyen kim?
On güne yakındır Türkiye’nin siyasi-askeri değil sadece kültürel-sosyal “davranışı”na da Türk şovenizminin körüklediği hezeyan yön veriyor. 13’ü asker 20 kişinin askeri helikopterlerden açılan ateşle mi, “Gerillaların attıkları bombalarla” mı çıktığı henüz açıklık kazanmamış olan yangın sonucu yanarak can vermesi, devlet erkanı harbi tarafından “Bir milli şahlanış fırsatı” olarak değerlendirildi. Kime karşı?
ÇOK AÇIK, ‘LAMI-CİMİ YOK’ KÜRTLERE KARŞI!
Başbakan “Terör örgütü ve siyasi uzantılarına hiçbir iyi niyet göstermeyeceğiz. Gereken yapılacak” dedi. Süngü Kemal, “Hepimiz şehit olmaya hazırız” diyerek askeri moral takviyesi istedi. TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), MHP-AKP ve CHP ortak imzalı bildirisiyle “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin terörle ve bölücü girişimlerle mücadele için seferber edeceği her adımda yanında olacağı”nı ilan etti. Cenaze törenlerinde konuşan Jandarma bölge komutanı, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini zayıf düşürme ve ülke topraklarını bölme düşüncesinde olanlar asla emellerine nail olamayacaklardır. Bu hainlerin takipleri ve etkisiz hale getirilmeleri için her zamankinden daha fazla azimle ve kararlılıkla çalışacağımız çok iyi bilinmelidir” diye “güvence” verdi!
MHP’li Oktay Vural, “Bu coğrafyada Türk milletinden başka bir milletin varlığı söz konusu değildir” diye, bilinen ve belki de milyon kez duyduğumuz ırkçı fetvayı yineledi. BDP’yi hedefe koyan ve “hemen kapatılması”nı isteyen açıklamalar birbirini izledi. AKP sözcüleriyle askeri yetkililer, “Bunlar uluslararası güçlerin menfaatine hizmet eden, onun için kan döken, kin kusan bir vahşet örgütünün mensuplarıdır” açıklamalarını sürdürdüler.
Silvan kırsalındaki yangının tüm Türkiye’ye yayılması için ateşi benzinle büyütme çabasında birbirleriyle yarışa giren devlet ve sistem güçleri içinde en ateşli hezeyanlar ise, her zaman olduğu gibi, sermaye “medya”sından yükseltildi. Sistemin “Dördüncü Kuvvet”i olmakla övünen “medya”nın kalemlerinden kan damlayan yazar ve yorumcuları, Kürtlere karşı “cephede” savaşan askeri yetkilileri, özel tim komutanlarını yaya bırakacak, onların öfkesinden de baskın bir intikam hırsıyla “ulusal seferberlik” çağrıları çıkardılar. 20 yıl genel yayın yönetmenliğini yaptığı Türkiye’nin “en büyük” gazetesindeki köşesinden E. Özkök, Türk milli galeyanına seslenmekten geri durmadı. “Bastırdığını” söylediği duygularını serbest bırakmıştı! “Medya”nın komando birlikleri, işaret fişeğini görür görmez, “tekbir” sesleriyle bombardımana başladılar. Plazalarda, lüks tatil beldelerinde, ellerinde kadehleri, belden aşağı şarlatanlıkların dedikodusu eşliğinde, “Ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü” üzerine milli şahlanış nutukları atıp, “Sınır ötesi operasyon dahil ne gerekiyorsa yapılmasını” istiyorlardı. Ateş harlansın ve yayılsın istiyorlardı.
Ülkenin siyasi-askeri yöneticileri; Meclisi adına üç büyük partisi, başlıca gazete ve televizyonlarının etkili yazar ve yorumcuları “intikam” çağrıları çıkarıp hak eşitliği isteyen Kürtleri, “Etkisiz kılınması gereken düşman” olarak hedef gösterince, ülkenin “Batısı, Kuzeyi, Ortası ve Güneyi”nde, bu çağrı ve politikayla birleşen çeşitli gösteriler düzenlenerek, Tansu Çiller-Doğan Güreş dönemini çağrıştırır bir durum oluşturuldu. Aydın’da Kürt işçilere saldırı düzenlendi. İstanbul’da uluslararası özelliği olan bir “konser”de Aynur Doğan, Kürtçe şarkı söylediği için yuhalandı. Birçok yerde BDP büroları saldırıya uğradı, bazıları yakıldı vb.
ŞOVENİST HEZEYAN KAZANDIRIR MI?
Türkiye yönetenlerinin ve sistemin ideolojik savaş aygıtının en önemli ayağını oluşturan burjuva medyasının yarattığı bu yeni hezeyan dalgası neye hizmet ediyor; bir kazanma ruh haline, bir sorun çözme başarısına mı? Ya da şöyle soralım: 26 yıldır süren, ve sizin kendi ifadenizle “düşük yoğunluklu savaş”ta, siz savaş kuvvetleri olarak ilk kez mi “Milli birlik ve beraberlik içinde” hareket ediyorsunuz? İlk kez mi, Kürtlerin gözlerinin içine baka baka, Kürt çocukları-gençlerinin ve artık her biri gençlik çağını çoktan geride bırakmış binlerce, on binlerce militanı ve destekçisinin “Yabancı güçlerin hesabına çalışan hainler” olduğunu ileri sürüyorsunuz?
Sahi sizler ilk kez mi, “Ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü”nü koruma ve kollama adına “milli seferberlik” marşları çalıyor, kontrollü saldırı kampanyaları düzenletip kent küçük burjuvalarıyla ırkçı militan sağ terör çetelerini sokaklara çekip “antikürt” gösteriler düzenletiyorsunuz?
Bu soruların hiçbirine olumlu yanıt veremezsiniz, kimse veremez, çünkü olumlu yanıtı yoktur. Aksine onlarca denilebilecek yıldır sürdürülen politikanın özü, Kürtlerin Türk ulusuyla eşit haklara dayalı birlikte yaşama yönünde gösterdikleri eğilim, istek ve iradeye karşı, bölünmeyi körükleyen bir inkarda ısrar ve askeri kuvvet kullanımıyla Kürt direnişini ezme-yok etme denemesidir.
Bu politikanın başarısızlığa mahkum olduğunu yaşamın kendisi gösterdi. Göstermeye devam da ediyor. Bu güne dek otuz bin (30 bin) Kürt genci-yaşlısı, aydınını öldürmenize, bunun birkaç katını zindanlara doldurmanıza rağmen, ve “bölücü ihanet çetesi” olarak suçlama yönelterek haksızlığını göstereceğinizi sandığınız bu direniş hareketi, sosyal güç dayanağını büyüterek bugüne gelmiştir. İnkar ve baskıyı sürdürme ısrarınızın, direnişin kitlesel boyutlarını büyüttüğünü ve güçlendirdiğini siz de görüyorsunuz. “Kürt sorunu yoktur, bu coğrafyadaki herkes Türk’tür” inkarcı söylemi “cenaze törenleri”ni engellemiyor, aksine çoğaltıyor. Savaş naraları attığınız her gün Türkiye’nin her milliyetten emekçilerinin kabusu daha da büyüyor.
İZLEDİĞİNİZ HALKI BİRBİRİNE KIRDIRMA POLİTİKASIDIR
Kürtlerin ulusal hak eşitliği; ana dilde eğitim, siyasal tutsakların özgürlüğü, hak eşitliğinin yasal-anayasal “teminatı”nın sağlanması başta olmak üzere taleplerinin görmezden gelinmesiyle “Daha huzurlu bir yaşamın kurulabileceği” masalı artık sihrini yitirmiştir. “Terör” ya da “bölücü terör” üzerine vaazlarınız artık çok fazla bayat! “Dış güçlerin maşası” suçlamalarınız en çok sizin kendiniz için geçerli. Ülkeyi uluslararası sermayeye peşkeş çektiniz, çekiyorsunuz. Ülke topraklarını “Müslüman halklar”a karşı emperyalist saldırıların karargahı haline getirdiniz. Suriye’ye, Libya’ya karşı NATO ve Amerikan güçlerinin “öncü birliği” olmaya soyunmuş durumdasınız. Clinton, Petraus, NATO komutanları sizin yanınızda. ABD yetkilileri, ikide bir “Türkiye’nin Kürt politikasını destekliyoruz” açıklamaları yapıyor. Ve siz hâlâ TBMM’den Kürtlere; Kürt direnişine, Kürtlerin “Ortak vatanda, eşit haklara sahip olarak birlikte yaşama” isteklerine karşı bomba, süngü, tank-top saldırı kararlılığı bildirileri çıkarmakla meşgulsünüz. İzlediğiniz bu politika Türk ve Kürt halk kitlelerini birbirine kırdırmaya hizmet ediyor; bunu kışkırtıyor ve besliyor. Halkların hassasiyetleriyle oynuyor, değerlerini istismar ediyorsunuz.
İzlediğiniz, ülkeyi ve halkı ateşe sürme politikasıdır. Ateşi körükleyen sizsiniz. ‘Barış’ diyeni, özgürlük isteyeni, hak talebinde bulunanı düşman ilan ediyor ve “hain” olarak niteleyip kontra saldırıların hedefine yerleştiriyorsunuz. “Hainlik” ve “bölücülük” sözcüklerini, ülke ve emekçiler karşısındaki “yabancılığınızı”; onlara karşıt olmanızı; ABD emperyalizminin politikaları/çıkarlarıyla birlikteliğinizi örtmek için kullanıyor, istismar ediyorsunuz. Bu politikanın vatanseverlikle, ülke ve “millet” yararıyla bağdaşan bir yanı yoktur.
Gerçek tamı tamına böyledir!
Evrensel'i Takip Et